İçinde yaşadığımız günler, yıllar, hatta asırlar biriken hatalarımızı anlayıp tekrar dirilebilme sınavlarıyla dolu. Şöyle düşünebiliriz:
Şu ayeti kerime çocuk eğitimi konusunda çok az kişinin dikkatini çeker:
Müfessirler ayeti kerimenin iki şekilde anlaşılabileceğini söylerler: Bir, iman edip güzel amellerle cennete girenlerin nesilleri de mümin kalmaları şartıyla, hak edişleri daha az olsa bile babalarının derecesine yükseltilip onlara katılacaklar, bunun karşılığında babalarının amellerinden de bir şey eksiltilmeyecek. İki, imanları sebebiyle cennete girenlerin henüz akil baliğ olmadan ölen çocukları da kendilerine katılacak ve böylece oradaki nimetleri artırılacak. Ayette çoluk çocuğunu mümin olarak yetiştirmeye bir teşvikin olduğu açıktır.
O azim bir peygamberin şu çırpınışlarına bakın:
Burada zürriyetinin manevi geleceği ile birlikte maddi geleceği için de endişe duyma anlamı vardır. Ama öncelik birinciyedir.
Çocuğunun namazını dosdoğru kılan olmasına yapılan vurgu çok açık. Bu konuda derdi olmayan mümin çocukları için yapması gerekeni yapmış olamaz.
‘Rabbimiz, hesap günü kurulduğunda beni de, annemi babamı da, bütün müminleri de mağfiret eyle’.
Yani kendi çocuklarından sonra ise derdi bütün müminlerdir.
‘Sakın sanmayasın ki, Allah zalimlerin yaptıklarından gafildir. Sadece onları, gözlerin fırlayacağı bir güne erteliyor o kadar (İbrahim 37-42).
Bu da çocuğunun manevi ve maddi geleceğini dert edinmemenin, onları küfür ve şirk rüzgârlarına teslim etmenin bir zulüm olduğuna işarettir.