|
Bitmeyen, adsız 2020

Nietzsche’nin “Hakikat yoktur, perspektifler vardır” sözüne bir Müslüman olarak katılmasam da bu sözün akisleriyle karşı karşıya kaldığımız bir yıl geçirdik. Hakikat kelimesi önem kaybetti, perspektifler önem kazandı.

Kanuni’nin Muhibbî mahlasıyla kaleme aldığı “Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi” sözünü yaşayarak idrak ettik. “Her şeyin başı sağlık” sözü 2020’nin en çok kullanılan deyimi oldu.

Gilles Deleuze, “Etkin düşünce ad koymakla başlar,
ad koyan anlamı da ele geçirir”
diyor. Anlamı ele geçiren, bu anlamın kabul görmesiyle birlikte zihinlere yerleşir. Kültürel iktidarlar da böyle oluşur. 2020’de hâlâ
“etkin düşünce”
ye dair bir alamet göremedik. İktidarıyla muhalefetiyle ortak tarafımız
tepkisel düşünce
üretmek üzerine gelişti.
Ludwig Wittgenstein’ın,
“Bir dil tasavvur etmek bir yaşam biçimi tasavvur etmektir”
cümlesinde olduğu gibi akıllı telefon devrimiyle birlikte aynı iletişim evreninde ve aynı yaşam biçiminin versiyonlarını yaşıyoruz.
Her yıl Oxford İngilizce Sözlüğü’ndeki sözlükbilimciler yılın en çok kullanılan kelimesini açıklıyordu. 2020 yılında yılın kelimesi olarak ‘bir tek kelime’ seçmenin yeterli olmayacağını açıkladı. Bunun yerine dilin bu yıl ne kadar hızlı geliştiğinin araştırıldığını belirtti.
“Eşi Görülmemiş Yılın Sözleri”
başlıklı raporda, 2020 yılı boyunca kullanımında büyük artış görünen “eşi görülmemiş” sıfatının kullanılması dikkat çekti. Oxford, yeni terimler nedeniyle 2020’nin tek kelimeye sığdırılamayacak bir yıl olduğunu savunarak bu yıla bir ad koyamamış.
ÖZELEŞTİRİ VERİYORUM…

Yeni nesil, hele de iGen (internet nesli) hiç bilmez. Bizim zamanımızda hele de sol örgütlerin içinden biri bir hata yapmışsa özeleştirisini verirdi. Ben de özeleştirimi vererek yazı üslubumu 2021’de değiştireceğimi belirtmek istiyorum. Bir daha Kierkegaard, Wittgenstein filan demeyeceğim. Bunun iki sebebi var. Birincisi; akıllı telefon devrimi. Madem yazılar akıllı telefonlardan okunuyor, madem araç içeriğin kendisi (Mc Luhan dememek için kendimi zor tutuyorum☺)… Yukarıdaki gibi düşünürler, kavramlarla filan yazmayacağım bir daha. Bu, böyle son yazı olacak.

Bundan sonra Ertuğrul Özkök stilinde yazmaya karar verdim. Niye Özkök derseniz de geçenlerde onu Türk Kahvesi Programı’na davet etmiştim, medya tarihi konuşacaktım. Bu vesileyle de yazdıkları üzerinde çalışırken yazma biçimini örnek almaya karar verdim. Daha benim yeni tarzım nasıl olmalı, üzerinde çalışmaya başlamadım ama 2021 kararı olarak ilân etmek istiyorum. Haaa bu arada “Abdulkadir Selvi” stiline de dönebilirim ama henüz kararsızım. Şimdilerde Özkök stili daha cazip geliyor.

Bu kararı almamın sebebi de yazılarını gıpta ile okuduğum Murat Bardakçı oldu. Geçenlerde telefonda,
“Bu kadar anlaşılmaz yazmayı bana da öğretsene, nasıl başarıyorsun”
dedi…

Belli ki bir hayli eğlenmiş☺ Önce savunma yaptım tabii ki… Sebep sıralarken kendi cümlelerim kendi kulağıma anlamsız gelmeye başladı. Sonra hak vermeye başladım ki; “Sahiden niye böyle yazıyorum?” sorusuyla zihnim meşgulken kendime hele de yazılara iyice yabancılaştım, neredeyse bir terapiste filan gitmeye bile kalktım. Dostlarımızın benden şikâyetçi oldukları şeylerden birisi de hep bu savunma tarafımdır. En açık, bariz durumlarda bile “ama”, “ya da” laflarıyla

bazı dostlarımı zaman zaman çıldırtsam da gerçeği nihayetinde görürüm. Burada da gördüm. İnsan yaşlansa da huyu suyu değişmiyor biliyorum ama yazıda bir stil değiştirebilir miyim deneyeceğim.
(“Daha çok fırın ekmek yemen lazım” diyenleri de “sana yakışır mı” diyenleri de duyar gibiyim…)
Murat Bardakçı çok haklı! Lafı direkt söylemek yerine düşünürlerden alıntılara filan gerek yok. Bundan böyle
“ben ne diyorum”
diyerek yazacağım… Heeyyt be! Benim 2021 meydan okumam da bu oldu.

Sizinkileri de merak ediyorum. Var mı özeleştiri vermek isteyen ya da meydan okuma yapmak isteyen.

ÖLÜMÜNE 2020

Death to 2020 “Ölümüne 2020” Netflix’te izlediğim en komik belgesellerden bir oldu. 2020’yi en iyi anlatan belgesel de diyebilirim. Artık yapım formatları birbirinin içine giriyor ki bu belgesel de öyle. Görüş verenler kurgu, olaylar gerçek? Belki de tarihin en tuhaf yılını yaşadık. Bu tuhaflıkları normalleştirmeye çalışınca ortaya bu belgesel çıkmış, herkes var içinde, tavsiye ederim. Boş boş konuşan uzmanlar, olan biteni anlamlandırmaya çalışırken saçmalayan tarihçiler, saçma sorular saçma cevaplarla sıradan halkın yorumlarını karikatürize eden 2020 turunu tavsiye ederim

“SEVGİ İYİLEŞTİRİR” SAFSATASI

Oldum olası realistimdir. Oğlak burcundan olmanın da etkisi olabilir ya da kız kardeşsiz büyümenin. Sebep her ne olursa olsun, oldum olası bu tür laflara gıcık olurum.

Bu safsatalar nedeniyle kadınlar hasta adamlara râm oluyor. Hastalık semptomlarını görseler de ille de iyileştireceğim diyerek ömürlerini heba ediyorlar. Sadece kendilerinin değil o hanede doğan çocukların da, onların çocuklarının da… Zincirleme reaksiyon gibi adeta. Neymiş, sevgi iyileştirirmiş. Psikopatlar böylece fark edilemeyip onlarca hayatın içinde başkalarını öldürüp kendileri yaşayıp duruyorlar. Psikolog-psikiyatristler bu süslü lafların ötesine geçip onları bekleyen tehlike konusunda daha uyarıcı olmaları gerekiyor. Sevgi iyileştirmiyor, öldürüyor…

Yılın son iki gününde üç kadın cinayeti. Bu konuda Adalet Bakanlığı’nın; güzel temennilerin, duygu paylaşımlarının ötesine geçip, suçluyu cezalandırmakta çok daha etkili olmasını beklemek hakkımız.

#2020
3 yıl önce
Bitmeyen, adsız 2020
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset