|
Ahmet Kekeç… Bir yol arkadaşım önden gitti

Aylardan yine Kasım’dı. Rüzgârlı Sokaktaki gazetenin mescidine ikindi namazını kılmak için girmiştim. Mescid ara bölümde olduğu için dışarıya açılan bir penceresi yoktu. O yüzden karanlıktı. Işığı yaktığımda yerde iki kişinin uyuduğunu gördüm. Işığın şiddetinden rahatsız olmalı ki yerdekilerden biri “Kapat kardeşim kapat, görmüyor musun uyumaya çalışıyoruz” diye çıkıştı. Işığı kapattım. Kapıyı kapattım. İstihbarat servisinin yolunu tuttum.

Bir süre sonra İstihbarat ile Yazı İşleri arasındaki koridorda belirdi o mescitte yatan iki kişi. Homurdanarak Yazı İşlerindeki büyük masanın kenarına iliştiler. Uzaktan onları izliyordum.

Cesaretimi toplayıp yanlarına gittim. Selam verdim. “Hoş geldiniz” dedim. “Biraz önce mescitte uyuduğunuzu bilseydim rahatsız etmezdim” dedim. Gözlüklü, siyah sakallı olan (“Kapat kardeşim, kapat şu ışığı” diye bana çıkışan) “Mühim değil genç adam” dedi omzuma dokundu, sigarasını yaktı önüne baktı. Ondan daha zayıfça olan da “Hadi işine bak” diyerek beni uzaklaştırdı.

Omzuma dokunup, “Mühim değil genç adam” diyen adam Ahmet Kekeç’ti. Gazetenin Yazı İşlerindeki kadro eksikliğini tamamlamak için arkadaşı İbrahim Bulaç ile “rica” üzerine İstanbul’dan bir süreliğine Ankara’ya gelmişler… Üç ay kadar Ankara’da gazetenin mescidinde yatıp, gazeteden dışarıya çıkmadan çalışıp sonra da İstanbul’a dönmüşlerdi.

***

Ahmet Kekeç ile tam 34 yıl önce 1986 yılının bir Kasım ayında işte böyle bir olay ile tanıştım. Tam 34 yıl sonra yine bir Kasım ayında Eyüp Sultan’da “bir süreliğine” vedalaştım.

Ahmet Kekeç ağabey, bize ağabeylik, millete adamlık, anlayana kalemşorluk neymiş gösterdi ve çekip gitti.

***

34 yıl önce tanıştığımızda aylarca sayfa yaptığı o büyük masanın başında bekledim. Sürekli “şunu şöyle yapacaksın” diye başlayan cümlelerle bildiklerini öğretti. Üç ay sonra da gazeteyi bırakıp İstanbul’a döndü.

Sonra 13 yıl boyunca birbirimize haber gönderdik ama hiç görüşmedik. Akciğerlerinden rahatsızlandığında aramıştım hatırlıyorum… Bir de ilk arabası vosvos’u aldığında.

Ama yüz yüze görüşmemiştik hiç.

Ta ki 1999 yılının yine bir Kasım ayı gelinceye kadar. 99’un Kasım ayında bu kez yolumuz Yeni Şafak gazetesinde buluştu. Onun küçük bir odası vardı, hemen Yazı İşlerine girdiğimizde sol tarafta. Her akşam gazeteye gittiğimde üç isimle karşılaşıyordum neredeyse. Nusret Özcan, Ahmet Kekeç ve Mehmet Şeker. Şimdi ikisi gitti. Nusret ve Ahmet ağabeyler. Geriye bir Şeker ağabey kaldı. Rabbim ona sağlık afiyet versin.

***

Fikriyatı güçlü, kalemi kıvrak bir yazardı Ahmet Kekeç. Yakın tarih biyografilerinin neredeyse tamamını okumuşluğu vardı. Yazdıklarıyla tedirgin olması gerekenleri tedirgin ederdi. Ama o sadece bir köşe yazarı değildi. Sadece bir gazeteci hiç değildi. İyi bir okurdu evvela. Mesela onu hep elinde bir kitapla gördüm. Aynı zamanda iyi bir edebiyatçıydı. Öykü, roman ve denemeler de yazdı. En son masamda “Ulufer” romanı hâlâ duruyor mesela.

***

Televizyona çıkma konusunda çok tedirginlik yaşadı. Her davetimize bir mazeret bulup kabul etmedi yıllarca. Onu ikna edense Akit gazetesi günlerinden tanıştığı Turgay Güler oldu. Sevgili Turgay, Ahmet Kekeç’i televizyona çıkmaya ikna eden adamdır.

Ve ikna ettiği günden sonra neredeyse fasılasız tam 10 yıl ÜlkeTv’de En Sıra Dışı’nda birlikte program yaptı-k.

Hani Hazreti Ömer’in “Bir insanı tanımak için üç şey yapın: Komşuluk, alışveriş ve seyahat” sözü var ya.

Biz de Ahmet ağabey ile yıllarca Türkiye’nin birçok iline seyahat ettik. En son Ağrı’ya gitmiştik birlikte Savcı Sayan’ın davetine icabet için.

Seyahat ettik. Para alış verişinde bulunduk. Bir tek komşuluk etmedik. Ama geceler boyu, günler boyu, yollar boyu konuşma, tartışma, birlikte olma şansı bulduk.

Kendine has bir adamdı. Bazen bizim kafamıza taktığımız, çok büyük bir sorunmuş gibi gördüğümüz hususlar onun için ehemmiyetsizdi.

***

Mühimsemediği şeylerden biri de hastalıktı. “Bak Hasan senin şekerin 140 ve sen şeker hastasısın. Bak benimki 210 ve ben şeker hastası değilim” diyerek benimle ve şeker hastalığıyla dalga geçerdi.

Akciğer kanseri oldu. O ağır hastalığa bile grip muamelesi yaptı. Ağır kemoterapi gördüğü birkaç haftanın dışında ne köşe yazılarını ihmal etti ne ÜlkeTV’deki yayınlarını.

Kanseri yendi yenmesine ama Kovid belası geldi onu da buldu.

***

Biz bir ağabeyimizi, Türkiye önemli bir fikir adamını kaybetti.

Dün onu Eyüp Sultan’dan Rabbimize uğurladık. Rabbim rahmet etsin. Arkasından sadece “iyi adamdır” deyip susayım.

Eşi Sibel hanıma, oğlu Hakan’a ve kardeşine başsağlığı dilerim.

#Ahmet Kekeç
#Vefat
3 yıl önce
Ahmet Kekeç… Bir yol arkadaşım önden gitti
İran’da kimin gölgesi ‘GEZİ’yor?
Efendimiz’in (sav) Zekatı-1
Milyonlar milyarlar havada uçuşuyor
Sandık başına giderken…
Operadaki Hayalet’in “kehaneti” gerçekleşirse…