|
Bir karşılaşma mekanı olarak kitap fuarları...

8-16 Şubat tarihleri arasında yapılan 6. Üsküdar Kitap Fuarı’nın bu yıl onur konuğu Prof. Dr. Saadettin Ökten ve onur yazarı ise Prof. Dr. Teoman Duralı idi.

Her iki şahsiyet de bendenizin gençliğine yansıyan ışıktır. Prof. Dr. Teoman Duralı Felsefe Bölümünde sadece bir dönem hocamız oldu, ama onu dersteki hali ile değil daha ziyade merhum Prof. Dr. Nihat Keklik’in odasındaki sohbetlerle hatırlıyorum. Teoman Hoca ile Ali Değirmenci’nin “Öyle Geçer Ki Zaman” başlığı ile yapmış olduğu nehir söyleşi, Osmanlı’nın son döneminden günümüze ışık tutan çok çarpıcı anılar ve bilgilerle yüklü.

Prof. Dr. Saadettin Ökten’den “hal ve hikaye” olarak çok feyiz aldım. İstanbul’u ilk onun sohbetlerinde sevmeye başladığımda 20 yaşında, yalnızlığı sığınak bilen bir felsefe öğrencisi idim. Sohbetin arasına giren dizelerle, mekanlarla, merhum pederinin arkadaşlarına dair anlattığı hikayelerle “zamanı duymayı, mekanı görmeyi” ilk temrin ettiğim kişilerin başında geliyor desem anlatmak istediğimi ne kadar anlatabilmiş olurum bilmiyorum.

2017 yılından beri Üsküdar Kitap Fuarı’na davet ediliyorum, davete aşkla ve şevkle icabet ediyorum. Mesela TÜYAP için davet aldığımda teşekkür ederim arkadaşlar diyorum. (Bu sene perhize Bursa için ara verip Allah nasip ederse yıllar ve yıllar sonra TÜYAP Bursa kitap fuarında Profil standında oturup selamı selama ekleme tecrübesinde bulunacağım.)

Üsküdar Kitap Fuarı’nı neden seviyorum? Üsküdar Kitap Fuarı tam da bir kitap fuarından beklenen karşılaşmayı sağladığı için. Karşılaşma deyince bu yıl birincisi yapılmış olan Ümraniye Kitap Fuarı’ndaki karşılaşmalardan da çok “pek çok düşünme başlığı” çıkardığımı söylemeden geçmeyeceğim.

Aralık 2019’da birincisi yapılan Ümraniye Kitap Fuarı’nda hafta içi saat 16’da “Aile ve Gaile” başlıklı bir konuşma yaptım. Gün ve saat olarak katılımcısının düşük olacağını tahmin ediyordum ki tahminimden öte bir ilgi ile karşılaştım. (Tahminimden öte ilgi deyince yüzlerce kişi gelmesin aklınıza. 40-50 kişi.) Gelenler resim çektirmek üzere değil sahiden “karşılaşmak”, sözü söze, közü köze eklemek için geldiğinden kıymetli benim açımdan. Mesela Karabük’ten gelen eczacı hanım, evet bir “karşılaşma anı” için geldi o kadar yolu.

Karşılaşma deyince genellikle okuyucuların yazarlarla karşılaşması gelir akla. Benim açımdan yazara okuyucu ile karşılaşma imkanı sunduğu için de önemli kitap fuarları. Bendeniz okuyucu ile konuşmayı, onun okuduğu kitaplar üzerinden paylaştığı izlenimleri dinlemeyi seviyorum.

Salonda hazıruna bir öykü ya da bir romandan bir parça okumayı, o esnada dinleyicilerin aktif dinleyişleri ile oluşan salondaki titreşen havayı seviyorum.

Bütün bunları yakalayabildiğim neredeyse tek daimi salon Bağlarbaşı Kültür Merkezi’ndeki sinema salonu oldu. Sinema salonu küçük bir salon. Benim kendimi ev ortamında hissedeceğim kadar samimi bir ortam. Eksik olmasın fuarın aksaksız hizmet vermesinin baş mimarlarından biri olan Atıf Gönenç Bey, sinema salonundaki konuşma saatini bildirirken “Sizden sonra başka konuşma olmayacak” diyor. İşte ben o kesintisiz anı seviyorum. 16’da başlayan konuşma 18’e kadar sürüyor. Söz söze köz köze böyle vakte kayıtlı kalmaksızın ekleniyor.

Fuarlar arz talep dengesini düzenleyen organizasyonlardır. Bu anlamıyla da Üsküdar Kitap Fuarı Türkiye’deki diğer bütün fuarlardan farklı bir özellik gösteriyor. Bir defa yerinin çok merkezi olması, tanımının çok iyi yapılması, özellikle okuyucunun gelmesi, fuarın başarısını arttırıyor.

Diyeceksiniz ki kitap fuarına okuyucu değil de kim gelecek ki zaten! Öyle olmuyor. Kitaplara hiç bakmadan “kitap gezintisi/performansı gösteren” her yaştan ziyaretçi ile karşılaşma imkanı buldum birkaç fuarda. 2016 yılında İstanbul TÜYAP Fuarı’nda otobüslerle İstanbul’a gelen lise öğrencileri ile konuşma imkanım oldu. Fuarın yeme içme mekanından hiç dışarı çıkmadan günü bitirdiler. Nereden mi biliyorum? Kendileri ile bu konuda uzun uzun sohbet ettim. Niye geliyorsunuz o kadar uzaktan diye sorunca her biri bana cep telefonundan bir sürü resim gösterdi. Kitap almaya değil ekran üstüne resim kaydetmeye, ben de orada o kalabalığın içindeydim konsepti ile kendi özel tarihlerine dipnot düşmeye gelmişlerdi. Bunu yadırgıyor/yargılıyor muyum? Hayır. Kitlenin bu tür ihtiyaçları giderek artacak. Evinizde buzdolabınız varsa onun muhakkak doldurulması gerektiğini düşünmek gibi sosyal medya hesabınız varsa muhakkak “ben oradaydım” temalı görsel paylaşımlarla takipçilerinize “hizmet” sunmaya teşne olmayı kaçınılmaz bulacaksınız. Acı bir gerçek olarak bu tesbiti buraya bırakmış olayım.

Üsküdar Kitap Fuarı bu yıl 200 bin kişi tarafından ziyaret edildi. Üsküdar Belediye Başkanı sayın Hilmi Türkmen ve ekibi farklı konseptlerde kitap fuarı, kitap şenliği gibi organizasyonları gündemine almalı diye düşünüyorum.

Yayınevlerinin yeni çıkan kitaplarını, uzun bir aradan sonra yeni baskısı yapılan kitaplarını nazara verecekleri daimi alanların inşa edilmesi iyi olur diye düşünüyorum. Kötü paranın iyi parayı kovduğu piyasa şartlarına, kötü kitapların iyi kitapları kovduğu piyasa şartlarının ilave olmaması için nitelikli kitapların okuyucu ile edebi kamuyu güçlendirecek şekilde buluşturulması gerekiyor.

#Teoman Duralı
#Felsefe
#Kitap
#Fuar
#Üsküdar
4 yıl önce
Bir karşılaşma mekanı olarak kitap fuarları...
X’e kısıtlama an meselesi
Musevî bir yasadan Kızıl Düve miti üretmek
Sosyal çürüme yazıları 2: Her türden bağımlılıklar cumhuriyeti
Bir bu eksikti...
IBAN veren esnafın katli vacip mi?