|
Manevi protokol ya da meratib-i iman

Önceki yazımızda varlıktaki meratipten/hiyerarşiden söz ettik. Duyularımızla ve duygularımızla algıladığımız varlık alanlarında en basitinden en mükemmeline, en küçüğünden en büyüğüne sayısız varlık kademeleri olduğunu söyledik. Sonuç itibariyle iman ve İslam söz konusu olduğunda da bu farklılığın yansımalarını görmemek mümkün değil. Aklıma gelen bazılarını ıttılaınıza sunuyorum.

Yaratılanların özü ve hulasası insan. İnsanı Allah (cc) ‘ahsen-i takvim’ ile yarattığını söylüyor ve hemen arkasından onun ‘esfel-i safilîn’e düşebileceğini de ihtar ediyor. En güzel kıvamda yaratılan insan, bu en güzel kıvamı korumazsa en kötüye düşebilir.

Allah peygamberleri bile derece derece birlerine üstün kılmış (2/252). Cennettekiler de cehennemdekiler de derece derecedirler (3/163). Allah katında herkese ameline göre dereceler vardır (6/132; 46/19). Cihada çıkanların ve çıkamayanların dereceleri bir değildir (4/96). Herkes ilahi mevhibelerde ve rızıkta derece derecedir (43/32). İman edenler içinde de ehli ilim daha üstün derecelere sahiptir (58/11). Ehli ilim içinde de daha çok bilen az bilenden üstündür (12/76). Bu anlamdaki ayeti kerimenin ifade biçimi ilginçtir: ‘Her bilgi sahibinin fevkında bir alîm vardır’. Bu şu üç manaya işaret ediyor olabilir: Her bilenden daha çok bilen birisi mutlaka vardır, daha çok bilen daha az bilene göre üstündür, bütün bilenlerin üstünde Alîm olan/her şeyi bilen Allah vardır.

İlim Allah’tandır ve O’nun ilmi bize vahiy ile yani Kur’an olarak ulaşmıştır. İnsanlar onunla olan ilişkilerine göre derecelenirler. Resulüllah Efendimiz (sa) cennete girenlere ‘hadi oku ve yüksel denecek’ diye buyurur. Orada Kuranıkerim’den ne kadar çok okuyabilirseniz o kadar yükseleceksiniz. Bu okumayı belki Kuranıkerim ifadesiyle ‘hakkıyla tilavet etme’ diye anlamalıyız. Çünkü Kur’an’ı hakkıyla okuma/tilavet etme, ona uyma yani dediğini yaparak okumadır. Tilavetin kıraatle böyle bir farkı vardır. Çünkü tilavetin aslı olan ‘tilv’, peşinden gitme, uyma anlamına gelir.

Resulüllah Efendimiz zaruret gereği Uhut şehitlerini üçer üçer bir mezara koyarken hangisinin Kuranıkerim’den daha çok bildiğini sormuş ve onu en öne almıştı. Demek ki insanı asıl yücelten Kuranıkerim’le olan ilişkisidir. Bu sebeple Ömer de (ra), İbn Ebza’yı Mekke’ye vali tayin ettiğinde Nâfi’ isimli bir sahabi Ömer’e sormuştu: Mekke’ye kimi vali yaptın? Ömer, İbn Ebza’yı dedi. Nafi’ sanki kendini daha layık gördüğü için onu biraz küçümseyerek, o da kimmiş, dedi. Ömer (ra), azatlı kölelerimizden birisi diye cevapladı. Nâfi’, sen şimdi Mekke’ye bir köleyi mi vali yaptın, dedi. Ömer (ra) ona şu tarihi cevabı verdi: ‘O Allah’ın kitabını okuyabiliyor, feraizi/hukuku biliyor. Sizin peygamberiniz; ‘Allah bu kitapla bazı kavimleri yükseltir, bazı kavimleri de alçaltır, buyurmadı mı?’ (Müslim). Nitekim tarih boyunca müslüman milletler hep böyle yükselmiş, böyle çökmüşlerdir.

Takva, Allah’ın emir ve yasaklarına riayet ederek kulun kendisini korumasıdır. Ve Allah katında en değerliniz, en takvalı olanınızdır (49/13). Değer sıralaması takva iledir.

Ve işte şu andaki halimizin sebebini anlatan uyarıcı bir ayeti kerime; ‘eğer müminseniz en üstün sizsiniz’ (3/139). Bunun lazımı şudur: Eğer en üstün değilseniz gerçek mümin değilsiniz.

Resulüllah’ın ashabı ve sonraki müslümanlar da derece derecedirler: İlk sırayı ilk muhacirler alır. Sonra Hudeybiye’de biat edenler, sonra Bedir ashabı ve diğer sahebe. Sonra da sahabeyi ihsan ile izleyenler/tabiîn, sonra yine böylece onları izleyenleri izleyenler/tebe-i tabiîn.

Mekke’nin fethi günü Resulüllah’a iki kişi takdim ettiler. Tanıtırken ‘şu Ebu Süfyan, şu da Âiz bin Amr’dır’ dediler. Âiz Müslüman olmuştu, Ebu Süfyan ise henüz Müslüman olmamıştı. Resulüllah bu takdimi beğenmedi ve Müslümanın ismini öne alarak; ‘şu Âiz bin Amr, şu da Ebu Süfyan’dır demeliydiniz. Müslüman azizdir. İslam yücedir, başkası onun üzerine çıkamaz’ buyurdu (Beyhaki).

İlgi ve iyilik göstermede de sıra vardır. ‘Yakın akraba, uzak akraba, yakın komşu, uzak komşu ve diğer insanlar’ sıralaması bunu anlatır.

İslam’a göre kâfirler bile aynı derecede değildir. Ehlikitap bize müşriklerden daha yakındır. Ehlikitap içinde Hıristiyanlar da Yahudilerden.

Bizim hem hukukumuzda hem ahlakımızda önem verdiğimiz ‘el-ehem fe’l-ehem’ diye bir kuralımız vardır. Önce en önemli olandan başlanılır ve sonuna kadar bu sıra takip edilir. Daha önemli varken daha az önemli ile meşgul olunmaz. Bu edep kültüre sonra da medeniyete yansır.

#Allah
#Takva
#Hıristiyanlık
4 yıl önce
Manevi protokol ya da meratib-i iman
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset