|
İmaj yönetimi olarak virüs savaşı ya da “intikam alışverişi”

Dünü unutmayalım, günü kurutmayalım.

Dün deyince fazla uzaklara gitmeye gerek yok. İki yıl öncesine gidelim kâfi...

Kasım 2019 size neyi hatırlatıyor?

Özel tarihinizden bir iki sahne belki. Dünya gündemi ile yakından alakalı değilseniz içinde bulunduğumuz pandemi ikliminin ilk rüzgârının Kasım 2019’da esmeye başladığını hiç fark etmemiş olabilirsiniz.

31 Aralık 2019’da, bütün dünya havai fişekler eşliğinde yeni yıla girerken; birkaç hafta sonra Çin’den yayılan salgın ile 2020’nin, dünyada milyonlarca kişinin ölümü ile bitmeyen bir yıla dönüşeceği kimin aklına gelirdi...

2020’nin ilk günlerinde Çin, Wuhan kentini dünyadan koparılmış karantina şehir ilan etti. Karantina şehirden gelen görüntüler bütün dünyada korku uyandırdı. İnsanlar birden yere yığılıp can veriyor, sokaklarda astronot kıyafeti ile dolaşan insan görüntüleri ile hayat, distopik film sahnelerini aratmıyordu adeta. Hastalar hastaneye yetişemeden yollarda ölüyor, Çin hükümeti fevkalâde “imaj yönetimi” ile bir ayda devasa şehir hastaneleri inşa ediyordu. Dünyanın açık ara rakipsiz çelik ihracatçısı Çin için devasa inşaatlar günübirlik iş hükmündeydi.

2020 baharında, masalların sonundaki kırk katır mı kırk satır mı sorusu, yalnızlık tercihi olarak güncellendi. Dünyadan arınmış bir şekilde evindeki yalnızlığı mı tercih edersin yoksa bir kapsülün içinde sokakların insandan arındırılmış yalnızlığında mı iz sürersin?

Soy kütüğü bilinen taçlı ve tahtlı virüs, corona; sadece su ve sabun karşısında gücünü kaybeden, gözle görülmeyen o şey, içerisinin ve dışarısının değiştirilip dönüştürülmesinin bahanesi oldu. Uzaklık ve yakınlık, mesai saatleri ve işin mekânı yeniden tanımlandı. İletişimin mekânı güncellendi. Mümkün ve imkânsız, tahayyülün coğrafyasında yeni sahneler açtı. Eğlence kapitalizmi ile korku kapitalizmi gece ile gündüz gibi birbirine destek çıktı.

Şair umudu rüyaya katık ederek “Mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin?” diye soruyordu ya hani...

“1961 yazı ortalarında Küba’nın resmini yapabilir misin/ Çok şükür çok şükür bugünü de gördüm ölsem de gam yemem gayrının resmini yapabilir misin üstat.”

Dünya 2020 baharında “Çok şükür bugünü de gördük” demedi ama “Bir tarihe tanıklık ediyoruz” cümlesini her yaştan insan tekrar tekrar dile getirdi, İtalya’dan, İspanya’dan gelen görüntüler eşliğinde.

Herkes “hayatına sahip çıkmaya” çağrılıyor, virüsten hayatını kaybedenler yakınlarından uzakta “toplu olarak” tekinsiz ve törensiz toprağa karıştırılırken, ekranlardan korkunun resmi akıyordu dünyadan koparılmış hanelerde.

Küresel tedirginlik; Wuhan’dan gelen yere yığılan insanların ve Avustralya’da marketteki son tuvalet kâğıdını almak için birbiri ile kavga edenlerin görüntüleriyle, İtalya’dan ölenleri gömmek için askeri birliklerin seferber ediliş haberleriyle pekiştirilirken; Çin, çok kısa sürede inşa ettiği devasa hastaneleri dünyaya servis ederek, korku efekti eşliğinde imaj yönetimini hızla güncelleme yoluna gitti.

KORKUNUN VE
TEDBİRİN KIYAFETİ...

“İmaj yönetimi” sadece sorulara verilmiş cevap değil, aynı zamanda sorulabilecek başka soruları imha etme yeteneğini de gerektirir.

Çin hükümetinin aldığı fevkalâde tedbirler ile Wuhan’dan gelen fotoğraflar bazen birbiriyle eşleşti, bazen “Bu nedir?” sorusunu sordurdu. Fotoğraftaki bisikletli adam mesela. Adam olduğunu nereden biliyoruz ki? Tedbirin ve elbette korkunun kostümü içinde, bütün kimliklerinden arınmış olarak yol alıyor. Kadın mı, erkek mi? Genç mi, yaşlı mı? Fakir mi, zengin mi? Mavi yakalı ya da beyaz yakalı mı?

Çanta niyetine eline aldığı o plastik kova bir anda bütün markaların iptali. (Çanta bahsi mühim. Az sonra...)

Tekinsizlik bir fotoğraf olarak ekrana düştüğünde bilinç ille de bir hikâye istiyor.
Bu fotoğraf için benim tercih ettiğim hikâye uzun bir süre şu oldu:
“Bugün bir ailenin arabayla bir köprü üzerinden Chongqing’den Guizhou’ya seyahat ettiği videoyu gördüm. Arabada evli bir çiftle birlikte anlaşıldığı kadarıyla iki çocuk vardı (Videoda onları net bir şekilde göremedim). Adam Chongquing’den kadın ise Guizhou’dandı. Arabaları Chongquing tarafından yola çıkmış, Guizhou sınırına doğru ilerliyordu. Oraya vardıklarında nöbetçiler Guizhou ikamet kartına sahip olduğu için kadının geçmesine izin verebileceklerini ancak adamın Guizhou’ya girmesine izin veremeyeceklerini söylediler. Hiçbir şekilde adamın geçmesine izin vermediler, en sonunda adamın arabayı çevirip Chongquing’e dönmekten başka seçeneği kalmadı. Köprünün diğer tarafına vardıklarında ise o taraftaki nöbetçiler artık Chongquing şehri sınırlarından çıktıkları için yalnızca adamın geri dönebileceğini, eşinin ise şehre girme izni olmadığını söylediler. Arabayı süren adam şöyle diyordu:
“O taraftan geçmemize izin vermediler, şimdi de siz bu taraftan geçmemize izin vermiyorsunuz. Ne yapalım istiyorsunuz? Bu köprüde mi yaşayalım?”

Bu satırlar, yaşadıklarını gün gün yazmış olana Fang Fang’ın Wuhan Günlüğü kitabının 62. sayfasından. Bundan sonrası benim hayal dünyamın ürünü: Yukarıda gördüğünüz fotoğraftaki adam, karısı ve çocukları ile birlikte aynı şehre aynı eve dönemeyeceklerini anladığı için arabayı eşine ve çocuklarına bıraktı. Arabanın arkasından bisikleti çıkardı ve oturma izninin olduğu şehre doğru yola çıktı.

Köprü üstünde bisikletini süren bu adam köprüyü geçip evine varabildi mi bilmiyoruz. Ama şunu biliyoruz, 2021 yılına bütün dünya milyonlarca yeni vaka ve ölümlerle girerken, en çılgın kutlamaların yapıldığı Çin’de vaka sayısı 15 olarak ilân edildi. Vakaların azalışını, parası bol Çinliler pazarlama tarihine geçecek bir “etkinlik” ile kutladı: “İntikam alışverişi.”

“İNTİKAM ALIŞVERİŞİ”
Çin’de yasaklar ortadan kalkınca Fransız çanta markası bir günde 2,7 milyon dolar ciro yaptı.
BİR GÜNDE! Yorgun gezegenimizde günde kaç kişi artık bir işi olmadığı için canına kıyıyor bilmiyoruz, bilmiyoruz; çünkü “sıradan” intiharların “haber değeri” yok. Ölümün rakam olarak değeri COVID 19’dan ölenlerin hanesinde kayıtlı sadece.
Ama bakın bir günde bir çanta markasının ne kadar ciro yaptığından gezegenin ekrana kayıtlı bütün üyeleri zoraki haberdar.
Zenginin malı züğürdün çenesini yormuyor, aynı zamanda yeni pazarlama kavramları, yeni stratejiler ve elbette en diptekiler için en koyusundan umutsuzluk aşısı da yapıyor.

“İntikam alışverişi” Zizek’in değil, Chul-Han’ın haklı olduğunu mu gösterdi? Zizek virüsün Çin rejimini devireceğini iddia ederken Chul Han, “Zizek yanılıyor” dedi. “Çin şimdi salgına karşı başarılı model olarak kendi otokrat gözetleme devletini de satacak. Eskisinden daha büyük gururla dünyaya kendi sisteminin üstünlüğünü gösterecek.”

Gezegenimizde salgın devam ediyor ve şimdiye kadar 5 MİLYONdan fazla insanın COVID 19’dan öldüğü rapor edildi. Esasında ne Zizek yanılıyor ne de Chul Han. Dünya, (e) hiçbiri seçeneğini değil, (f) hepsi “seçeneği”ni bir dayatma olarak yaşıyor.

“BÖYLE KALDIK”
Karantina Günleri sanatın diline sinema olarak tercüme edilmeye ve dijital platformlarda dolaşıma sokulmaya başlandı. Mesela Fransız yapımı
Böyle Kaldık
filmi.

“Küresel romanlar” gibi bütün dünyaya hitap etmeye azmetmiş “küresel filmler” de varoluş sızısına dair hiçbir teklifte bulunmuyor. Ama yönetmen en azından filmin başına koyduğu ithaf cümlesi ile mağdur olan herkesi insanlık dayanışmasına çağırıyor.

Film “küresel ev hali”ne dair naif dokunuşlara sahip. Özellikle şu sahne önemli: Ekranda Macron ulusa sesleniyor, “Bu bir savaş, halk sağlığı savaşı” diyor. Kiracıların hayatını zindan eden “Belçikalı” apartman sahibinin sevimli oğlu Bazy, olan biteni çocuk gözünden anlamlandırmaya çalışıyor: “Bu bir savaş ama hiç asker yok. Herkes alkışlıyor ama ortada alkışlanan yok. Ablam hastaneleri uzaktan alkışladığımızı söylüyor, hastalanınca bize iyi baksınlar diye. Babam hastaneleri değil, Covid’i alkışlıyor. Covid sadece yaşlıları öldürüyormuş. Yaşlılar işe yaramazmış, maliyeti yüksekmiş.”

Pandemi Günleri’nde güçlüler için her şey mubah. Bir taraftan medikal teknolojide ölümsüz hayat için milyonlarca dolar harcanıyor diğer taraftan “hayat maliyeti yüksek yaşlılar” için “onurlu hayat” kavramlaştırması ile tıbbi destekli intihar hizmeti yayınlaştırılıyor.

“Tıbbi destekli intihar”ı kabul eden ülkeler kervanına Pandemi Günleri’nde Kanada ve İspanya da katıldı.

En fazla can kaybı 766 bin 299 ile ABD’de görüldü. ABD’yi sırası ile şu ülkeler takip ediyor: Brezilya 607 bin 860, Hindistan 458 bin 470, Meksika 288 bin 365, Rusya 239 bin 693, Peru 200 bin 246, Endonezya 143 bin 405, İngiltere 140 bin 632, İtalya 132 bin 100, Kolombiya 127 bin 281, İran 126 bin 303, Fransa 117 bin 683 ve Arjantin 115 bin 950. Dünyanın en kalabalık nüfusuna sahip Çin’in listede olmaması dikkat çekici!

#Çin
#Wuhan
#Kovid 19
#Guizhou
2 yıl önce
İmaj yönetimi olarak virüs savaşı ya da “intikam alışverişi”
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset