|
Türkiye’nin toplumsal barışını koruyamazsak, misafirlerimizi hiç koruyamayız
Bu köşede 2018’den bu yana sayısını hatırlamayacağımız kadar
“düzensiz göç sorunu”
ile ilgili yazılar yazdık.
“Suriye’nin kuzeyinden Türkiye’ye sürülenlerin gettolaşma meselesini”
ni de Türkiye’nin
“Osmanlı iskan tecrübesi”
ni ıskalamasını da konu ettik.
“Doğu kapılarımız açıksa batı kapılarımız da açılsın. Geri kabul anlaşması sonlandırılsın”
dedik.
Suriye’nin kuzeyinin bilinçli olarak boşaltıldığını ve boşaltılan alana PYD/YPG-PKK terör grubunun yerleştirildiğini
belirttik.
Türkiye’de kalacak olanlar için de önerilerde bulunduk. En önemlilerinden birisi,
“Göç Bakanlığı”
, diğeri
entegrasyon meselesinde Avrupa Birliği fonlarının kullanılmamasıydı.
Yetinmedik, Türkiye’de kalacak
“misafirlerimiz”
için, hiç
olmazsa “kabahatler kanunu uygulansın ki toplumsal düzenimiz bozulmasın”
dedik. Söylediklerimizden sonra yakın çevremiz dahil bir çok
“dostumuz”
tarafından,
“faşist”
olmakla
, “Arap düşmanı”
olmakla,
“yabancı karşıtı”
olmakla,
“ümmet düşmanı”
olmakla itham edildik. Kökü dışarıda olan, dernek ve vakıfların yayın organlarındaki “ithamlar” bir tarafa, eleştirilerin tümüne eyvallah dedik.
Sürecin sonunda bugün
“İdare”, “Göç Bakanlığı”nı tartışıyor.
Bugün devletimiz,
“düzensiz göçmen sorunu”nun ciddi boyutlarda olduğunu en üst perdeden dile getiriyor.

Hatta, düzensiz göç sorunu ile ilgili mücadele sayısal verilerle kamuoyu ile ilk kez bu kadar kapsamlı bir şekilde paylaşılıyor.

Çünkü, düzensiz göç ve Suriyeli geçici koruma altındaki sığınmacılar meselesi Türkiye’nin hem sosyolojisini hem demokrafisini dönüştürecek boyuta ulaştı. İç siyaset malzemesi yapıldı.
İşte bu yüzden daha önce İstanbul Fatih ve Esenyurt için “geç kalınmış” olsa bile alınan kararların bir benzeri Ankara için de dünden itibaren uygulamaya konuldu.

İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi’nin aldığı karara göre, geçici koruma altındaki Suriyeli sığınmacılar, kayıtlı oldukları illere gönderilecek, vergi levhası olmayan işyerleri kapatılacak, metruk binalar yıkılacak, kaydı olmayanlar geri gönderme merkezlerine alınacak.

“TÜRKİYE SAHİPSİZ BİR ÜLKE DEĞİLDİR”

Ankara Altındağ’da yaşanan son hadiseler, Türkiye’nin birçok ilinde ve ilçesinde yaşanabilir. Zira, milletimizin sağ duyusu ve basiretine rağmen, misafirlerimizin çoğunun “mazlum” ve uyumlu olmasına rağmen, birçok “servis” elemanının ve kötü niyetlilerin kaşıyacağı birçok sorunlu alan oluşmuştu.

O yüzden, en son 19 Ağustos 2019’da Bakanlar Kurulu Toplantısı sonrası Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, bu konuda, bugüne kadar en kapsamlı ve en belirleyici konuşmasının bir bölümünü yeniden dikkatinize sunmak istiyorum.

“(…) Suriye’de 2011’de başlayan iç savaşın ardından giderek artan sayıda ülkemize sığınan kardeşlerimiz oldu.
DEAŞ ve PKK saldırıları sırasında hem Irak’tan, hem Suriye’den ülkemize sığınan çok sayıda kardeşimiz vardı.
(…) Türkiye, elbette isteyenin istediği gibi elini kolunu sallayarak girip çıkabileceği, dilediği gibi hareket edebileceği sahipsiz bir ülke değildir.
(…) Devletimiz öncelikle 84 milyon vatandaşının güvenliğinden ve refahından sorumludur. Bununla birlikte biz sadece kendimizi düşünerek kapımıza gelenlere sırtımızı dönecek cibilliyette, karakterde bir toplum da değiliz.
(…) Hali hazırda ülkemiz (…) yaklaşık 5 milyon kişiye ev sahipliği yapmaktadır.

(…) Bunun yanında düzensiz göçmen diye isimlendirdiğimiz sınırlarımızdan kaçak giriş yapan kişiler de mevcuttur.

(…) Ülkemizde 2019 yılında 455 bin olan düzensiz göçmen sayısını 2020 yılında 122 bine indirdik.

(…) düzensiz göçmenlerin ülkemizde yol açtığı huzursuzluğun farkındayız.
Esasen dünyada bu kadar sığınmacıyı barındırıp da bu kadar az asayiş sorunuyla karşılaşan bir başka ülke yoktur.
(…) Türkiye, elbette yolgeçen hanı değildir. Bu ülkenin kanunlarına, kurallarına, düzenine uymayanların kaos çıkartacak tavırlar sergilemesine asla izin vermeyiz.
“HUKUK MİSAFİRLERİMİZ
İÇİN DE GEÇERLİDİR”
Ülkemizde hukuk herkes içindir, misafirlerimiz de bunun dışında değildir.
Aldığımız sınır tedbirleri ve düzensiz göçmenleri süratle ülkelerine gönderecek mekanizmaları güçlendirmemiz sayesinde inşallah bu sıkıntıları yakında büyük ölçüde çözeceğiz.
(…) Türkiye’nin Avrupa’nın mülteci ambarı olmak gibi bir görevi, sorumluluğu, mecburiyeti de yoktur.
(…) Ülkemizdeki Suriyeliler meselesi ise farklı bir konudur. Bu insanlardan dilimizi öğrenerek, mesleki yeteneklerini geliştirerek,
sosyal uyumu sağlayarak ülkemizde kalacak elbette olacaktır.
Ama bunu başaramayanların
kendi ülkelerindeki durumun iyileşmesine paralel şekilde evlerine dönüşlerine yardımcı olmak da bizim kendi vatandaşlarımıza karşı sorumluluğumuzun gereğidir.
(…) Misafirlerimizden suç işleyenler olursa herkes gibi onlar da hukuk önünde hesabını verirler.”
#Türkiye
#Avrupa
#Suriye
#İçişleri Bakanlığı
#Altındağ
#Göç Bakanlığı
3 yıl önce
Türkiye’nin toplumsal barışını koruyamazsak, misafirlerimizi hiç koruyamayız
Reis’i tanıdığım o günlerden bugünlere…
Hubbu Ali’den değilse de buğzu Muaviye’den
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar