|
Tarihin kör noktaları… Sanayi var mıydı yok muydu?

Türk Kahvesi’nde konuk ettiğim tarihçi Hakan Erdem’in çalıştığı konular arasında dikkatimi çekenlerden birisi de Osmanlı dönemi sanayileşmesi üzerineydi. Bu konuda hepimizin bir ezberi var. Hala da bu ezberler üzerine konuşup duruyoruz. Hakan Erdem Cumhuriyet dönemi propaganda aygıtlarının bize bu ezberi yaptırdığını söylüyor. Sayıları 114’ü bulan sanayi tesisinin Cumhuriyet’ten çok önce kurulduğunu, un fabrikasını, buharlı değirmeni, kiremit fabrikasını, fes fabrikasını, çuha fabrikasını, Zeytinburnu demir fabrikasını, Osmanlı’nın çelik top namlusu dökmesini, kendi yaptığı geriden dolmalı topları savaşta kullanmasını, Tophane-i Amire’yi, Tüfenkhane- i Amire’yi, Tersane benzeri birçok tesisi yok sayamayacağımızı söylüyor.

İşin ilginç tarafı bu tarihe daha çok sahip çıkması gereken muhafazakar kesim de bu alana hiç eğilmiyor. Değerli büyüğümüz ve iktisat tarihçimiz, ömrünü Osmanlı’da iktisadi olayları araştırmaya adamış olan Mehmet Genç Hoca bir tarafa, bu konuya ilgi duyanların da sayısı çok az. Diğer taraftan bu sanayi tesislerini en azından hafıza olarak yaşatmak varken adeta yok etmişiz. Koç Vakfı’nın araba müzesi dışında da bir sanayi müzemiz yok. Yine de geç kalmış sayılmayız. Mesela bir Tahtakale, bir Perşembe Pazarı eski haliyle korunarak yaşayan bir tarihi tanıklığa ve müzeye dönüştürülemez mi? Osmanlı sadece savaştan ya da divan şiirinden ibaret değildi. Tarih araştırmaları Osmanlı niye battı üzerine odaklanırken diğer taraftan da onu ayakta tutanlara bakmalı. Neden bir televizyon filminin de konusu sanayileşme, modernleşme, sağlık kuruluşları üzerine olmasın.

18-19. yüzyılı belirleyen en önemli şeylerden birisi sermaye, para ve devlet ilişkisi iken bizim bu konuları es geçen hikayelere odaklanmamız bir başka tarihi körlük ortaya koyuyor. Türkiye’de tarihin kör noktalarından birisinin de sermaye-para-devlet ilişkisi olduğuna inanıyorum…

***

Bugünlerde kapitalizm tarihi üzerine okuyorum ve gördüğüm şey biz ne yaparsak yapalım bizim gibi ülkelerde kapital kapital değil, üretim gücünün de rekabet etme şansı çok düşük. Komşusu açken tok yatma, kefenin cebi yok diyen bir kültürden öyle büyük kapitalistler filan çıkması beklenemez. İyi ki de beklenemez. Zira diğerini oluşturan süreç çok vahşice ve dünyayı getirdiği yer de ortada. Diğer taraftan sanayileşmeyi sağlayacak olan büyük kapitalin oluşumunun ne zor bir şey olduğunu, oluşsa bile kapital sahibini daha kolay para kazanma mekanizmaları dururken zahmetli ve sancılı bir süreç olan üretime ikna etmenin de hiç kolay olmadığını göz ardı ediyoruz. “Niye Türkiye’de sermaye sanayiye yatırım yapmıyor. Türkiye üretim kapasitesini niye artıramıyor?” Bu konu çok eski bir tartışma konusu. Bugün de pek çok sohbet meclisinde konuşup duruyoruz. Nereden baktığına göre sorunun kaynakları değişiyor. İşin bir ayağında devlet diğer ayağında da özel sektör kaynaklı sorunlar var elbette… Ancak sonuçta her şey karlılık marjına gelip dayanıyor. Bir zamanlar “üretim üretim üretim” diyen Sabancı’yı rahmetle anıyoruz. Türkiye’nin onlarca yılda zar zor oluşan sermaye sahiplerinin üretimden markete geçişlerinin nedenleri üzerinde durmak gerekiyor. Devlet ve sermaye ilişkisi üzerine gelecek projeksiyonu yaparak kafa yormakta fayda var. Geçenlerde 2004/Anlayış Dergisi’nde Mustafa Özel’in “Muhafazakarlık” üzerine bir yazısına rastladım. Yazıda son derece güzel bir ekonomi siyaset tarihi verilirken bu konuya ilişkin Güngör Uras’tan bir alıntı var.

“Sakıp Sabancı, 2003 yılında Sabancı Topluluğu’nun cirosunun 11,6 milyar dolara, kârlılığının 1,7 milyar dolara ulaştığını açıkladı. Topluluğun CEO’su ise, bizi su, süt ve yoğurtta, çikolata ve bisküvide göreceksiniz dedi. Koç Topluluğu ve Sabancı Topluluğu Türkiye’de sanayileşme hareketinde önde koşan özel sektör gruplarıdır. Vehbi Koç, bakkal olarak işe başladı ama, Türkiye’de ilk büyük yabancı sermaye yatırımı olan General Elektrik ampul fabrikasını kurdu. Ford’u Türkiye’ye getirdi. Otosan’da ilk Türk otomobili Anadol’u üretti. Döküm fabrikası kurdu. Motor fabrikası kurdu. Tofaş’ı, Arçelik’i, Beko’yu kurdu. Demir Döküm’ü kurdu. Hacı Ömer, pamuk işçisi olarak işe başladı ama, hemen bir yağ fabrikası kurdu. Bossa’yı kurdu. Çocukları Sasa’yı, Lassa’yı, Kordsa’yı kurdu. Ortak olarak çok sayıda uluslararası firmayı Türkiye’ye getirdi. Toyota, Du Pond, Mitsubishi gibi firmalarla ortak yatırımlar gerçekleştirdi. Şimdi bakıyoruz... Türkiye’nin bu en büyük iki sermaye grubunun masasında tek bir büyük proje yok. Su satıyorlar. Süt ve yoğurt, domates, patates satıyorlar. Makarna üretiyorlar, toz çorba yapıyorlar. Vehbi Koç seksen yıl önce bakkal dükkanında kaşar peyniri satmıştı. Koç Topluluğu şimdi kaşar peyniri satmak için dükkan açıyor. Rakı üretmeye çalışıyor. Sabancı Topluluğu, sanayide önder olmakla övünür, her bir tesisin kendi sektöründe dünyanın sayılı tesisleri arasında yer aldığını belirtirdi. Şimdi Sabancı Topluluğu da sanayicilikten bıkmış, bakkaliye işine yönelmiş durumda.” (Güngör Uras, “Büyükler büyük oynamıyor,” Milliyet, 26 Ocak 2004.)

FİLM ÖNERİLERİ…

Okuyor ve bir o kadar da seyrediyoruz. Avrupa’da sağ siyaset üzerine film bakarken Borgen diye bir Danimarka dizisine denk geldim. Danimarka Avrupa’da aşırı sağın kalesi. Müslümanlar ve mülteciler üzerine önyargıları çok fazla. Amerika ilişkileri farklı siyasi portreleriyle tavsiye ederim.

İkinci önerim Milada Horakavo’nun hayatını anlatan film. Bir kadın hakları aktivisti, politikacı, hukuk felsefesi doktoru. Hem Nazi döneminde hem SSCB döneminde de işgal edilen ülkesini ve insanı savunduğu için fikirleri nedeniyle hapse giriyor, işkenceler görüyor ve idam ediliyor. Öyle ki cesedi bile ailesine verilmiyor. Şimdi ne Naziler kaldı ne Sovyetler. Milyonlarca insanın yok olmasına sebep olan bu ideolojilerin yani fikirlerin artık hiç bir kıymeti yok. Fikirler mi hayat mı ikilemi insanın en büyük imtihanı olarak önünde duruyor.

#Borgen
#Hakan Erdem
#Tarih
4 years ago
Tarihin kör noktaları… Sanayi var mıydı yok muydu?
Gerçekçi tercih!
Elde var sıfır!
Bir dostun ölümü, başkaymış: Gıyasettin Sim’in ardından
Evvelbahar
Siz hiç “ayben”e para gönderdiniz mi?