|
Manisa/ Sipil Dağı/ Atlar / Her yeri yakıp yıkan Yunanlılar

Şehzadeler şehri Manisa’dayım. Aylardan mart değil de sanki nisan. Hafif yağmur, bulutların arasından saklanıp çıkan bir güneş. Mihmandarım Asiye Gül Çelebi Hanım ile Sipil Dağı'na çıkıyoruz. Belki atları görürüz diyor Asiye Gül Hanım. Atlar? Fatih Sultan Mehmed’in atlarını terbiye ettiği Sultan Yaylası’na doğru çıkarken, belki de atları görürüz cümlesi dilimde zikir oluyor. Belki de atları görürüz. Tabiatın bağrında, vahşi atları görmek ne kadar heyecan verici. Belki de atları görürüz. Belki de atları görürüz.



Zihinsel hız için atları metafor olarak kullanan Galileo geliyor aklıma. Tam o sıra, araba yokuş yukarı çıkarken sol tarafta atları görüyorum. Biri beyaz biri doru.

Sabahattin Ali’nin şiiri eşlik etmesin mi bu manzaraya, Benim meskenim dağlardır dağlar/şehirler bana bir tuzak/insan sohbetleri yasak/uzak olun benden uzak/benim meskenim dağlardır dağlar/kalbine benzer taşları/heybetli öter kuşları/göğe yakındır başları/ benim meskenim dağlardır dağlar/

Şiir şarkıya dönüşmüş, kulağımda Sezen Aksu’nun sesi.

İçimde şarkı devam ederken...Otomobil yokuş yukarı çıkarken... Bir bohçanın yanışı, dumanlar, Sipil Dağı’na kaçan insanlar geliyor gözümün önüne. Yangın imajı nereden yerleşti zihnime? Dinlediğim bir hatıra mı? Dün bizi gezdiren, Manisa’ya ve her türlü tarihi esere aşk ile bağlı sanat tarihi hocası Cengiz Gürbıyık’ın anlattıklarından hareketle mi zihnim böyle bir imajı inşa etti?

Galileo haklı, zihnim bir Arap atı kadar hızlı koşuyor.

Zihnimde bir kaset tekrar tekrar dönüyor. 20 odalı konak kül oluyor. “Yıllardır komşumuz olan Rumlar, Yunan askerlerine zengin evlerini gösteriyor. Yunan askerleri evdeki değerli eşyaları aldıktan sonra her şeyi ateşe vererek yollarına devam ediyor.”

Bu kulağımdaki ses kimin sesi? Macide Tanır’ın sesine benzeyen bir ses. Dinlediğim bir radyo tiyatrosundan mı kaldı bu ses. Belki de 1981 yılında geldiğim ve iki ay kaldığım Manisa günlerinden bir radyo tiyatrosudur. Olabilir mi?

Celal Bayar Üniversitesi Konferans Salonu'nda bir taraftan konuşmamı yaparken bir taraftan zihnimdeki o sesi bulmanın derdine düştüm. Sipil Dağı’nda gelen sahnenin gerçek mi hayal mi olduğunu düşünürken salonu selamlamayı bir türlü başaramadım. Oysa sadece selam vereceğim. Hoş geldiniz diyeceğim. Saygı ve sevgiyle selamlıyorum diyeceğim. İki şeyi aynı anda yapmaya çalışırken kelimeleri kaybediyorum.

Neyse ki konferans salonundaki dinleyiciler muhteşemdi. Dikkatle dinlediler, itina ile sordular. Böylece hatırlamaya çalıştığım o sahneyi konferans boyunca unuttum. Ama sadece konferans boyunca.

Perşembe sabahı Giritligil Otel’in yanındaki Taş Fabrika Restoran’a gittim. Taş Fabrika 1890 yılında Rum asıllı bir tüccar tarafından makarna ve un fabrikası olarak yaptırılmış. Balkanların en büyük makarna fabrikası olarak faaliyet göstermiş.1914 yılında Yaralı ailesinin mülkiyetine geçen fabrika 1948 yılında yeniden el değiştirmiş; Taş Fabrika’nın yeni sahibi Giritligil ailesi, 1950-1986 yılları arasında mekanı çırçır fabrikası olarak kullanmış. Aslına uygun olarak 2006-2008 yılları arasında restore edilen bina hâlihazırda restoran olarak kullanılıyor. Tarihi mekandan duyguların tarihinin izini sürmek istiyorum. Taşfabrika Restoran’da sorularıma muhatap bulmam pek kolay değil. Mutfak öğlen yemeği telaşında.

Restoran’dan çıkıp bahçesinde 8 Mart’ı kutlayan kadınlarla ayak üstü bir sohbete niyet ediyorum. Belki aile bilgisi olarak şehrin yakılışına dair bir kayıt vardır zihinlerinde. Sohbete pek gönüllü olmadıklarını anlayınca daha fazla uğraşmıyorum.

“20 Odalı Konağın yanışı” neden Macide Tanır’ın sesinden kayıtlı kalmış zihnimde? YouTube’a Macide Tanır yazıyorum.

“Cumhuriyet Tiyatrosunun Son kuşu Macide Tanır”. Videoyu iki dakika seyretmeden, hafızam hatırlamanın kimyasını berrak hale getiriyor. “Cumhuriyet Tiyatrosu”, hatırlayamadıklarım için bir izlek açıyor: Cumhuriyet Çocuğu

Tabii ya. Nihal Yeğinobalı Manisalı. Cumuhuriyet Çocuğu’nda uzun uzun annesi Feride’nin, Gördes’ten Manisa’ya, 20 odalı konağa gelin gelişini anlatıyor. Ama konağın sefasını süremeden Manisa Yunan askerleri tarafından işgal edilecek, içindeki değerli eşyalar yağmalandıktan sonra konak ateşe verilecektir. Nihal Yeğinobalı’nın Cumhuriyet Çocuğu adlı kitabını kütüphanemde bulup Yunan İşgalini okuduğum saatlerde, radyodan Yunan Cumhurbaşkanı'nın sözünü aktarıyordu spiker: Yunanistan Cumhurbaşkanı Prokopis Pavlopulos, Türkiye’ye karşı hadsiz tehditler savurdu. Pavlopulos, ‘Türkiye bizi mecbur bırakırsa atalarımızın yaptığını yaparız’ dedi.”

Soru şu: Prokopis Pavlopulos atalarının Anadolu coğrafyasını nasıl yakıp yıktığını biliyor mu? Bunu bir gurur kaynağı olarak mı görüyor?

İkinci soru: Manisalılar, Cumhuriyet Çocuğunu’nu okudu mu?

Kitabın içinde katılmayacağınız yaklaşımlar olabilir o kısmı önemli değil. Önemli olan bir şehrin hafızasını, asla unutulmaması gerekenleri yazıya emanet etmesi.

Okuyun konuşun kendi aranızda. Muhabbet tazelemek için aynı kitabın etrafında sohbete koyulmaktan daha verimli bir şey pek yoktur.

#Yunanistan
#Manisa
#Sipil Dağı
6 yıl önce
Manisa/ Sipil Dağı/ Atlar / Her yeri yakıp yıkan Yunanlılar
Kara dinlilerle milletin savaşı
X’e kısıtlama an meselesi
Musevî bir yasadan Kızıl Düve miti üretmek
Sosyal çürüme yazıları 2: Her türden bağımlılıklar cumhuriyeti
Bir bu eksikti...