|
İnsan haddini bilmeli

Soru

Rahman 33 meali...

“Ey cin ve insan topluluğu! Göklerin ve yerin hududundan geçip gitmeye gücünüz yetiyorsa, haydi geçin gidin bakalım! Şunu bilin ki, onları ancak üstün bir güç, kuvvetli bir delil ve bilgi ile geçebilirsiniz.”

Buradaki huduttan ne anlamalıyız ve uzaya gitmek ile ilgili nasıl yorumlanmalıdır?

Allah’a emanet olun. (O.S.)

Cevap

Kur’ân Yolu isimli, heyetçe yaptığımız tefsirde bu konuda şunları yazmışız:

“Ey cin ve insan toplulukları! Göklerin ve yerin sınırlarını aşıp öteye geçebilirseniz haydi geçin! Ama (tarafımızdan verilmiş) bir güç ve yetki olmadıkça geçemezsiniz” (Rahman:55/33).

Biz ‘sultan’ kelimesinin burada “güç ve yetki” manasını tercih etmişiz. Soru sahibi ise diğer manalarını da tercih yapmadan sıralamış.

“Müfessirlerin bir kısmı buradaki hitabı kıyamet tasviri çerçevesinde değerlendirmişler ve o gün cinlere ve insanlara böyle seslenileceği yorumunu yapmışlardır. Önceki âyetlerde hesap gününe ilişkin bir uyarının bulunması, müteakip âyetlerde de kıyametten ve âhirette karşılaşılacak sonuçlardan söz edilmesi bu yorumu destekleyici niteliktedir. Diğer bir grup müfessire göre ise bu hitap dünya hayatıyla ilgilidir ve önceki âyetlerde yer alan uyarıyı tamamlamaktadır: Cinlere ve insanlara kendilerine dünya hayatında tanınan fırsata aldanmamaları gerektiği hatırlatılmakta, ölümden ve ilâhî huzurda verilecek hesaptan kaçışın asla mümkün olmadığı bildirilmektedir. Derveze, 33. âyette geçen sultân kelimesini “kişiyi kurtaracak sâlih ameller” şeklinde izah eder (VII, 136); birçok müfessirin anılan kelimeyi “delil, hüccet” anlamında almaları (İbn Atıyye, V, 230) bu yorumu destekler nitelikte olmakla beraber, 35. âyetin ifadesi belirtilen ihtimali zayıflatmaktadır. Öte yandan, bazı tefsirlerde ‘sultan’ kelimesinin “güç” anlamı esas alınarak “Büyük bir güç bulunmadıkça geçemezsiniz” ifadesinden, “Böyle bir gücünüz de olmadığına göre göklerin ve yerin sınırını aşıp ötelere geçmeniz de imkânsızdır” anlamı çıkarılmıştır. Fakat ‘sultan’ kelimesinin “yetki” anlamı dikkate alınarak âyetin ilgili kısmı, “Göklerin ve yerin sınırlarını aşıp ötelere geçebilmeniz ancak (Allah tarafından verilecek) bir yetki, bir imkânla olabilir” şeklinde de anlaşılabilir. Bu takdirde muhatapların, Yüce Yaratıcı’nın evrendeki yasaları doğrultusunda ortaya koyacakları çabaları sonucunda elde edecekleri kuvvete bir gönderme yapılmış demektir. Uzay araştırmalarının ilerlediği ve uzaya seyahatlerin gerçekleştiği günümüz şartları, Kur’ân tefsiriyle meşgul olanları bu yorumu benimsemeye ve bu âyetlerde uzayın fethine işaret bulunduğu görüşüne yöneltmiştir. Hatta 35. âyetteki tasvirin modern silâhları çağrıştırdığı yorumları yapılmıştır. Râzî’nin belirttiği gibi, bağlam bu hitabın âhirette olduğu izlenimini vermektedir. Fakat her iki ihtimale göre düşünüp bu âyetlerde, Allah’ın hükümranlığını aşmanın ve verdiği hükümden kaçmanın asla mümkün olmayacağı uyarısı bulunduğunu söylemek daha doğru olur (XXIX, 113-114). Bir başka anlatımla, Allah’a karşı sorumluluğu olan varlıklar ister dünya hayatında ister kıyamet gelip çattığında Allah’ın hükmünden kaçıp kurtulmak için yerin ve göğün sınırlarını zorlayacak kadar güç elde etseler veya kendilerine bu tarz bir imkân verilse, hatta bu varlıklar topyekûn bir dayanışma içine girseler dahi, 35. âyette ifade edildiği üzere bunlar sınırlı ve sonuçsuz kalmaya mahkûmdur. (Üzerinize yalın bir ateş alevi ve erimiş bakır gönderilir de kurtulmak için birbirinizle yardımlaşamazsınız.) Şu halde ikinci yorum esas alındığında da (dünya hayatı bakımından) bu âyetlerden çıkan mesaj şu olmaktadır: Evreni daha iyi tanıma merakı, yerin derinliklerine ve göğün en uzak noktalarına nüfuz etme arzusu yadırganacak bir şey değildir ve büyük bir güç oluşturularak bu konuda epeyce mesafe alınabilir; ama bu çabalar asla ilâhî iradenin egemenliğini alt etme gibi bir amaç taşımamalıdır. Zira bu, Allah’ın evrendeki mutlak gücünü ayan beyan gören şuurlu varlıklara yaraşmaz; kaldı ki böyle bir yöneliş başarısızlıkla sonuçlanmaya mahkûmdur, böyle bir amaç taşıyanların âkıbeti hüsrandır.”

Tefsirde bunları söylemişiz.

Sınırlar konusunda şunları söyleyebilirim:

Yeryüzünün (dünyanın) sınırlarını aşmak onu, atmosferi ile birlikte aşmaktır. Bilim ve teknoloji atmosferde uçakla uçmayı başardıktan haylice sonra atmosferi aşmaya muvaffak oldu. Aşağıda meali verilen âyete göre Dünya, atmosferi ve daha ötelerdeki yıldızlar (galaksiler) yakın sema olabilir:

“Gerçek şu ki biz yakın göğü kandillerle süsledik… (Mülk:67/5).

Dini metinlerden, semadan (evrenden) sonra gittikçe maddilikten uzaklaşan semalar olduğu anlaşılmaktadır.

İnsanoğlu henüz yıldızlarla süslü semayı aşamamıştır. Onun aştığı sema devede kulak bile değildir.

Bütün bu düşünce ve yorumlara rağmen şunu da kaydetmek isterim:

Bilim ve teknolojinin ilerlemesine paralel olarak ilgili gibi gözüken âyetleri “İşte filan buluşun Kur’ân’daki karşılığı” diyerek kesin hüküm vermek doğru değildir. Bilim değişir, Kur’ân değişmez; Kur’ân’ı bilime bağlarsanız bilim değiştikçe Kur’ân’ın, ona bağlanan âyetleri konusunda kafa karışıklığı oluşur. Kesin hüküm yerine “akla getiriyor, düşündürüyor” gibi ifadeler kullanmak uygundur.

Kur’ân âyetlerinin bilime ve akla aykırı olmaması onun sıhhati için yeterlidir. Bunun ötesinde Kur’ân’ın asıl amacı ile ilgili açıklamaları -bilhassa gayba ait konularda- aklı ve bilimi aşar; bunlarla çelişmez, ama bunları aşar. Müslüman haddini bilir, Yaratıcı ile yarışmaz, ama bilimi, insanlığın hayrına olmak üzere sınırlarına kadar kullanır, geliştirir ve bu alanda da en ileride olmakla yükümlü olduğunu bilir, bilmesi gerekir.

Felsefenin de teyit ettiği gibi beşer aklı da sınırlıdır.

#Ayet
#Hadis
#Tefsir
2 yıl önce
default-profile-img
İnsan haddini bilmeli
İnsaf!
Dağ yürekli adamların büyük seçimine doğru
Demografik dönüşüm
Seçim bitsin, önümüze bakalım!
Yerel seçime ramak kala: DEM, Yeniden Refah ve İYİ Parti