|
Peyami Safa’nın hikayelerinde “erkeklerin dünyası”...
-I-

Ötüken Yayınları Peyami Safa’nın Server Bedii adıyla imzaladığı kitapları seri olarak basmaya başladı. Server Bedî’lerin yanı sıra, Peyami Safa’nın İstanbul Hikayeleri de, Serhat Hamişoğlu tarafından1924 yılında Suhulet Matbaasında yapılan ilk baskı esas alınarak hazırlandı ve okuyucunun dikkatine sunuldu. Kitap 190 sayfa ve içinde 36 hikaye var. Dolayısıyla İstanbul Hikayeleri kısa kısa hikayenin 1920’li yıllardaki temsili olarak özellikle sosyolojik açıdan son derece önemli.


1899 doğumlu olan Peyami Safa’nın 25 yaşında yayınlamış olduğu hikayeler bendeniz için altın kıymetinde. Balkan Harbi’nden I. Dünya Savaşı’na, Mütareke Yılları’na kadar toplumun en çalkantılı zamanlarına tanık olmuş henüz 25 yaşındaki yazarın kaleminde, zamanın izi, “erkeklerin hikayesi” olarak akıyor daha ziyade. Kadınların anlatıldığı hikayelerde bile metinlere daima “erkek yazar” bakışı hakim.

Kitabın ilk hikayesi “Çılgın Bir Geceden Sonra” genç bir zabitin intiharını anlatıyor:

“Depo taburu zabitlerinden; genç, güzel bir delikanlı...İntiharın sebebi anlaşılamamıştır. Yalnız “kadın için” diyorlardı.”

Kumandan kendisine aktarılan bu kısa bilgi ile yetinmez en yakın arkadaşından merhumun hikayesini dinler:

“Kadri benim çok sevgili, çok samimi, çok candan arkadaşımdı. Birbirimizin hem arkadaşı, hem mahrem-i esrarı hem de akıl hocası idik...Esasen adi zenperestlikten çok kaçardı. Beyoğlu kadınlarından hiç hoşlanmadı. Tepebaşındaki bara, Galatasaray’daki çalgılı kahvelere bir kere bile ayak basmadı. Randevu evlerinden daima nefret etti. Hayır! Onun bir tek mefkuresi vardı. Daima onu arıyor onu bulmak istiyordu ki yüksek alemlere mensup, kibar, asil bir kadın tıpkı romanlarda olduğu gibi ona aşık olsun ve onu yanına alsın.”

“Tıpkı romanlardaki gibi” ibaresine dikkatinizi çekmek isterim. Genellikle yazar erkekler genç kızların roman okuya okuya ifsat olduğunu söyler. Bu hikaye ile birlikte romanın genç erkekleri de etkilemiş olduğunu öğreniyoruz.

Müntehir, aradığı “kibar kadını” bulur. Daha doğrusu müntehir, “kibar kadın” tarafından “bulunur”, işgal edilir.

Nasıl mı?

Kadın, genç subayı önce arabasına sonra evine davet eder. Subay derhal “davete” icabet eder.

Yazar kahramanının çelişkili dünyasına dair bize hiç fikir vermiyor. Biraz önce arkadaşı “Beyoğlu kadınlarından hiç hoşlanmadı” demişti. Genç zabitin nasıl bir anlam dünyası vardı ki, tanımadığı bir genci arabasına ve evine davet eden kadının “ne olduğunu” anlayamamıştı!

Hikayenin sonunda önce arabasına sonra evine davet eden kadının harp zenginleri sayesinde zengin bir fahişe olduğunu öğreniyoruz. Zengin fahişe “küçük asker” ile oyuncak gibi oynamış sonra onu bir daha “eline almamıştı”.

Aşkı yanlış kadında bulan Kadir, bir daha o kadına ulaşamamış, ulaşmak için kapısında köle olmuş, kadın ise genç aşığını komutanlarına şikayet etmeye kadar gitmişti.

1924 yılında yayınlanan bu hikaye döneminde nasıl karşılanmıştı? Genç zabitler bu hikayeyi okumuş muydu? Okuyup kendi aralarında tartışmışlar mıydı?

-II-

Yakışıklı “küçük asker”i canına kıymaya sevk eden durumu anlamak için İletişim’den Hovarda Alemi adıyla yayınlanan Osman Özarslan’ın yüksek lisans tezini okumanızı önereceğim. Özarslan, Burdur’un Çavdar kazasının gece hayatını etnografik gözlemler eşliğinde aktarıyor. Özarslan’ın çalışması, taşranın sıkıntı ve eğlence profilini “erkeklik” üzerinden merkeze alıyor.

-III-

YouTube’a girerek “kanaat önderi hoca efendilerin”, evlilik konusunda sadece genç kızlara, kadınlara hitap eden “söylem”lerine şöyle bir kulak verin. Mikrofon önünde konuşan hocalar, içinde yaşadıkları cemiyetin erkekleri hakkında, onların değerler dünyası hakkında hiçbir fikre sahip değil mi?

Ya da sahip oldukları için mi, erkekleri muhatap alınamayacak özneler olarak görüyorlar?

Erkekler, niye erkekler hakkında konuşmuyor da sürekli kadınlar hakkında konuşuyor?

Cemiyeti yaşanmaz hale sokan, suç fabrikası olarak üretim yapan üçüncü sayfa haberlerinin erkekleri, niye ilahiyatçıların gündeminde değil?

Meraklısı için not: Peyami Safa’nın İstanbul Hikayeleri Serhat Hamişoğlu tarafından 1924 yılında Suhulet Matbaasında yapılan ilk baskı esas alınarak hazırlanmış ve Ötüken Yayınları tarafından basıldı. 190 sayfada 36 hikaye yer alıyor. Dolayısıyla İstanbul Hikayeleri kısa kısa hikayenin 1920’li yıllardaki temsili olarak özellikle sosyolojik açıdan son derece önemli.

#Peyami Safa
#Hikayeleri
#Erkek
#Bakış açısı
5 yıl önce
Peyami Safa’nın hikayelerinde “erkeklerin dünyası”...
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset