|
Aylaklığın saltanatı: Kafe medeniyeti

14 Kasım Dünya Diyabet Günü idi. Algı alanımıza diyabetliler ve diyabet hastalığı ne kadar giriyor?


Paketlenmiş gıdanın hayatımıza girmesi ile doğru orantılı olarak diyabet hastalarının sayısı artıyor. Ne ki çoğu hasta henüz diyabet hastası olduğunu bilmiyor.

Dünya Sağlık Örgütü (WHO) ile Dünya Diyabet Federasyonu’nu (IDF) tarafından, 1921 yılında insülini bularak, diyabet hastası milyonlarca hastanın tedavisini mümkün kılan Fredrick Bantig’in doğum yıl dönümü anısına 14 Kasım tarihi Dünya Diyabet Günü olarak kutlanıyor. Hiç olmaz ise bir günde medyanın sosyal sorumluluk projesi olarak diyabet konusuna dikkat çekmesiyle, henüz diyabet hastası olmayanların diyabet hastaları, özelikle çocuk diyabetlilerle empati kurmaları; kendilerini de diyabet hastası olma ihtimali içinde görmeleri mümkün mü dersiniz?

Bendeniz pek umutlu değilim. Yemek için evlerimizde pişenleri tercih etmediğimiz, yaşamak için değil, yemek için yaşamaktan başka bir şey düşünmediğimiz sürece diyabet ve obezite giderek artacak.

Hürriyet’ten Cengiz Semercioğlu sinemaya giderken beslenme çantası hazırlamak gerekiyor diye yazdı birkaç gün önce. O, sinemalardaki pahalılık ile başa çıkmak için bu öneriyi getiriyor. Bendeniz yıllardır her yere beslenme çantası hazırlayarak gidiyorum. Tavsiye ederim. Beslenme çantası hem ekonomik hem daha sağlıklı. Beslenme çantamın içinde yulaf kepeğinden yapılmış krep, badem ve kuru meyve bulunuyor genellikle.

Yaşlılar ve çocuklar için beslenme çantası olabilir elbet diyerek bu satırları istihza ile okumakta olduğunuzun farkındayım. Ama ben beslenme çantasını Viyana’da, gençlerden öğrenip hayatıma dâhil ettim.

Wonder’in misafiri olarak gittiğimiz Viyana’da, üniversite kütüphanesini dolaştıktan sonra, bizi gezdiren gençler, “biliyor musunuz Viyanalılar pek dışardan yemek yemiyor, beslenme çantalarında pratik yemekler taşıyorlar”, dediler.

Benim çocukluğumda da sefer tası âdeti vardı. Minik üç ya da iki kap üst üste yerleştirilir, insanlar evden iş yerine yemek götürürdü. Sadece çalışanlar değil öğrencilerin de sefer tası olurdu.

Cumhuriyetin Dindar Kadınları’nı çalışırken İsmet İnönü, Kazım Karabekir’in kızlarıyla aynı lisede, Ankara Kız Lisesi’nde okuyan Fakihe Güleç Hanım (doğ.1929), yemekhanede herkes kendi sefer tasını açar, ocaklarda ısıtır yerdi diye anlattı. Kimse kimseyi özendirecek yiyecek getirmezdi, farklı yemek getiren diğerlerine ikram ederdi diye anlattığında bendeniz hiç şaşırmamıştım. Ama kitabı okuyan gençler o satırları anlamakta bir hayli zorlandılar. Neden okulda kantin yoktu diye sormaktan bir türlü vazgeçmediler.

Obezite ve diyabet ile başa çıkmak için evlerde ve dışarda sağlıklı bir şekilde karın doyurmamız gerektiğini idrak etmemiz gerekiyor.

Edebilir miyiz?

Mevcut durum pek iç açıcı değil. Her yer kafe ve kafeler öğlen saatlerine kadar özellikle çok dolu. Her yeni açılan kafe “ekonomik kahvaltı vaadi” ile ev kadınlarını mekânına sabitliyor. Evet, en çok ev kadınları dışarda kahvaltı yapıyor. Uzun uzun. Eskiden sabah okula giderken çocuğuna fırından poğaça, börek alıp yediren anneler dikkatimi çekerdi, son bir yıldır çocuğunu okula bıraktıktan sonra uzun uzun kahvaltı eden kadınlar dikkatimi çekiyor.

İnsan niye evinde kahvaltı etmez? Benim için dışarda kahvaltı etmek ancak sıcak yaz günlerinde esintili bir ağaç altı vaat eden bir mekân için söz konusu olabilir, ya da erken çıkılmış bir yolculukta bir mola olarak... Oysa tanık olduğum mekânlar minibüs caddesinin kenarında, beton zemin üzerindeki plastik sandalyeli, plastik masalı mekânlar. İnsan niye burada kahvaltı eder? Özellikle hafta sonları iş iyice çığırından çıkıyor.

İnsanların neden dışarda kahvaltı yaptığını anlamakta hakikaten zorlanıyorum.

Kahvaltı sofrasına konan bütün malzeme zaten buzdolabında ve dolaplarda hazır duran bir malzeme. Bir çay demlemek kaç dakikasını alır insanın? Üstelik her evde su ısıtıcıları var. Su, ısıtıcıda kaynarken bir omlet yapmak kaç dakikalık iştir?

Aile fertlerine, arkadaşlara, akrabalara hizmet etmek insanın ömrüne ömür katar. Ama öncelikler sıralamasını iyi belirlemek şartıyla. Aslolan muhabbettir. Ancak güzel bir muhabbet ile sofralar sofra olur. Lakin sofralar, ikram edilen, doyulan, şükre vesile olan değil de, sunulan ve fotoğraflanan bir kareye dönüşünce, kabın içindeki nimet değil kabın dışındaki önemli oldu. Kabın dışı önemli olunca fotoğrafa girecek o farklı konseptler için kafelere gidiliyor elbet.

Sofralar sofra olmayınca hiçbir şeyin bereketi ve lezzeti kalmıyor.

II-

Geçtiğimiz hafta sonu Ertuğrul Özkök o her şeye pek uzak haliyle, Nevmekân Sahil’i yazmış. Her şeye uzak haliyle dememin sebebi şu: Mekânı bir kütüphane olarak değerlendirmek yerine siyaset üzerinden bir şeyler devşirmeye kalkmış olması. Yıllardır tekrarlamaktan usanmadığı klişelerini bir merak yine sıralamış: Başörtülü kadınlar mekânda çoğunluktaymış da bu çoğunluk sokağın oranı ile pek de uyumlu değilmiş de, esasında Üsküdar’da CHP ile AK Parti’nin oy oranı birbirine yakınmış da...

Bu mudur? Millet Kıraathanesinin ilk örneklerinden birini görmek için davet edildiğinizi söylediğiniz mekânda, gördüğünüz bu mudur? Mekânın daha işlevsel, günün şartları için daha uygun hale gelmesi noktasında hiçbir teklif sunmadan niye orada başı açıkların sayısı azdı diye sormak mıdır?

Mekânlardaki başı açık başı örtülü oranı bendenizi hiç ilgilendirmiyor. Hiçbir zaman ilgilendirmedi. İlgilendiğim tek şey insanların istedikleri mekâna girebilme hürriyeti ve girilen mekâna uygun davranma âdâbına sahip olmaları.

Nevmekan Sahil’in her köşesinde fotoğraf çeken, kahvaltı keyfi yaşayanlara itirazım var. İnsanların bir şey yiyip içmesi değil bendenizi rahatsız eden. Önceliğin çalışma, sohbet değil de yeme içme olmasına itiraz ediyorum. Önceliğin fotoğraf çekimi olmasına itiraz ediyorum. Kubbenin altındaki mekânda sadece çay ve kahve servisinin yapılmasını talep ediyorum. Kahvaltı için gelenler dış mekânı kullanabilir. Ama daha da güzeli, bu mekânı yiyip içme yeri olarak görenlerin bu bakış açısını terk etmeleri.

Üsküdar’ın her tarafı yemeli içmeli kitap-kafe kaynıyor. Oralarda kitaplar birer fon. Mekânlar instagram paylaşımına teşvik ediyor, mekânı paylaş kahveni bedava iç diyor meselâ. Ama Nevmekan Sahil sadece okumak, yazmak, ders çalışmak için gelenlerin olsun. Her mekân da insanları yemeğe içmeye özendirmesin. Lütfen…

#​14 Kasım Dünya Diyabet Günü
#Sağlık
5 yıl önce
Aylaklığın saltanatı: Kafe medeniyeti
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset