|
Bayram sofrasında paylaşılacak “hikaye”...
-I-

Sosyal medya üzerinden birkaç okuyucum, bayram sofrasında paylaşılmak üzere bendenizden “hikaye ile görmek” bahsine uygun tavsiye istedi.

“Hikaye ile görmek” ?

Aylar önce Ayşe Böhürler’in Türk Kahvesi programına konuk oldum, programda “hikaye ile görmek” bahsi üzerinde durduk. Bazı izleyiciler “hikaye ile görmek, hikaye ile hatırlamak” bahsini biraz daha anlatmamı özellikle de çocukken bana anlatılmış bir hikayeyi paylaşmamı talep etti.

En son böyle bir taleple bayram öncesi karşılaştım.

Bayram alış-verişi yapan bir hanım “bana bir bayram hediyesi borcunuz var” dedi.

Borç?

Bayram sofrasında paylaşılmak üzere bir hikayeye yönlendirmemi beklediğini söyledi: “Torunlarımın aklında kalacak bir hikaye...”

Hanımefendinin siparişine onu mutlu edecek bir cevap veremedim. Ama birkaç gün düşündüm... Sonunda bir leylek hikayesi geldi hatıra bahçesinin kıvrımlı yollarından.

Yukarıdaki soru bendenize kışın sorulmuş olsa idi muhtemelen zihnim başka bir hikayeyi çekip getirirdi. Mevsim yaz olduğu için büyük ihtimal bir leylek hikayesi geldi.

Benim çocukluğumda köyde bir leylek yuvası vardı. Köyün en yüksek –üç katlı ahşap- evinin çatısına yuva yapmış olan leylek, devre mülke gelen ev sahibi gibi baharda gelip güz mevsiminde giderdi. O leyleğin gelişi sevinç, gidişi hüzündü. (Gelen leyleğin hep aynı leylek olduğunu sanırdık. )

Zihnimde kayıtlı kalan “yuvası yanan leylek” hikayesinin etkisi ile olsa gerek bütün leylekleri kederden payını almış, almış da bu yük ile olgunlaşmış görürdüm.

Hikayeyi merak ettiniz... Anlatayım o halde.

Yüksek semalardan birkaç kat aşağı inen melek insanlara yol gösterecek kitap var en iyisi ben hayvanlara nasihat edeyim der ve karşısına çıkan leyleğe yetim hakkı yememesi gerektiğini, yetimin tarlasından bir darı tanesine bile uzanmaması gerektiğini anlatır.

Leylek “Uzanırsam ne olur?” diye sorar. “Cezasını çekersin” diye cevap verir melek.

“Hemen mi?” diye sorar leylek.

“Orasını Allah bilir. Allah yarattıklarına tövbe etme müddetini daima tanır.”

Leylek nasihate itina ile uyarken; bir gün, bir yetimin tarlasının kenarında bir şey pişirdiğini görür.

“Tarlasından darı almayacağım, şu pişirdiğinin kokusu çok güzel, ceza hemen kesilmediğine göre tövbemi ederim” diyerek yetimin çalı çırpı yakıp üzerine oturttuğu tavasından bir lokma alıp kaçar.

Çaldığı lokmayı yavrularına yedirmeyi düşünürken gagasında getirdiği minicik bir köz leyleğin bütün yuvasını tutuşturup yavruları ile beraber yok eder.

Kederli leylek dönüş yolunda kendisine nasihat eden melek ile tekrar karşılaşır. Kırgın bir dil ile sorar: “Hani Allah tövbe için mühlet veriyordu. Benim cezamı anında kesti.”

“Yok” der melek “o senin değil babanın cezasıydı.”

Bu hikayeyi günümüz çocukları nasıl dinler, hangi soruları sorar bilmiyorum. Biz dinlerken yaptığımız bir hatanın en sevdiklerimiz üzerinden cezasını çekmekten korkardık. Korkardık çünkü bizim çocukluğumuzda din daha ziyade haşyet ve korku üzerinden anlatılırdı. Bir insanın ne kadar işe yaramaz olduğunu anlatmak için “Allah’tan korkmaz kuldan utanmaz” denirdi. Dolayısıyla bizi terbiye eden şey Allah’tan korkmak ve kuldan utanmaktı.

Oysa günümüzde Allah’tan korkmak, başkalarından utanmak, mahcubiyet duymak, kendi sınırları içinde yaşamak pek makbul görülmüyor.

Bütün bunları niye yazıyorum? Çocuklarınızla paylaşacağınız hikayeler onların meşrebi ile alakalı olduğu kadar sizin hayatınızdaki simetri ile de uyumlu olmalı. Bizim büyüklerimiz Allah’tan ziyadesiyle korkar, kuldan utanırdı. Dolayısıyla onların anlattığı hikaye gönlümüzde yer bulur pek yere düşmezdi.

Büyüklerimizden gördüğümüzü devam ettirebildik mi? Bilmiyorum. Bilmediğim için rahmetli dedemden dinlediğim bu hikayeyi çocuklarıma hiç anlatmadım.

Velhasıl hikayeyi kime nerede ve nasıl anlattığınız önemlidir. Anlattığımız hikayenin bizde bir karşılığı yoksa cümleler muhatabın kalbine değmeden yere düşer.

Umarım bendenizden bayram sofrasında paylaşılmak üzere ibretli hikayeler bekleyen okuyucularım bu yazıyı okur ve ibret bahsinin sipariş ile olmayacağını, ibret çıkaran bakışın uzun bir terbiye sonucu olduğunu idrak eder.

-II-

Bayramlaşma:

Mübarek Kurban Bayramınızı tebrik ediyorum. Allah cümlemizi, bayramı bayram edecek iklimi inşa eden birey olma sorumluluğundan uzak düşürmesin. Amin.

Kurban ibadetini yerine getirirken inşallah nefsimizin tuzaklarını bu defa daha derinden kavramaya bir adım daha yaklaşmışızdır.

#Ayşe Böhürler
#Hikaye
#Leylek
5 yıl önce
Bayram sofrasında paylaşılacak “hikaye”...
Ecelbeşiği
“Bu iş karakolda biter!” diyen kimdi?
Filistin sahnesinde yeni perde: Gitti cânî, geldi kâtil!
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek