|
Bu yaşımda!

Dindarlığın kriterlerini elbette Kur’ân ve Sünnet koyuyor. Ama her çağ ve dönemde yaşayanlar kendilerini de katarak buna eklemelerde bulunuyorlar. Bu böyleyken; dış görünümden iç dünyaya pek çok konuda; zamanın, yorumcuların, kişiliklerin ‘yorumlar’ üzerindeki etkisi göz ardı ediliyor. Çoğu zaman da din adına temel kaideler değil yorumlar mutlaklaştırılıyor. Böylece katı kurallar, yorumlar karşımıza çıkarılıyor. Gençliğimizde bu katılığı “tutarlılık’’ çerçevesinde görüp daha doğru buluyorduk. Ancak insan yaşlanmaya başlayınca esnekliğin önemini, anlamayı ve anlatmayı kolaylaştırdığını öğreniyor. Mürailiğe varmadan, temel çizgiyi bozmadan, yanar-döner olmadan elbette…

Dindarlığı tek tip bir kalıp gibi görmemenin, gençleri ve diğerlerini anlamak noktasında çok elzem olduğunu düşünüyorum; bu yaşımda!

Şahsiyetli dindar tavrı nasıl gösterilir? Bu soruya herkes kendince bir cevap veriyor. Sürekli göreceli cevapları olan sorular ve itiraz cümleleri duyuyorum. Çoğu zaman kendim de sarf ediyorum bunları... Bu soruları soranlar kimdir diye baktığımda çoğunun arka planında kendini aşırı idealize eden bir profil ortaya çıkıyor. Yani fikirciler… Hayatı, yaşatmayı, insanı değil de fikirleri ön planda tutanlar. Bu zamanın ruhu ve bizim ruh halimiz de “ideal Müslüman kimdir, nedir, ne yapar, ne yapmaz’’ tartışmalarını artık kaldırmıyor. ‘Bilgimiz’ gökten zembille inmedi. Sözlerimiz, yaşantımız, tecrübemiz ve karakterimizle yoğrularak, ‘bizce’ ve ‘görece’ duyuşlar, görüşlerle ortaya çıkıyor. Kendini aşırı önemseyenlerden, ahkâm kesenlerden şiddetle uzaklaşmak isteği bugünlerdeki ruh halimini anlatıyor. Sözü değil de eylemi, “yapmaları gerekenleri yapmaya’’ odaklananları çok daha kıymetli buluyorum. Bil-miş- gibi yapanları değil de bilgeleri arıyorum. Bu yaşımda!

Beklentiler ile hayâl kırıklıkları… Geleceğe dair beklentiler, umutlar hayatın gerçekleriyle, zeminiyle, şartlarıyla uyuşuyor mu? İnsan gençken bunu önemsemiyor. Her toprağa her biçim verilir zannediyor. Yapabilmenin koşullarına sahip olup olmadığına bakmadan “ben farklıyım, yaparım, başarırım’’ diyor. Aşırı özgüven gençliğin mayasında var elbette, ancak hayat bize her şeyin beklentilerimize göre ol-a-mayacağını öğretiyor. Bu nedenle beklentiler ve gerçekler arasında hayal kırıklıklarının söz konusu olduğu her yerde duraklıyorum artık. Önce kendime bakıyorum. Öncelikle ‘beklentilerimiz’i gözden geçirelim demeye başlıyorum. Bu yaşımda!

Dış politika
ekseninde ‘Batı’

Hürriyet Gazetesi’nden Ertuğrul Özkök’ün cuma yazısında söz ettiği bir araştırma dikkatimi çekti. Özkök, Kadir Has Üniversitesi Dış İlişkiler Bölümü’nün 2013 yılından beri yaptığı “dış politika” araştırmasının geçen hafta açıklanan verilerinden söz etmiş. Araştırma sonuçlarını okuyunca zihnimde beliren ilk yorum “gençlerde bariz gördüğümüz din yorgunluğunun topluma yayılmasının bu sonuçlarda bir etkisi var mı” şeklinde oldu. Batı’nın, Amerika’nın kan kaybettiği, ipliklerinin pazara çıktığı, onlarca film ve diziyle faş edildiği bir dönemde hâlâ bu sonuçlar çıkıyorsa düşünmek gerekiyor.

Araştırma verilerinden devam edelim…

“Ülkenizi nasıl tanımlarsınız?” sorusuna “Türkiye bir İslâm ülkesidir” diyenlerin oranı 2018 yılında yüzde 56.3 iken 2019’da yüzde 32.9’a, bu yıl ise daha da düşerek yüzde 22.4 olmuş.

“Türkiye bir Batı ülkesidir” diyenlerin oranı ise geçen yıl 17.16 iken bu yıl yüzde 21.5’e yükselmiş. Halkın yüzde 27.4’ü Türkiye’yi “Kendine özgü bir ülke” olarak görüyor. Bir başka ilginç rakam ise “Avrupa Birliği üyeliğini destekleyenler’’ kategorisinde ortaya çıkıyor. “Halkın yüzde 51.5’i AB’ye tam üyelikten yana.” Bunların oranları AK Parti içinde yüzde 47, CHP içinde yüzde 67.9. En düşük destek ise yüzde 37.5’le MHP’de….. “Türkiye için en büyük tehdit hangi ülkeden gelir...” sorusunun cevabında ilk sırada ABD yer alıyor. Bu oran geçen yıl yüzde 81.3’ken bu yıl yüzde 70’e düşmüş.

“Türkiye dış politikada hangi ülkeyle işbirliği yapmalıdır” sorusuna ilk sıraya yüzde 30.2 ile Türk cumhuriyetleri konuyor. İkinci sırada ise yüzde 27 ile ABD geliyor.

Kadir Has Üniversitesi’nin yaptırdığı Dış Politikalar araştırması ne kadar toplumu yansıtır bilmiyorum ama Türk halkının yönünü “Batı’da” tutmak noktasındaki isteğine dair bir fikir veriyor. 200 yıldır en travmatik tartışma konumuz olan Batı ile ilişkilerin kıvamı meselesinin hâlâ gündemde durduğunu gösteriyor.

Bu bahsi Cumhuriyet’in ilk döneminin filozoflarından kabul ettiğimiz Celal Yalnız yani Sakallı Celal’in bir sözüyle bitirmek istiyorum. “Türkiye durmaksızın doğuya giden bir gemidir, bazıları bu geminin güvertesinde batıya doğru koşarak Batı’ya gittiklerini sanırlar.”

Kendimizi bir yön olarak ortaya koymak vakit alacak gibi görünüyor.

#Dindar
#Şahsiyet
#Gelecek
4 yıl önce
Bu yaşımda!
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset