|
Şantiye kafelerde kazma-kürek, kitap kafelerde de kitap
- I-

Dört başı mamur kafe medeniyetine giriş yapmış bulunuyoruz. Görgümüz, bilgimiz, zevkimiz; her gün bir yenisi açılan, üç vakte varmadan kapanıp el değiştiren, bu defa bambaşka konsept ile yeniden açılan kafelerin himayesinde.

Kafe deyip dudak bükmeyin. Bakın hem kitaplandık hem kafelendik. Nasıl oluyorsa! Oluyor cümle içinde kitap ile kafeyi yan yana getirip sonra onu tabela yapıyorsunuz. İşlem tamam.

Kitapçılar kapanıyor ama bütün kaldırım üstleri, İstanbul’un ve dahi bütün Türkiye’nin tarihi mekânları kafe oluyor. Kameranın gözünden güzel görünecek her yer, her köşe-bucak kafe olmaya aday. İlgiye, bilgiye, zevke, ihtiyaca binaen her biri kendi kategorisinde destan yazıyor “konsept” olarak.

Yediğiniz çekirdeği yere atma hürriyetine sahip olduğunuz kafelerden, şantiye görünüşlü olanlara; şantiye görüntüsü yetmediyse hapishane konseptine kadar her çeşit kafe “ihtiyaca binaen” hazır. Köy evi konseptinden 70’lere, 90’lara “bir maniniz yoksa annemler size gelecek” günlerinin oturma odası konseptini sunanlara kadar, “hizmette sınır yoktur” anlayışı ile Türkiye’nin bütün tarihi mekânları tepe tepe kullanın, hırpalayıp fotoğraflayın diye hizmetinizde.

Yüzyıllarca “suret yasağı”na riayet eden ecdadın, ne varsa “surette var gerisi hikâye” diyen torunları, şimdi bambaşka bir varoluş mücadelesi veriyor.

Türbe kenarında, ecdadın kemiklerini sızlatanlardan, dam üstünde saksağan vur beline kazmayı konseptine kadar ne kafeler var ne kafeler. Yaşama enerjiniz mi tükendi, hayatın anlamını bulmakta zorluk mu çekiyorsunuz? Çekmeyin. İstikamet yeni bir kafede/kafada yeni bir selfi.

Kafeler çeşit çeşit de niyetler tek çeşit mi? Hayır. Kimisi kafeye yeni aldığı kıyafeti göstermek için gider, kimisi kendisine yepyeni bir kimlik inşa etmek için. 80’lerde zordu bu kimlik işleri filan. Oysa 2000’lerde çok kolay. Her şey bir fotoğrafa bakıyor. Onca kitabı okumak mümkün değil. Ama onlarca kitap ile kafe kafe dolaşıp selfilenmek pek mümkün.

Ha o kadar çeşit kitabı nereden bulacağız diye dertlenebilirsiniz. Dertlenmeyin.

Filan kafede “kitap okuma zevki” diye kitabı göstermeden ama kitabın dışında her şeyi göstererek “okutmanızı” yapıp her kafeye aynı kitabı yoldaş edebilirsiniz.

-II-

Kitap kafe eleştirilerimden incinenler kitap satış rakamları artıyor diye bu satırların yazarına bilumum istatistiki kitap kafe bilgisini sunabilir, yıldan yıla yükselen kitap satış eğrilerini, mutluluk tablosu olarak edebi ve ebedi bir veri olarak ortaya koyabilir.

Satılan kitapların muhtevasına ve okunma kapasitesine baktığınız zaman kitapların bir nesne olarak instagram pozu ayarlamaya yönelik olduğunu asla kabullenmeyecekler için yazının yayını (ok ve yaydaki yay) 1993 yılına kadar gereyim. İhtiyacımız olan kitap kafe değil kitapçılardır. Bakınız 1993 yılında Attila İlhan ne söylüyor:

“Kitapçıların işlevi büyük, yayıncı ve dağıtımcı ne kadar çabalarsa çabalasın, okurla kitap arasındaki ilişki kitapçıda kurulur; iyi kitapçılar müşterilerini tanımakla kalmaz, hangisinin hangi yazar ya da kitaptan hoşlanacağını da bilirler; ayrıca dükkânları, o yöre kültür ve sanat meraklılarının buluşma yeridir; büyük şehirlerimizin çeşitli semtlerinde olduğu kadar, belli başlı Anadolu şehir ve kasabalarında, yakın zamanlara kadar, kitapçılar ve kitabevleri kültür ve sanatın uç beyi görevini üstlenmiş, iyi kötü başarmışlardır. On yıldır içine daldığımız ‘kültürsüzleşme’ süreci, orada da etkisini gösteriyor...” ( Attila İlhan, “Kitabevlerinin Vazgeçilmez Önemi...”, Hangi Edebiyat, kitabının içinde sh.194)

Netice olarak kitap-kafeler kitapçı değildir. Şantiye konseptli kafelerin şantiye olmaması gibi. Kendimizi beyhude aldatmayalım. Duvarlarında kürek olan şantiye kafede nasıl elimize kürek alıp “işe girişmiyorsak” o kürek orada öylece duruyorsa emin olun kitap kafelerde de kitaplar öylece duruyor.

İhtiyacımız olan kütüphane ve kitapçı. Kafeler kafe olarak yoluna devam etsin...

#Kitap
#Kafe
#Atilla İlhan
#İş
4 yıl önce
Şantiye kafelerde kazma-kürek, kitap kafelerde de kitap
Mülâhaza etmek
Siyasetçileri bürokratlara kurban etmek
Musallada bir sosyolog daha… Vehbi Başer’in ardından
Taşkent’in öbür yüzü
‘Korkuluk’…