Bir taraftan Ayasofya’da yıllar sonra ilk cumayı naklen izleyip onlara duayla, salavatla namazla eşlik etmenin atmosferinde bu yazıyı kaleme alıyorum. Her şeyden önce Rabbimize şükür, sonra kıymetli büyüğümüz Cumhurbaşkanımıza ve bu açılışta emeği olan herkese teşekkürü vazife bilirim. Gönlümüze şifa oldu. Cumhurbaşkanımız sağ olsun, var olsun her türlü taarruza rağmen açılışa dair verdiği karar ile tarihe bir kez daha iz bıraktı. Bu arada Ayasofya’nın cami olarak yeniden açılışının Lozan Anlaşmasının 97. yıldönümüyle Cumhurbaşkanımızın Pınarhisar Cezaevi’nden çıkış yıldönümüne denk düşmesi de sembolik olarak manidardır…
Milliyetçi bir ailede büyüdüm, çocukluğumdan beri aile sohbetlerinin baş konularından birisi olmuştu Ayasofya! Hüzünle, hararetle konuşulurdu. Müze olması tartışılır; kimi bu kararı savunur kimi karşı çıkar ama sonuçta “Ayasofya cami olmalı” sözü ile tartışma biterdi. Bu nedenle açılışı izlerken, “Ah babam-annem de olsaydı da buna şahitlik etseydi” demeden duramadım. Bu nedenle de bu ilk cumanın heyecanını hiç hissetmeyen kesimleri de anlayışla karşıladım. Sanki Vatikan’ı cami yapıyormuş gibi davrananlar dahil… Bu bir yetişme, eğitim meselesidir. Ev kalbinizi şekillendirir. Bir dava orada girer kalbinize. Orada bu konuşulmuyorsa, konuşulmamışsa diyecek laf yok! Hissetmez, hissedemezsiniz. Canları sağ olsun!
Not: Diyanet işleri başkanının kılıç meselesine takılanlara, Avrupa’da hâlâ onlarcası verilen şövalye ödüllerini anımsatmak isterim. Müslümanlarla savaşan Haçlı şövalyelerinin sembolizmine alkış tutup da bizim tarihimizden gelen bir sembole itiraz pek makul değil. Kara şövalyeleri sembolize eden her şey normal de bizimki mi anormal… Dönemin Papalarının “melun ırk’’ dedikleri Türklere karşı savaşmak baş vazifeleriydi…
- Gender: Toplumsal cinsiyet nedir, ne değildir
- Gender, “toplumsal cinsiyet eşitliği” kavramı yeni kullanılmıyor. Uzun bir geçmişi, hikâyesi var. Bu kavramın içerdiği anlam açılımları pek çok bileşeni kapsar. Ancak bu kavramı alıp bu sadece LGBT’yi içeriyor demek yanlıştır. Böylesi bir indirgemecilik bu kavramın kullanıldığı tüm alanları daraltır. Kadın haklarını savunabilirsiniz ama feminizme de itiraz edebilirsiniz. Hepsinde öncelikleriniz farklı olabilir. Toplumsal cinsiyet kavramının da tıpkı feminizm gibi savunduğunuz ve itiraz ettiğiniz anlamları olabilir.
- Gender, kelimesi kimliklerimizde dahi yer alıyor, dünyanın her yerinde karşınıza bu haliyle çıkıyor ve birçok anlamıyla kullanılıyor. Bu, bir uluslararası terminoloji. Bunu sildirmeye çalışmak, toplumsal cinsiyeti tek bir anlamla tanımlayıp yasadan kaldırmaya çalışmak faydasız, sonuçsuz bir çabadır. Aklıselim hiç değildir. Bu konuda mesafeli çalışmalarıyla dikkat çeken isimlerden birisi olan Nazife Şişman’ın Küresel Kapitalizmin Pençesinde kadın kitabı vesilesiyle Fatma Barbarosoğlu’nun yaptığı söyleşiden bir alıntı yapmak istiyorum. Kitap da söyleşi de eski ama yaklaşım aynı içeriğe sahip: “Batıda sosyal bilimlerde gender studies oldukça yükselen bir trende sahip. Bu konuda genel bir kafa karışıklığı hâkim. Kadın konusundan her bahsedenin feminist olduğu kanaatine/önyargısına sahip olanlar da var. Fakat bazen bu önyargıya hak vermemezlik edemiyorsunuz. Çünkü feminist terminolojiyi kullanmadan kadın konusundan bahsetmeniz pek mümkün olmuyor. Böyle olunca da, feminizme eleştirel yaklaştığınız halde feminist olarak algılanıyorsunuz. Ya da tam tersi, feminizmi eleştirdiğiniz için, kadın haklarına karşı olduğunuz düşünülüyor. Mesafeli bir bakış açısı geliştirmiş olabileceğinize ihtimal verilmiyor. Bugün liberal iktisadın künhüne vâkıf olmadan çağdaş kapitalizmi anlayamazsınız. Feminizmi ve cinsiyetin yeni tevziini anlamadan da çağdaş kültürü ve kimliği, bu kimliğin merkezindeki benlik algısını velhasıl küresel dünyanın değişen niteliğini anlamanız mümkün olmaz. Çağdaş kültürde çok önemli bir konum işgal eden cinsiyetin yeni tevziinin niteliğini kavramak, hâlimizin ilmindendir (ilmihâl), diye düşünüyorum.
- Bir taraf, bütün her şey değişirken, kadınların konumunun hiç değişmeden kalabileceği gibi bir hayale sığınıyor. Her tür talebi, makul olsun veya olmasın, bir dönemin olumsuz manadaki “alafranga” kadınının şımarıklığı olarak addediyor…’’
- Güzel bir röportaj tamamı çok daha aydınlatıcı…
- Bugün bu kavram çerçevesinde inancımız gereği itiraz ettiğimiz şeyler elbette var, olmalı da! Ancak Gender kelimesi ve toplumsal cinsiyet sadece itiraz ettiğimiz alanlara hapsedilecek bir konu da değildir. İslâmî kesimin Gender kelimesiyle kavga etmesi, bunu toplumsal cinsiyeti eşcinsellemesi ile eşitlemesi bu kavramın etrafında yapılacak tüm tartışmaları anlamsız, çıkışsız bir yola sokması demektir.
- Nafaka mağdurları
- Her yerde karşımıza çıkıyor, elbette mağdur olanlar var. Sosyal medyada yazıyorlar. Orada yazılanları tek başına baz alınıp soruna ilişkin değerlendirme yapamayız. Bu konuda Aile Mahkemeleri yetkili, hâkimler burada daha ayırt edici kararlar verebilir. Mağduriyet laflarının en büyük sebebi ise nafaka borçlarının UYAP sistemi sayesinde devlet tarafından takip edilip ödenmesinin sağlanması. Nafaka borcu olan onu ödemeden devlette işlem yapamıyor. Bu konuda yanlış bilinen çok şey var. Önceki yıllarda Türkiye’de nafaka ortalaması 400 liraydı, ödemeyenlerin oranı yüzde 70’ti… Bugün de çok farklı olduğunu zannetmiyorum. Konuştuğum lobilerde söylenen bir başka itiraz da kadına şiddete yalan beyanlarla polisin müdahalesi ve önleyici mekanizmalar imiş. Bu, aile yapısını bozuyormuş. “Dövmeyin efendiler, öfkenizi kontrol edin” demek istiyorum. Böyle itiraz olur mu?
- Patriyarka mı?
- Pınar Gültekin cinayeti hepimizi çok üzdü. Sebepler konuşulurken pek çok klişe tekrar edilip duruyor. Buna koca koca profesörler de dâhil. Her suç şahsidir, elbette toplumsal sebepler vardır, lakin cânilik ayrı bir konudur. Toplum desteğiyle kimse kolay kolay câni olup kadın yakamaz. Bu çerçevede hele de bu cinayete patriyarka-ataerkillik tartışmalarından bakmak bana göre çok anlamsız. Görünen o ki bu cinayette ataerkil bir etken yok. Kıskançlık, öfke kontrolsüzlüğü dediğimiz şey de bir his, ataerkillikle alakası yok.
- Gençlerin arasında yaygın olan kitap ve dizilere bir bakın. İçinde şiddet ve erotizmi bir arada sunan, şiddetten haz duymayı bir anlam arayışı olarak ortaya koyan çok sayıda yayın var. Sebeplerin arasına bunların da konması gerekir. Ayrıca canavarca cinayetlerin siyasi tarafı, dini tarafı filan olmaz. Meseleye bunlardan soyutlayıp ele almak gerekir. Sorun hepimizin. Câniler siyasi fikir ayrımı yapmıyor.