|
Can cana yaslanır, akıl akıl ile koşulur...
I-

Geçen hafta Elazığ’dan gelen haber ile günü güne, dünü güne ekledik.

Elazığ depremi bir ibret tablosu gibi, adeta sınav öncesi, sınavda çıkacak soruları öğrencilerine bir gayret öğretmeye çalışan öğretmen gibi, öncelikler sıralamamızı, zayıf kaldığımız noktaları gösterdi. Kime gösterdi? Görmek isteyene.

Görmek istemeyen mi var diyorsunuz...

Hepimiz bir şekilde görmek istemeyenler kümesine dahiliz esasında. Devlettin alacağı tedbirler ile bizlerin vatandaş olarak alacağı tedbirler noktasında kafamız bir hayli karışık.

Kafa karışıklığımızı en çarpıcı şekilde göreceğimiz “malzeme” kamu spotlarında gizli. Yürürlükteki kamu spotlarının büyük bir çoğunluğu bize “deprem anında” ne yapmamız gerektiğini söylüyor. O söylenenlerin çoğunun uygulanabilme ihtimali depreme evimizde yakalanmamıza bağlı: “En yakın kısa boylu beyaz eşyanın yanına diz çökerek kafanızı koruyacak bir pozisyon alın.”

Oysa şöyle kamu spotlarına ihtiyacımız var: “Güçlendirilmesi gereken binanın güçlendirilmesini engellediğin için komşularının ölümüne imkan tanıyarak dolaylı katil adayı olduğunun farkında mısın?”

II-

Günü, dünü, zihnimize kaydeden anlar, görüntüler vardır. Yıllar geçse de biz geçmişte bıraktığımız “o zaman”ı o görüntüler eşliğinde hatırlarız. Ocak 2020 Elazığ depremi, özellikle iki “fotoğraf” üzerinden yerleşti belleklerimize.

Birinci fotoğraf UMKE’yi yerleştirdi zihinlerimize. Çoğumuz UMKE’nin varlığından bile haberdar değildik. UMKE: Ulusal Medikal Kurtarma Ekibi. İl Sağlık Müdürlüklerine bağlı bir kurtarma ekibi.

UMKE ekibinden sağlık görevlisi Emine Kuştepe -ki UMKE’ye gönüllü olmanız için sağlıkçı olmanız şart- göçük altındaki depremzedeye ses gönderiyor, “Azize Azize” diyerek onu hayatla, hayatı onunla bütünlemeye uğraşıyor. Saniyeyi ve saliseyi israf etmemeye gayret ediyor. Sonuca odaklı. Tam kapasite gayret. Soğukkanlı, mesuliyet bilinci mükemmel. Azize Hanım başka insanların da olduğunu söylüyor. Emine Kuştepe Azize Hanım’a Kürtçe cümleler söyletiyor etrafındaki insanlara yardımcı olabilmesi için. Böylece Emine Kuştepe Azize Çelik’e, Azize Çelik aynı göçüğü paylaştığı diğer insanlara “nefes” oluyor.

Hayatın her anında insanlar ikiye ayrılır: Kalbi olanlar ve olmayanlar olarak. Kalbi olanlar ben yoksam kimse yok diyerek sorumluluk alır, kalbi olmayanlar hangi yangına hangi odunu atarsam alevler daha şiddetli olur diye sorar. Depremle birlikte en çok Elazığ Kürt mü diye aratıldı der. Ya da pisliğini kavanozda muhafaza eden birisi, Elazığ halkına hakaret etmek için depremi fırsat bilir.

Türk, Kürt, Arap, Boşnak, Çerkes kimliğimiz önemlidir. Ama yaşarken. Öldüğümüzde kimliğimizin bir anlamı kalmaz. Ölüme beş kala hepimiz canlı olmak paydasında eşitleniveririz. Öyle bir an gelir ki birbirine uzak olan, uzak olduğunu sanan herkes aniden kader kardeşi olur. Onlar, bunlar, şunlar derken herkesten biri oluruz.

Aynı geminin içindeyiz. İster bir köy, ister bir kasaba, ister bir şehir, ister bir ülke, isterse bir kıta, ya da dünya gezegeni olsun. Biz hepimiz, aynı geminin içindeyiz. Dikkate ve rikkate muhtacız.

Elazığ depremine dair ikinci fotoğraf, tam da kaderinin dönüm noktasına Allah kimi vesile eder bilemezsin önermesini gösteren bir fotoğraf. Göçüğün altından sağ çıkan kadın “Beni Suriyeli Mahmud kurtardı” diye ağlıyordu hastanede. “Elleri kan içindeydi tırnakları ile kazıya kazıya beni Suriyeli Mahmud kurtardı. Mahmud’u bulmak istiyorum” diyordu. Anadolu Ajansı Mahmud’u buldu. Depremzede ile kurtarıcısı buluştu, can cana yeniden yaslandı.

Felaket anında -içimizdeki Marslıları dışarda tutarsak- ülke olarak kenetleniyoruz. Serapa dikkat ve rikkat kesiliyoruz. Peki o dikkat, o rikkat bıçak kemiğe dayanmadan neden olmuyor?

Emine Kuştepe’nin “Azize Azize” diye çırpınışları, mesela o yerle bir olan evleri yapanlarda, o evlere ruhsat verenlerde niye yok!? Denetimi kağıt üzerinde şık bulan siyasiler, neden denetim yetersizlikleri, zayıf binaları güçlendirme ya da yıktırma konusunda, yeni yapılanmalar için seferber değil?

III-

Başlığa gelince... Can cana yaslanır cümlesinde anlaşılmayacak bir şey yok. Akıl akıl ile koşulur cümlesine gelince... Hayvanı çekeceği arabaya, sabana bağlamak eylemine koşulmak denir. Koşum için hayvanların aynı güçte ve aynı cinste olması şarttır.

Bize lazım olan akıl. Analitik, sorun çözücü akıl. Oysa her felaket sonrası duyarlıkları kimiz taş kimimiz taç yapıyor. Sakin sakin öncelikle İstanbul ama nihai olarak bütün Türkiye için yapılacaklar listesi konusunda tedbirli, gayretli, dirayetli ve yaptırım uygulayıcı olmalıyız.

#UMKE
#Emine Kuştepe
#Suriye
#Azize Çelik
4 yıl önce
Can cana yaslanır, akıl akıl ile koşulur...
İkiyüzlü dünyanın 200 günü
Garson nereye baksın?
İnsafsız takas!
Erdoğan’ı/AK Parti’yi Kürtsüz bırakma operasyonu…
Riyakâr Bey ile ‘Yamyam’ Biraderler