|
FETÖ ile mücadele sadece yargıya bırakılamaz

15 Temmuz darbe ve işgal girişiminin üzerinden tam dört yıl geçti. Türkiye ve İslâm düşmanları dört yıl önce Fetullahçı alçaklar eliyle ülkemizi iç kargaşaya sürükleyerek, istikrarsızlaştırıp işgal etmek için harekete geçmişti. Milletin feraseti ve devlet kurumlarındaki milli aklın basiretiyle bu işgal girişiminin amacına ulaşması engellendi.

2011 seçimlerinden hemen sonra devreye alınan MİT krizi, Gezi kalkışması, 17-25 Aralık darbe girişimi ve 15 Temmuz ihanetiyle gün yüzüne çıkan Fetullahçı alçaklara karşı en büyük mücadeleyi Türk yargısı verdi.

17-25 Aralık kalkışmasının ardından titizlikle çalışan Türk yargısı, 15 Temmuz öncesi Fetullahçı Terör Örgütü ile ilgili hazırladığı çatı iddianame ile örgütün bütün şemasını ortaya koydu. Özellikle İzmir’de fuhuş ve casusluk kumpasından yola çıkılarak, TSK içerisindeki Fetullahçı alçakların varlığı tespit edilip, darbe tehlikesi gözler önüne serildi.

Türk yargısı, en büyük mücadelesini şüphesiz 15 Temmuz gecesi sergiledi. Darbe girişiminden kısa bir süre sonra herkes ne olup bitiğini anlamaya çalışırken, birileri kazanacak tarafa göre tavır alma hesabı içindeyken, başta Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı olmak üzere Türk yargısı darbeciler için derdest talimatı verdi.

Türk yargısının Fetullahçı alçaklara karşı en amansız mücadeleyi verdiği doğru, ancak bu mücadele yalnızca yargıya bırakılamaz. Çünkü Fetullahçı Terör Örgütü yalnızca bir suç örgütü değildir. Yargı, ancak işlenen suçlara bakarak ve konuyla ilgili delilleri toplayarak karar verir. Ama biz bunun ötesinde bir durumla karşı karşıyayız.

Sadece failleri maddi delil durumuna göre yargılayıp cezalandırırsak, örgüt adına suç işleyenleri cezalandırmış oluruz. Türkiye’nin bu örgütü çözmeye, çökertmeye ve bağlantılarını ortaya koymaya ihtiyacı var.

Bu örgüt, Türk siyasetini yeniden şekillendirdi, Türk ekonomisini yeniden şekillendirdi, Türk bürokrasisini yeniden şekillendirdi. Türkiye’nin dış politikasına yön verdi. Bütün bunları Türkiye’yi açık işgale hazır hale getirmek için yaptı. Dolayısıyla bu örgütün işlediği suçları yargı üstü bir nazarla ele almak mecburiyetindeyiz.

Bakın, bu örgüt yasa dışı dinlemeler yaptı. Olayı sadece yasa dışı dinleme olarak değerlendiremeyiz. Bu dinlemeleri niye yaptı, ne elde etti? Bunun ortaya çıkarılması lazım. Rahmetli Necmettin Erbakan’ı dinleyerek, neyi amaçladı? Bütün varlığı ile Milli Görüş’ün liderine karşı mücadele veren Pensilvanya melunu, rahmetli Erbakan’ı dinleyerek, hangi siyasi kumpasın hesabı içindeydi.

Hürriyet gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök, uyuşturucu kaçakçısı adı altında sahte isimle dinlenmesinin ardından görevinden ayrıldı, yerine MİT TIR’larının postacısı Enis Berberoğlu getirildi. Bu değişiklikte yasa dışı dinlemenin etkisi olmuş mudur?

Deniz Baykal meselesi özel hayatın gizliliği ihlali meselesi değildir. Baykal’a kurulan kumpasla Türk siyaseti şekillendirildi. Baykal’ın yerine gelen Kemal Kılıçdaroğlu da özel kalemi Şükran Kütükçü üzerinden aylarca yasa dışı dinlendi. Kemal Kılıçdaroğlu’nun 17-25 Aralık öncesi ABD’ye gidip Fetullahçılarla el sıkışmasının bu yasa dışı dinleme ile ilgisi nedir?

17 Aralık’tan günler önce Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nu elinden tutup Pensilvanya’ya götüren Gürcan Balık’a FETÖ üyeliğinden ceza vererek, bu işi kapatacak mıyız?

17 Aralık öncesi Adalet Akademisinin bahçesindeki kamelyada “Büyük bir imparatorluğun yıkılışını izliyorsunuz” diyen dönemin ABD’nin Ankara Büyükelçisi Francis Ricciardone ile saatlerce toplantılar yapan HSYK İkinci Daire Başkanı Nesibe Özer’e verilen örgüt üyeliği cezası ile mi yetineceğiz?

İzmir fuhuş ve casusluk kumpası sanıkları yargılanıp mahkûm oldu. Cezalarını aldılar iş bitmiştir mi, diyeceğiz? Bu kumpası niye kurdular, sormayacak mıyız? Bu soruşturmayı yürütürken, TSK içindeki Fetullahçı varlığı tespit eden İzmir Başsavcı Vekili Okan Bato’nun sorduğu sorular cevap buldu mu? Bato, casuslukla suçlanan kişiler için Genelkurmay’a 78 yazı yazmıştı. Casuslukla suçlanan şahısların evlerinde, bilgisayarlarında bulanan belgelere “Kimin erişimi var ve bu belgeleri en son kim gördü” diye sormuştu Başsavcı Vekili Bato ve şunu eklemişti: “Eğer ortada bir casusluk söz konusu ise asıl sorumlular bu belgeleri bu şahıslara verenlerdir.” Sahi, o belgeleri verenler tespit edildi mi, 15 Temmuz öncesi cevapsız bırakılan bu sorular yargılama sürecinde cevap buldu mu?

Evet, Türk yargısı Fetullahçı alçaklarla büyük bir mücadele verdi ve halen en çetin mücadeleyi veriyor. Ama bu soruların cevabını bulmak tek başına Türk yargısının taşıyabileceği bir yük değildir. Fetullahçı alçaklarla dört dörtlük mücadele edilecekse, sadece Fetullahçıları cezalandırmakla yetinemeyiz. Aynı zamanda yukarıda sayabildiğim ancak benzer yüzlerce olayın örgüt tarafından neden işlendiği, ne amaçlandığı, amaçlanan şeye ulaşılmışsa halen durumun devam edip etmediği, bütün ayrıntıları ile ortaya çıkarılması gerekir.

Unutmayalım FETÖ bir terör örgütünün çok ötesinde bir yapıdır. Devleti yıkmak için örgütlenmiş bu yapı ancak devletin bütün birimlerinin yekpâre mücadelesiyle alt edilebilir.

#​15 Temmuz
#FETÖ
#Mücadele
#Gezi kalkışması
4 yıl önce
FETÖ ile mücadele sadece yargıya bırakılamaz
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset