|
Hep yolcuyuz…

Mesleğimin en sevdiğim tarafı, pek çok insanı tanımaya, bilgi ve birikimlerinden istifade edilecek bir köprü olmaya vesile olması. Her sohbet, her konu bambaşka konuları açıyor… Bu pazar günü konuğum gelenek müziğimizi havalandıran adam Erol Parlak. Erol Parlak “halk müziği” ayrımına karşı, bu ayrımın Göktürklerden beri devam eden büyük bir coğrafyanın kültür işaretlerini taşıyan bir müziği anlatmak için kifayetsiz kaldığını söylüyor. Ki bu ayrımı tartışan çok müzisyen de var.

Erol Parlak, mahlasıyla Pervane! Hem akademisyen, hem araştırmacı hem de Türkiye’de mızrapsız, elle saz çalma tekniği olan şelpe’yi, pek çok unutulmuş ses ve saz tekniklerini ortaya çıkartan, binden fazla unutulmuş eseri derleyen bir gönüllü… Kendi deyimiyle havalandıran, yenileyen bir türkü sevdalısı Erol Parlak! Neşet Ertaş türküleriyle büyümüş. Türkü sevgisini ona aşılayan ustaya olan vefa borcunu ise 16 yıl çalışarak hazırladığı Neşet Ertaş kitabıyla ödemiş. Kültür Bakanlığı tarafından da yayınlanmış bu kitap kıymetli bir hazine. Neşet Ertaş’ın pek çok eseri farklı farklı çalınıp söylenirken, Erol Parlak onları tek tek bizzat kendisine tek tek düzelttirmiş.

Anadolu’nun abdallarını, nesilden nesile aktarılan irfanı, türkülerle gelecek kuşaklara aktaran Erol Parlak ilk ihtisas üniversitemiz olan Ankara Müzik ve Güzel Sanatlar Üniversitesi’nin kurulmasına da sebep oluyor. 2016’da Cumhurbaşkanlığı Sanat Ödülünü alırken yaptığı konuşmada ihtisaslaşmış bir müzik üniversitesinin ihtiyaç olduğunu söylemesiyle bu üniversitenin kuruluşuna hem vesile oluyor hem de kuruluş çalışmalarının içinde bizzat bulunuyor. Sadece müzik değil güzel sanatların farklı alanlarında da öğrenci alan üniversite, bu yıl üçüncü yılını doldurmuş durumda. Üniversiteye talep ise çok büyük. Saz derslerinin mecburi olduğu bu üniversite umut ederiz ki kurucu rektörü Erol Parlak gibi pek çok müzik âşığının yetişmesine vesile olur. Çünkü Prof. Erol Parlak’ın müzik için olmazsa olmazı aşk…

Buradan liselerden kültür merkezlerine saz atölyeleri kurup Erol hocanın deyişiyle gelenek müziğimizi bir elde havalandıralım. Pazar günü saat 11.10 Erol Parlak ile Türk Kahvesi’nde bu konuları konuşacağız… Neşet Ertaş’ın dediği gibi tam “Hep yolcuyuz böyle geldik böyle gideriz /Dünya senin vatanın mı yurdun mu?” Kültür olarak kalıcı olanın peşinden gitmek gerekiyor. Anadolu kültürünü yaşatan bizi birbirimize bağlayan ve geleceğe başlayan çalışmalarıyla Erol Parlak sanat hayatımızda özel bir yerde duruyor…

AN DA GEÇER…

Bir ömür geçerken hayatın çeşitli evrelerine tanık oluyoruz. Karamsarlığa düşüp ‘ne yapacağız’ dediğimiz anlar çok oluyor. Hele gençken insan her şeyi sadece o andan ibaret sayıyor. “’An da geçer, dem de geçer’’ idrakine varmak kolay olmuyor. Karantina vesilesiyle aklıselimtv için yaptığımız röportajlar vesilesiyle iki hanımla tanıştım. Onları dinlerken başörtüsü yasakları dönemi, okullarından atılan kızlar gözümün önüne geldi. O dönem çok genç kızın hayatı karardı, her şey bitti derken tam tersi başlangıçlara de vesile olmuş. Aradan çok zaman geçince bugün onları görüyoruz. Bu kişilerden biri Doç.Dr. Hatice Savaş Yalınbaş; Northwestern Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde yardımcı doçent. Üniversite hastanesinde radyoloji bölümünde hem hasta bakıyor hem de Tıp Fakültesi’nde ders veriyor. Burada başörtüsü nedeniyle sürdüremediği akademik hayatını orada devam ettirerek akciğer görüntülemede uzmanlaşmış ve üniversitede ders veren sevilen bir hoca olmuş. 16 yıldır Amerika’da yaşıyor. Hatice ile konuşurken eski günlerin o acılarını konuşmak yerine başarısını ve topluma ve insanlığa faydalı olmak için gayretini, işindeki titizliğini, talebelerine öğretme gayretini, profesyonelliğini görünce, ‘an da geçer, dem de geçer’ demeden edemedim.

Prof.Dr. Ayşegül İlhan Kılıç’ın hikayesi de farklı değil. Düzceli bir ailenin kızı. Yasak dönemi onu Türkiye’den kopartıyor. Önder’in bursuyla Viyana’ya gidiyor. Zahmetli ve uzun bir yol, Viyana Tıp Fakültesi, ardından akademik kariyer. Onkoloji alanında özellikle de üst sindirim kanserleri konusunda uzmanlaşıyor. Bugün Viyana Üniversitesi Hastanesi’nde hoca ve bölüm başkanı.

Türkiye’den dışarı gitmek zorunda bıraktığımız iki bilim kadınını dinlerken onları yurtdışına göndermek zorunda kaldığımız günler geldi gözümün önüne. Bu arada Önder’in yaptığı çalışmaların öneminin altını çizmek isterim. Özellikle kız öğrencileri himayesi çok takdire şâyândır. Bu arada bu iki hekim genç hanımı çok sevdim. Sadelikleri, hayata bakışları, profesyonellikleri, ülkelerine sevgileriyle onlarla gurur duydum. Artık yaşlandım ve böyle şeyler gerçekten gözlerimi yaşartıyor. Zahmetsiz rahmet olmuyor. Eminim benim tanımadığım nice değerli insan vardır oralarda.

“An da geçiyor dem de…!!!”

Baki kalan emekle, fedekarlıklarla, zahmetlerle yapılan işler, adanmışlıklar oluyor.

#Neşet Ertaş
#Viyana Üniversitesi Hastanesi
#Karantaina
4 yıl önce
Hep yolcuyuz…
Evvelbahar
Siz hiç “ayben”e para gönderdiniz mi?
Irak: Kurtların sessizliği…
Direniş meşrudur, tükür kardeşim
Columbia’da ‘Filistin’le Dayanışma Çadırları’