|
Eğitimde “Bahtiyar” olacak mıyız?

Eğitim hayatından ne bekliyoruz? Çocuklarımızın “en iyi okullar”da okuması için seferber olurken; o okullardan ne aldığını, aldıkları ile yollarına nasıl devam edecekleri konusunda fikrimizi yoruyor muyuz?

Aileler çocuklarına baskı yaparak en çok kazanan mesleği yazmasını istiyor. Ailesinin isteği üzerine tercihler yapıp hayatı iptal olan nice gençler biliyorum. S.E mesela. Babası tanınmış bir tıp profesörü. Oğlunun muhakkak kendi yolundan yürümesi için ısrar etti. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi 3. sınıfta okulunu bıraktı S.E. Sonra Anadolu üniversitelerinden birinde makine mühendisliği okuduğunu duydum. Sonra orayı da bırakmış.

Onunla yıllar sonra karşılaştığımda bir markette kasiyerdi. Yurt dışı için para biriktirdiğini öğrendim. S.E’nin hikayesini her yıl yeniden hatırlıyorum. Her tercih öncesi ailelerin çocukları için o kadar puanına yazık ediyor diye hayıflanmalarına tanık oluyorum çünkü.

S.E. ailesinin isteği doğrultusunda tercihte bulunup sonra da o tercihi nihayetlendirmeden “başka tercihlerde” bulunmaya devam ederek, hayat yorgunu bir genç haline geldi.

Bir de onun tam zıddında seyreden A.A’ın hikayesi var. A.A. ailesinin tek erkek evladı. Lise sonda kız arkadaşının ikimiz aynı okulu, aynı bölümü okuyalım “yönlendirmesiyle” yaptı tercihini. Sonra kız arkadaşı ile arası bozulunca okumakta olduğu bölümü 2. sınıfta terk etti. Sonra bir sürü bölümlerde okudu. Hiçbirini nihayetlendirmedi. A.A. ailesinin kendisini hiç ciddiye almadığını düşünüyordu. Ciddiye alınmanın nasıl bir şey olduğuna dair bir fikri var mıydı? Emin değilim. Neticede A.A da ailesinin değil kız arkadaşının yönlendirmesiyle başlayan üniversite hayatını 12 yılda tamamlayamadı.

Aileler, evlatlarının nasıl bir dünyanın ferdi olmak istediğini hiç merak etmiyor. Ben senin yaşındayken diye başlayan konuşmalar, sendeki imkanlar bende olacaktı diye devam ediyor. Ailelerinin arzusunu yerine getirip diplomasını eline almış çocuklar iş bulamadıkça aileler yine şikayeti şikayete ekliyor, evlatlarının yeterince “yırtıcı” olmayışından dert yanıyor.

Evet kullandıkları tabir bu. Yırtıcı.

Ebeveynlerin çocuklarının eğitiminden ne beklediğine dair 134 yıl geriye 1885’e gidelim mi?

Ahmet Mithat Efendi’nin Bahtiyarlık adlı romanı 1885 yılında yayınlandı. Yani üzerinden tam 134 yıl geçti ama romanın iki kahramanı Senai ve Şinasi’nin ve onların pederlerinin görüşleri ile karşılaşınca esasında 134 yılda kazandığımız ya da kazanamadığımız “sosyal mesafe” ve gelecek inşası konusunda epey bilgi sahibi oluyoruz.

Senai’nin ki ketebe almadan önceki adı Osman Kamil’dir babası Söğüt’te gözünün değdiği her şeyden para kazanan, devlet adına mültezim memuru olan bir köylüdür, yamalı Musa. Yamalı Musa, Karun kadar malı olduğu halde bir mutasarrıf olaydı çok daha fazla para kazanmış olabileceğinin hayali ile yaşadığından, oğlunu okutmaya karar verir, annesi ile birlikte oğlunu Bursa’ya gönderir.

Osman Kamil’in/Senai’nin annesi, oğlunun şehirde bütün eğitimini üstlenmiş iken, kocası Yamalı Musa köyde başka bir kadınla evlenir. Annesi çocuğunun ilim sahibi olmasını önemserken babası için en önemli şey devlet memuru olmasıdır. Yamalı Musa oğlu devlet memuru olunca hem itibar hem de çok para kazanacağını düşünmektedir çünkü.

Romanın diğer kahramanı Şinasi’nin babası, Semih Efendi, devlet memurudur. Ancak o oğlunun devlet memuru değil zanaatkâr ya da tüccar olmasını istemektedir. Devlet memurunun zengin olma ihtimali yoktur. Oğluna iyi bir eğitim verecek, düşüncelerini miras bırakacak, ama nihai olarak Şinasi istediğini yapmakta serbest olacaktır.

Babalarından aldıkları “düşünce mirası” ile “Söğütlü Yamalı Musa’nın oğlu, Senai Efendi medeni yaşam içinde mutlu olmak hevesindeyken İstanbullu Semih Efendi’nin oğlu Şinasi’yse medeni yaşam dışında bahtiyarlık aramayı zihnine koymuştu.”

Ahmet Mithat Efendi hikayesinin sonunda Şinasi’yi “bahtiyar” biri olarak çıkarır okuyucunun karşısına. Şinasi tam da Cem Seymen’in pek beğeneceği bir kahraman. Aldığı seçkin eğitime rağmen taşrada çiftçilik yapmakta, toprakları çok verimli bir şekilde kullanmakta paraya para, toprağına toprak eklemektedir. Bu anlamda babası Semih Efendi’nin ne kadar ileri görüşlü olduğunu görürüz.

Köylü Senai bir kesere sap olamadan, hovarda bir hayat ile hem ömrünü hem de babasının parasını tüketmiştir.

134 yılda bireyin arzuları ve idealleri noktasında değişeni ve değişmeyeni bulmak zorundayız. Değişmeyen “en fazla para kazandıran meslek” arayışı. Değişmeyen şehirlilerin köylü nostaljisi, köylerde hayat vardır romantizmi. Köylüler 134 yıl önce olduğu gibi bugün de bir üst basamağa çıkmak için köyden kopmak gerektiğini düşünüyor, köyler yazlık mekanlar haline geliyor.

Peki değişen ne?

Meraklısı için not:

Ahmet Mithat Efendi’nin Bahtiyar adlı uzun hikayesi 116 sayfa. Kitabı okuyup üzerinde tartışmak isterseniz görüşlerinizi iletisim@fatmabarbarosoglu.com adresine gönderebilirsiniz.

#Eğitim
#Meslek
#Aile
#Seçim
#Ahmet Mithat Efendi
#Bahtiyarlık
5 yıl önce
Eğitimde “Bahtiyar” olacak mıyız?
Deniz Baykal
Tevradî bir mitin Kur’anî bir kıssa ile tashihi
i-Nesli anlaşılmadan siyaset de olmaz, eğitim de…
İç talebe ilişkin öncü göstergeler ilave parasal sıkılaştırmaya işaret ediyor!
Enerjide bağımsız olmak