|
Edeple itaat ikiz kardeştir kibre kibir sadakadır

Çocuğunuz karşınızda bacak bacak üstüne atıp otursa tavrınız ne olur? Aferin, kişiliği gelişmiş mi dersiniz, yoksa bunu saygısızlık mı sayarsınız?

Sağlam bir iman, zorunlu olarak doğru amelî sonuç verir.
İkisi de varsa bundan ifrata ve tefrite kaçmayan edep doğar. Bu sayede insan varlık kartelasındaki meratibi hisseder. Değerliyi değersiz göremeyeceği gibi onu daha değerlinin üzerine de çıkarmaz veya daha az değerlinin altına indirmez, hayatta denge ve mizan sağlanır. ‘
Allah mizanı/ölçüyü emretmiştir ki, dengeyi bozmayasınız.’

Sahilde kum üstüne özenle yazdığınız yazıların ve şekillerin üzerlerine büyük bir dalganın gelmesiyle dümdüz olmaları gibi, İslam ümmetinin asırlarca özenle oluşturduğu edep motifleri önce bizim tembelleşip dünyevileşmemiz, sonra da pozitivizm fırtınasının dalgalarıyla yok olup gitti. Sonuçta yaşadığımız şu mevcut hale alıştığımız için kendi asıl edep tablomuzda var olan motifleri şimdi yanlış ya da ilkel olarak görebiliyoruz.

Muhafazakârlar edepli ve saygılı olalım derken bunu sadece müridin şeyhine, kadının kocasına, ya da çocukların ebeveynine mutlak itaatleri olarak gördüler.
Oysa edep herkese lazımdır ve her halin bir edebi vardır. Biz sağlam iman, doğru amel ve onlardan oluşan saygı ve edep düzenini unuttuğumuz için şimdilerde bazılarımız İslam’dan kaynaklanan edep görüntülerini gereksiz sayıyor ve modern hayat tarzını içselleştirmiş görünüyor. Mesela çocuğun anne-babasının ya da hocasının veya bir büyüğün önünde bacak bacak üstüne atıp oturmasını kişilik ve özgürlük sayarak kendilerini buna alıştırmaya çalışıyorlar. Oysa bu tavır sadece söylediklerimize karşı değil, bütün insanlara karşı çoğu zaman, tekebbür içeren bir tavrıdır. İnsan yalnızken ya da arkadaşının yanında bacaklarını dinlendirmek için bacak bacak üstüne atabilir. Ya da siyasiler, yabancı görevdeşleri böyle oturuyorsa onlara karşı bunu yapabilirler. Çünkü ‘kibre kibir sadakadır’.

Eski meşhur bir müftünün öğrencisi olan hocamızdan dinlemiştim: “Hocam derdi ki, dört tane gelinim var. Bir şey istediğim zaman yüzlerini dahi örten ihramlarıyla yanıma girerler, getirdikleri şeyi masama koyar ve gerisin geri çıkarlar. Hiçbirinin yüzünü görmüş değilim, görsem hangisi hangi oğlumun eşidir tanımam”. Böyle bir saygı ifrata kaçmış marazi bir saygıdır, bununla övünülmez. İşte edebi böyle anladığımız için normal olanı da kaybettik.

Evde büyüklerin de edebi vardır, buyurgan ve despot olmazlar, kendi işlerini kendileri görürler. Ama bir baba ya da anne, yavrum benim şu işimi görür müsün dediğinde, çocuk yüksünmez, bunu şerefle ve bir ibadet duygusuyla yapar.
İbadet diyoruz, çünkü ibadet Allah’ın emir ve tavsiyesi olan işlerdir. Allah anne babaya ihsan ile davranılmasını emrediyor.
‘İhsan’, hüsün kelimesinden gelir ve aslında güzel olan bir işi en güzel şekliyle yapmak demektir. O halde anne baba başta olmak üzere herhangi bir insana yapılan iyilik Allah için ve gönülden yapılırsa ihsan ile yapılmış, dolayısıyla ibadet olmuş olur.
Rasûlullah Efendimiz (sa) “Allah her şeyin ihsan ile yapılmasını emretmiştir”
buyurur. Kur’an-ı Kerim’e göre anne baba çocuğuna sadece şirk içeren bir talepte bulunursa onlara itaat etmez. Bunun dışında hem itaat etmek hem de bu itaati ihsan ile yapmak zorundadır. Onlar da bunu isterken kendilerinde olması gereken edebe riayet ederlerse hayat cennete dönüşür.
Kısaca edeple itaat ikiz kardeştir.
Pek çok dilde bulunmayan ‘abla’, ‘ağabey’ gibi hitaplar bizdeki edep anlayışının göstergeleri idi.
‘Efendim, buyurun, emriniz olur, baş üstüne, hay hay’ gibi karşılıklar da böyle.

Yemek yerken Besmele ile başlamak, sol elin yardımında bir sakınca olmamakla beraber, genel uygulama olarak sağ elle yemek, kendi önünden yemek bizim naslardan aldığımız edeplerimizdir. Yemeğe önce büyüklerin başlaması, küçüklerin onları beklemesi büyüğe saygının ifadesidir.

Aile bireyleri arasında ya da meclislerde telefon konuşmaları şimdilerin edep meselesi haline geldi.
İnsanlar yanındakileri dinlemek istemiyor, telefonla oynamayı ortamdan kaçış olarak görüyorlar. Camilerde bile gençler hutbeyi ya da vaazı dinleme yerine telefonuyla internette sörf yapmayı tercih ediyor. Vaazların hayattan kopuk oluşunu bunun bahanesi görebiliriz ama olmasa da böyle yapıyorlar.

Arapça bir beyitte şair şöyle diyordu:

“Her şeyin bir ziyneti vardır / Aklın ziyneti de edeptir,

Bazen kişinin nesebi küçümsenebilir / Ama o edebiyle saygı görür”.

#İhsan
#Arapça
#Cami
2 years ago
Edeple itaat ikiz kardeştir kibre kibir sadakadır
Kara dinlilerle milletin savaşı
Efendimiz’in (sav) Zekatı-1
Milyonlar milyarlar havada uçuşuyor
Sandık başına giderken…
Operadaki Hayalet’in “kehaneti” gerçekleşirse…