|
Tanıklıklarımızı  belgeselin dili üzerinden idrak etmek...

İşin tanımı ziyadesiyle değişti; en iyi iş, en çok ses getiren demek. Ses getiren şeylerin çoğu, akla ziyan kalbe ziyan şeylerin peşi sıra sürükleniyor. “Kötü olanı ortaya getirmeyin muhakkak alıcısı çıkar” nasihatini, tüketim kültürü tersinden bir anlayışla, havada kapıyor, alıcısı çıkacak her şeyin satıcısı biz olmalıyız diyerek kötü olanı en parlak şekilde ambalajlayarak sunuyor .



Geçtiğimiz Çarşamba günü, TRT’de yayınlanalı epey bir zaman geçmiş olan “Aynı Göğün Altında üç Nefes” belgeselini nazara verdim. Değerli okuyucularıma seyredin üzerinden konuşalım dedim. İçinde yaşadığımız çağın en önemli özelliği insanların konuşacak güzel şeyler bulmakta zorlanmaları.

Öfke, şiddet, saldırganlık üzerine bina edilmiş haber dili ile mücadele etmenin en sade ve derin yöntemi “güzel olanı nazara vermek” diye düşünüyorum.

Değerli okuyucularım belgeseli seyretti ve duygularını çok samimi bir şekilde dile getirdi. Buyurun:

“Bildiğimiz konuları belgesel olarak izlemek …”

Esselamu aleykum Fatma Hanım,

Köşe yazınızda bahsettiğiniz belgeseli az önce izledim. Bahsettiğiniz gibi incelikle işlenmiş bir yapıt olmuş. Üç ayrı kadının aynı olayı farklı şekillerde yaşıyor olması, nedendir bilmem, bir tokat etkisi oluşturdu bende. Gizem Hanım’ın varlık ve kalabalık içindeki doğumu, Esma ve Karima Hanımlarda yoktu. Esma Hanım yalnızdı, Karima Hanım yoksuldu. Bunlar bildiğimiz şeyler aslında, fakat bir belgeselde izlemek daha güzel anlamamızı sağlıyor. Her insanın nasibine düşeni yaşadığını özetleyen güzel bir belgesel olmuş. Yapımında emeği geçenlerin ellerine ve zihinlerine sağlık.

İREM T.

“İki yıl evvel İstanbul’da bir torunum
dünyaya geldi…”

Fatma hocam merhaba,

Yazılarınızı mümkün olduğunca takip eden bir okurunuzum.

“Aynı Göğün Altında Üç Nefes” belgeselini üç ay kadar evvel izledim. 45 yıl önce Ege’nin bir ilçesinden büyük şehre göçen biri olarak seyrettim belgeseli. Taşra yaşam koşullarını bilen ve bizzat yaşamış ve daha sonraları şehir yaşam koşullarını gören biriyim.

Belgeseli izlerken özellikle Esma’nın hikayesinin aktığı bölümler beni çok ama çok etkiledi, sizin de belirttiğiniz gibi “Yönetmen bizi Esma’nın hikayesinin tam kalbine oturtmayı başarıyor”. İki yıl evvel İstanbul’da bir torunum dünyaya geldi. Belgeselde Gizem’in ve ailesinin yaşadıklarının bir benzerini biz de ailecek yaşadık, aklıma bir bizim ailece doğuma gidişimiz bir de Esma’nın sabahın bir vaktinde yalnız olarak eline bohçasını alıp yolda minübüsü beklemesi geldi. Yani hocam belgeseli izlediğim o gece tarifi imkansız adını koyamadığım duygu dalgalanmaları yaşadım. Yazınızın sonunda belgeseli izlerken hissettiklerinizi paylaşın isterseniz diyorsunuz, bundan cesaret alarak sizinle paylaştım.

Selâm ve hürmetlerimle.

Arif Ş.

“Bahsettiğiniz
belgeseli farklı zaman dilimlerinde üç kez seyrettim”

Selamlar Fatma Hanım

Yazınızda bahsettiğiniz belgeseli farklı zaman dilimlerinde üç kez seyrettim.Her seferinde de ilk kez görüyormuşum gibi heyecan duydum. Bunda belgeseli izlediğim zaman diliminde benim de üçüncü bebeğime hamile olmamın etkisi vardır diye düşünüyorum.

Kendimi Esma’ya yakın hissetsem de hayatın beni onunki kadar yormadığını yalnız bırakmadığını biliyordum. Ama onun seherde kalkıp çocuklarıyla vedalaştıktan sonra gayet mutmain biçimde çantasını koluna takıp tek başına hem de bir minibüsle doğuma gidebilmesi beni hayretler içinde bırakmıştı. Hâlâ da gözümün önünden gitmez. Hemen hepimiz bir şekilde hastahaneye bir de doğuracaksak mutlaka eşimizle, dostumuzla arabamızla gidiyoruz çünkü.

Afgan ailede en çok isim konulma anı dikkatimi çekmişti. Evde bulunan herkes bir isim teklifinde bulunuyor sonra da kura çekiliyordu bebeğin ismini belirlemek için yanlış hatırlamıyorsam. Oysa biz aylar öncesinden isim düşünmeye başlıyor sonunda bebeğimize koyduğumuz isim yine de aile fertlerini ya da büyüklerini memnun etmeyebiliyordu. İşi abartıp boşanmaya kadar götürenleri bile duymuştum.

Belgeseldeki en bana benzemeyen anne büyükşehirde yaşayan anneydi. Çünkü bebek doğumlarının büyük bir gösteriye dönüştürülmesinden rahatsızlık duyuyorum. Hatta doğum öncesi partisiyle başlayıp, doğum, kırk uçurma töreni, ilk adım töreni sonra altı ay kınası, ilk diş çıkarma, doğum günleri kutlamalarını ve bunlar için alınan bir yığın aksesuarı birilerinin birilerine tahakkümü olarak görüyorum.

Siz sorunca aklıma bunlar geldi. Garip bir şeklide belgeseli izlerken aklıma siz gelmiştiniz. Acaba Fatma Hanım bu belgeseli seyretmiş midir diye düşünmüştüm. Teşekkür ederim. / Yasemin Ç.

“Belgeseli izledim ve halime şükrettim”

Selamün Aleyküm Fatma hanım.

Bugün yazınızda bahsettiğiniz belgeselin adını okuyunca hemen izlemek istedim, adı beni çekmişti kendine. Belgeselin sadece üç hamile kadından bahsettiğini öğrendim ve açıp izlemeye başladım. Şu an ben de gebelik sürecinde olan bir kadın olarak izledim bu belgeseli ve çok etkilendim. Esma ve Karima’nın yaşadıkları aslında aynı göğün altında olup görmezden geldiğimiz hayatlar. Biz ise abarttığımız hayatlarımızla yaşamaya devam ediyoruz bir yandan. Bugün bu belgesel vesilesiyle hissettiğim ve öğrendiğim, yaşadığım gebelik durumunun, çok doğal abartılmaması gereken bir süreç olduğu ve her daim içinde bulunduğum şartlar dolayısıyla şükretmem gerektiği oldu. Sizlere de bu vesileyle teşekkür ederim. Hayırlı, sağlıklı günler.../Rabia C.

“İnstagram beni mahvediyor,
karakterimi bozuyor…”

Merhaba Fatma Hanım,

Belgeseli izledim, gözlerim dolu dolu bitirdim.

Benim bir yaşında bir oğlum var; şu ara, eşime konseptli bir yaş çekimlerini neden yaptırmadığını soruyor, huzurumuzu bozuyorum. Kendim de ikilemdeyim. Aslında hiç böyle hevesleri olan birisi değilim, örneğin doğum günü kutlaması yapmamak için büyük savaş verdim çevremdekilerle, ‘bir yaş özel bir gün nasıl kutlamayacaksın’, ‘çocuk, fotoğraflarım nerde dediğinde ne diyeceksin’ gibi bir sürü baskı. Bir yaşındaki çocuğun anlamlandıramadığı kalabalık için bir sürü müsriflik yapacağıma; oğlumla ilgilenmek yerine hazırlıklarla ve kutlamayla ilgileneceğime, oğlum adına bağış yaparım dedim ve öyle yaptım. Ama instagram beni mahvediyor. Karakterimi bozuyor. Kapatıyorum sonra bir boşluğa düşüyorum ‘acaba bugün hangi ek gıda tarifi paylaştılar, hangi oyuncaklarla oynatıyorlar, benim çocuğumdan daha mı fazla şey keşfediyorlar, e fotoğraf da çektirmişler, bizim oğlanın fotoğraflarının arkasında perdelerimiz, koltuk örtülerimiz, çiçeğimiz var, ağzında yoğurt bulaşığı, ellerinde mandallar... Onlar sihirli cüce, taş devri adamı, gözlüklü profesör olmuşlar.

Bu yarışlar ve kendi karakterimi korumak için verdiğim savaşı bir ben bilirim bir de Allah. Şimdi evde aynı malzemelerimin olmasına rağmen bütün annelerin doğal diye alışveriş yaptığı siteden ek gıda paketleri alacağım. Allah bizi affetsin. /Elif B.

“Diğerinin gamını duymadıkça mutlu olamayacağız…”

Selamünaleyküm Fatma hanım,

Yıllardır yazdığınız her yazıyı dikkatle okuduğum gibi tavsiye ettiğiniz kitap, belgesel, film vs. ne varsa hepsini şiir okur gibi okudum, izledim. Yıllar sonra ilk kez yazabildiğim için böyle bir girizgah yaptım.

Kardeşim daha yenicek doğum yaptı ve kısmen de olsa varsıllıktan kaynaklanan sebeplerden dolayı ailevi şikayetler içerisinde. Kendi dışımızdaki ve belki arka mahalledeki Esma ve Karima’ları görmek istemeyişimiz hayatımızı gitgide bir çıkmaza sokacak. Müslümanlığın olmazsa olmazlarından olan diğergamlık dediğimiz diğerinin gamını duymadıkça onu yakınımızda tutmadıkça onunla beraber yaşadığımız/yaşayacağımız gerçeğini ve bunun bir imtihan olduğunu unuttukça mutlu da olamayacağız umutlu da.

Belgesel için çok çok teşekkür ediyorum.

Allah razı olsun./Serkan D.

#Instagram
5 yıl önce
Tanıklıklarımızı  belgeselin dili üzerinden idrak etmek...
Kara dinlilerle milletin savaşı
Obama iyimserliği, Trump karamsarlığı
Mülâhaza etmek
Siyasetçileri bürokratlara kurban etmek
Musallada bir sosyolog daha… Vehbi Başer’in ardından