|
Öğretmen var, ÖĞRETMEN var!

-I-

Bazen insanın aklı karışır. Şu vidyoya bakarken... Ölümlerden ölüm beğenir, kahırlardan kahır. Gencecik askerler ceplerinde vasiyet ile ölüme giderken, meslek lisesi öğrencilerinin öğretmenlerine yaptığı işkenceyi, evet maddi ve manevi işkenceyi gösteren vidyoya bakarken... İnsanın aklı karışır kalbi kararır. Bir iç sızısı, kalbe düşmüş bir kor ile birleşip yakar.



Vidyonun altındaki notu okurken, bu vidyoyu paylaşın diyen yazılara bakarken akıl karışır, fikir karışır, kalp karışır.

Bu vidyonun yayılmasına katkı yaparsa mı bu öğretmene destek olacağını yoksa yayılmaması için çaba sarf etmese mi öğretmene destek olacağını bilemez.

-II-

Magazin gündemini Türkçe test kitabı için soru haline getirip, öğrencilere bilgi diye sunanlar o kitaplar satmasa böyle bir yola tevessül eder miydi?

Veliler çocuklarının elindeki metinleri gözden geçirmek zorunda, kabul. Ama o kitap, çocukların eline gelmeden önce yayın aşamasında durdurulması gerekmiyor mu?

Bu “soru”larda ölçülenin bilgi olmadığını denetleyecek bir birimi yok mu MEB’in?

-III-

Geçen hafta yayınladığım yazılara pek çok mektup geldi. Ses verin yahu dedim. Ses verdiniz. Çok teşekkür ederim.

Gelen sesleri dikkatinize sunuyorum. Buyurun:

“Pennac’ın sözlerine ben de katılıyorum fakat her şey öğretmenin suçu mu? Yıllarca havuz görmeyen çocuklara ‘bir havuz kaç saatte doldurulur?’ sorularının üzerinde kimse durmadı. Eğitim bir izolasyon mu? Evde TV açık biz tasvip etsek de etmesek de TV’de programlar belli, anne baba teşvikçi (zira zıttı olsa o TV’ler evin en değerli yerini işgal etmezdi) öğretmen ne yapsın? Böyle büyüyen bir nesil adına çok üzülüyorum fakat öğrencilerin dikkatini cezbetmek adına dersi karikatüre eden öğretmeni de kınayamam. Benim düşüncem bu yönde en azından İlk eğitim ailede başlar.” B. Ç.

“Görüşlerinize katılıyorum, öğretmenlerin dört yılda bir eğitime tabii tutulacağı, velilerin ve öğrencilerin görüşleri alınacağı söyleniyor. Herkes sorumluluklarının bilincine vardığında daha iyi öğretmenlere kavuşacağız...” Z.Y.

“Son yazınızı bir öğretmen gözüyle üzülerek okudum.

Çocukların ve gençlerin kitap okumayı sevmediğine dair kanaatin, bir öğretmeni öğrencisini baştan kaybetmeye mahkum eden bir genelleme olduğunu düşünüyorum.

Bazen kuşaklar-nesiller üzerinden yapılan genellemelerin modern hurafeler olduğu hissine kapılıyorum. Neslin sorunlarını o kadar çok ve abartılı konuşuyoruz ki kehanet kendini gerçekleştiriyor sanki.

Gençlerin ve çocukların ilgi alanlarını yönlendiremeyeceksek neden öğretmeniz, ve bu kadar aciz olmak caiz mi?

Bu yıl çalıştığım okulda bir okuma projesi yürütüyorum. Bu proje, öğrencinin yaşına uygun eserler tavsiye edildiğinde ve öğrenciye kitaba kolayca ulaşma imkanı sunulduğunda, okuma oranlarının belirgin bir biçimde artacağı ön kabulüyle başladı.

Ortaokul 6. sınıf düzeyinde beş sınıfta yaklaşık 200 öğrenciyle gönüllülük esasına bağlı olarak dört ay önce çalışmaya başladık.

İlk iş olarak kütüphanede sıra bekleme ve kayıt gibi geciktirici etkenleri azaltmak için sınıf kütüphaneleri oluşturduk. Her sınıfta yaklaşık 70-80 eser var. Öğrenci gün boyu istediği anda istediği kitabı, kitaplıktan alıyor, beğenmezse gidip bir başkasıyla değiştiriyor, sıra beklemek zorunda değil, kayıt yaptırmak zorunda değil. Mevcutta okullarımızdaki kütüphanelerin çoğunda memur olmadığı için kitap verme işini öğretmen veya görevlendirilmiş öğrenciler 10 dakikalık teneffüste yapmaya çalışıyor. Bu da öğrencinin bir kitap alabilmek için defalarca denemek zorunda kalmasına neden oluyor. Zaten kısa olan teneffüs müddetinde bu kadar ısrar etmesini öğrenciden beklemek gerçekçi değil.

İkinci olarak derslerde kitap okumayı bir ödev gibi algılayıp olumsuz duygusal tutum gerçekleştirmelerine engel olmak için öğrencilerime projeye katılım konusunda zorunlu olmadıklarını ve notla ödüllendirilmeyeceklerini ifade ettim. Projenin kendisinin heyecan oluşturup sürüklemesini temin etmeye çalıştım.

Üçüncü olarak bir din dersi öğretmeni olarak kitap seçiminde inançlarımıza ve kültürel değerlerimize hakaret etmeyen her türlü eseri listeye aldım. Bilimsel, tarihi, edebi, mizah içerikli ve tabii ki dini içerikli pek çok kitap satın aldık. Bu arada bu yaşa yönelik ülkemizde çıkan kitap sayısının ne kadar fazla olduğunu görmek bizi çok mutlu etti.

Tüm proje sürecinde kitaplar üzerinden keyifli sohbetler yaparak heyecanı zirvede tutmaya çalıştık.

Nihai olarak 200 öğrenciyle başladığımız serüvende okul çapında dört ayda yaklaşık 7000’den fazla kitap okundu. Projemiz gönüllülük esasına dayanmasına rağmen fire vermeden tüm öğrencilerimiz katıldı.

Projemizde karatedeki kuşak sembollerini kullanıyoruz ve okunan her 15 veya 20 kitapta öğrencimiz bir üst kuşağa çıkıyor. Nihayet beyaz kuşaktan siyah kuşağa ulaşabilmiş öğrencimiz 130 kitap okumuş olacak. (Kuşak yerine bileklik takıyoruz.)

Projede sadece okumayı değil yazmayı da öğrensinler diye okudukları kitapları tanıtan günceler tutmalarını istiyoruz.

Açık yüreklilikle söylemek gerekirse başladığımızda ben bu denli bir katılım beklemiyordum ama öğrencilerim beni çok şaşırttı. Pek çok arkadaş, notlara yansımayacağı için projenin devam etmeyeceğini düşünüyorlardı. Bazı arkadaşlar, kitapların kısa sürede kaybolacağını düşünüyorlardı. Fakat henüz 11-12 yaşındaki öğrencilerimiz hepimizi şaşırttı.

Proje dört dönem sürecek olmasına rağmen ilk dönemde okulumuzdaki 9 öğrencimiz siyah kuşak kazandılar, okul ortalaması öğrenci başı 35-40 kitap civarında.

Aslında ben sayılarla çalışmaktan hoşlanmıyor, istatistiklere girdikçe işlerin bereketinin azaldığını, sayının içinde manayı kaybettiğimizi düşünüyorum. Fakat, uzun süredir öğrencisine vereceği en büyük eğitimin okuma sevgisi olduğunu düşünen bir öğretmen olarak, neslin ne kadar kötü olduğuna yönelik cümlelere bir cevap olması açısından bu projeyi özellikle sayılar üzerinden takip ediyorum. Öncelikle genellemelerin kolaycılığına sığınmamak için kendime bir cevap, daha sonra meslektaşlarıma bir cevap.

Demem o ki, emek harcanırsa, şartlar oluşturulursa, geç kalınmadan henüz çocuk masumiyetini yitirmeden yönlendirme yapılırsa ve dua edilirse gerisi bereket...

Vesselam...

F. E. G.

#Eğitim
#Öğretmen
6 yıl önce
Öğretmen var, ÖĞRETMEN var!
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi