|
Yerinde yardım ve karz-ı hasen

Cuma günü akşamı İstanbul Merkez ve Bursa Şube MÜSİAD mensuplarından bir öbekle felaket bölgesine yardım ve karz-ı hasen konulu bir toplantı yapıldı. Ben de bu toplantıya konuşmacı olarak katıldım. Benden önce konuşan Bursa Büyükşehir Belediyesi Başkanı Sayın Alinur Aktaş, felaketin ilk gününden itibaren ilgilendiği bölgeye ilk ulaşabilmek için karşılaştıkları güçlükleri, günlerce kaldığı bölgede gördükleri, yapılanlar ve yapılması gerekenler konusunda ihtiyacımız olan ve birinci elden bilgiler verdi.

İki tespitini aktarmak isterim:

İlk günlerde dayanılamaz acılar, karmaşalar, manzaralar, ihtiyaçlar varmış, bu kısa sayılacak bir aman içinde devletin ve bütün ülkemiz insanlarının gayretleriyle acil olanlar karşılanmış, artık insanların yüzü gülüyormuş ve ümitlenmişler.

Böyle bir felaket en ileri denilen ülkelerin başına gelse, oralarda, burada olduğu ölçüde ve zaman içinde yardım ulaştıramazlarmış

MÜSİAD merkezde bir kriz masası kurmuş ve bu masa bir karz-ı hasen fonu oluşturmuş. Bir katılım bankası bu fonda toplanan para kadar parayı, karz-ı hasende kullanılmak üzere vereceğini ve karşılığında hiçbir menfaat ve kâr beklemeyeceğini vaad etmiş. İmkânı olanların bu fona bağışta bulunmaları karşılığında ne elde edeceklerini aşağıda Rabbimizin vaadi olarak aktaracağım.

Ben konuşmamda iki hususun altını çizdim:

1. Bölgede zarar gören insanların acil ve temel ihtiyaçlarını gidermek için yadımlar devam edilmeli ve bu temel ihtiyaçlara harcanmak üzere zekat ve zekat dışı yardımlarda bulunulmalıdır.

2. Bölge insanlarına yapılacak yardım yalnızca, buna ihtiyacı olanların temel ihtiyaçlarını hibe ve zekat olarak karşılamakla kalmamalı, zanaatkârlardan sanayici, tacir ve çiftçilere kadar, yerinde kalıp üretim ve hizmet yapabilecek insanlara, bunu yapabilmek için muhtaç oldukları para (sermaye) karz-ı hasen olarak verilmelidir.

Aşağıda karz-ı hasen konusundaki ilâhî teşvik ve bu güzel davranışın mahiyeti hakkında bilgi veriyorum

“Kim Allah’a güzel bir borç verirse Allah da bunu kat kat fazlasıyla öder. Daraltan da genişleten de Allah’tır ve O’na döndürüleceksiniz.” (Bakara:2/245)

İnfak, sadaka, karz-ı hasen Kur’ân-ı Kerîm’in müminleri teşvik ettiği üç yardım ve dayanışma şeklidir. İnfak öncelikle akrabaya ve bazen ihtiyaç gözetilmeden yapılır, sadaka yahut tasadduk daha ziyade muhtaç durumdaki akraba olmayanlara yönelik malî bir ibadettir. Bu ikisi bağıştır geri dönmez, ecrini Allah verir. Karz-ı hasen ise Allah rızâsından başka bir menfaat beklenmeden verilen borçtur. Bu borç karşılığında borçludan menfaat beklenmez, yalnızca ödeme imkânına kavuştuğunda borcun aslını ödemesi istenir. Kutsî hadislerden öğrendiğimize göre Allah Teâlâ, nerede ve hangi davranışta rızâsı bulunuyorsa orada kendi bulunuyormuş gibi bir ifade kullanarak kullarını hayırlı işlere, güzel davranışlara, yardımlaşma ve dayanışmaya teşvik etmektedir. Bu cümleden olarak “hasta ziyaretini kendini ziyaret, aç bir kimseyi doyurmayı kendini doyurmak” olarak ifade buyurmuştur (Müslim, “Birr”, 43). Burada da güzel borç vereni kendisine borç veren gibi kabul ederek yardım sever mümine şereflerin en büyüğünü bahşetmiş, onu dinî heyecanın doruğuna yükseltmiştir. Ne yazık ki maddeci ahlâkın etkisine giren Müslümanlar, geleneğimizde mevcut bulunan bu güzel davranışı büyük ölçüde terk etmişlerdir. Terkedilen sünnetleri, İslâmî gelenekleri ihya eden, yeniden uygulama alanına koyan müminlere büyük müjdelerin bulunduğu unutulmamalıdır.

Bir önceki âyette geçen cihad emrinden sonra müminlere, yine geçmiş kavimlerden ibretli kıssalar anlatarak onları cihada sevk eden âyetler başka surelerde vardır. Cihaddan önce “güzel borç” verme teşvikinin araya sokulması, savaşa katılan müminlerin buna ihtiyaç duymaları vâkıasına dayanmaktadır. Ancak güzel borç yalnızca savaşa gidenlere verilen borç değildir, ihtiyacı olan herkese Allah rızâsından başka bir menfaat beklemeden verilen borç karz-ı hasendir; bu ihtiyaç bir de kişinin maddi ve manevi cihada katılma arzusundan doğmuş olursa ödünç verme ecrinin katlanacağında şüphe yoktur.

Aşağıda mealini verdiğim âyetten anlaşılan odur ki, bu güzel hayır ve ibadet, bizim Peygamberimizden (s.a.) önceki peygamberlerin kavimlerine de buyurulmuştur.

“Andolsun ki Allah İsrâiloğulları’ndan söz almıştı. Onlardan on iki de nakîb (temsilci) göndermiştik. Allah onlara şöyle demişti: “Ben sizinle beraberim. Eğer namazı dosdoğru kılarsanız, zekâtı verirseniz, peygamberlerime iman eder ve onları desteklerseniz, bir de Allah rızâsı için borç verirseniz andolsun ki sizin günahlarınızı örterim ve sizi mutlaka altlarından ırmaklar akan cennetlere koyarım. Artık bundan sonra içinizden kim inkâr ederse kesinlikle doğru yoldan sapmış olur.” (Maide:5/12).

Uygulamada dünyasını ahiretine tercih eden “Müslümanlar” sözde faizsiz borç vermişler, ama uyduruk yöntemlerle bu ödünçten menfaat (faiz) sağlamışlardır.

İsrailoğulları başka milletlerden faiz almışlar, kendi milletlerinden faiz alma yasağını da delmenin yolunu (hilesini) bulmuşlardır:

“Mişna’da, anti-tefecilik kanunlarından kaçınma metotları da işlenmektedir. En basit metot örneklerinden biri, kişinin bir başkasına bir nesne ödünç vermesi ve bir süre sonra onu daha ucuz fiyata geri almasıdır. Kanundaki boşluktan istifade etmenin bir başka örneğiyse şöyledir: Ahit, İsrailoğullarından olmayanlara faiz uygulamaya izin verir böylece bir İsrailoğlu başka bir İsrailoğluna faizle borç vereceği zaman İsrailoğullarından olmayan üçüncü bir aracı kullanır.(Bava Metzia 5:6, 71-a)

Menfaat sağlayan borç verme karz-ı hasen değildir, Allah Teâlâ’nın vaad ettiği iki cihan ödüllerine nail olmanın yolu, hiçbir menfaat beklemeden ihtiyaç sahiplerine ödünç vermektir.

#Karz-ı Hasen
#Yardımlaşma
#MÜSİAD
1 yıl önce
Yerinde yardım ve karz-ı hasen
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset