|
“Sevr’in rövanşı” ne demek?

Fransız Le Monde gazetesi, “Yüzyıl sonra Erdoğan’ın Sevr Antlaşması’ndan intikamı” başlıklı bir yazı yazdı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Libya Başbakanı Feyiz Es Sarrac ile Dolmabahçe gibi sembolik bir yerde iki toplantı yapıp, Kuzey Afrika ve Akdeniz’de oyunu değiştirdiği, ardından da bu askeri ve enerji anlaşması sayesinde “Sevr Antlaşması’nı bozduk” dediğini not etti. Gazeteye göre Erdoğan, Sevr’den rövanş alıyor.

FRANSA TÜRKİYE’YE YENİLDİ.

Fransa; Türkiye var diye Suriye’de hiçbir varlık oluşturamadı. Libya’da Türkiye karşısında yenildi. Akdeniz’de giriştiği bütün projeler Türkiye tarafından çöpe dönüştürüldü.

Türkiye’nin Cezayir ve Tunus’la yakınlaşmasını engelleyemedi. Paris, bu iki ülkeyi, BAE-Suud cephesinin inisiyatifine yamamaya çalıştı. Bu yolla hem muhafazakar /İslami kesimleri tasfiye edecek hem de bu ülkeleri daha sıkı biçimde kendi vesayetinde tutacaktı.

YÜZ YIL ÖNCE OSMANLI‘YI PARÇALIYORDU.

Cezayir’de daha önce bunu darbe ile yapmıştı, şimdi BAE eliyle yapacaktı. Tunus’ta da yine BAE eliyle, Suud desteğiyle darbe planlıyordu. Ama başaramadı.

Yüz yıl önce Osmanlı İmparatorluğu’nu parçalayan bir kaç ülkeden biri olan Fransa, şimdi Türkiye karşısında her cephede geri çekilmek zorunda kalıyor. Sadece bu gösterge bile güç haritasının nasıl değiştiğini gözler önüne seriyor.

SAHRA ALTI ÜLKELERİNDE ARTIK TÜRKİYE VAR, PANİK BUNDAN.

Fransa Türkiye’nin Orta Afrika’da etkinlik kurmasının da önüne geçemedi. Senegal, Moritanya, Mali, Nijer, Sudan (BAE-Suud darbe yaptı) gibi Sahra altı ülkelerle yakınlaşmasını engelleyemedi. Buna Etiyopya’yı da dahil edebiliriz.

Türkiye, Libya’da bütün varlığı ile yer alırken, ülkenin parçalanmasının ve yağmalanmasını önüne geçerken, Cezayir ve Tunus’u hedef alan Körfez saldırganlığına ve darbe girişimlerine açık tavır alırken aslında daha güneyde Sahel kuşağı ile yakınlaşıyordu. Bu da Fransa’nın Afrika’daki varlığı için bir tehlike demekti. Fransa’nın paniği bundan.

COĞRAFYANIN GENİŞ SINIRLARI: ORTAKLIK VE DAYANIŞMA DİLİ..

Her güçlü adım karşısında güçlü bir cephe oluşturur. Bu adımları atan herkes bunu göze alır, hesaplar.

Türkiye çok güçlü adımlar atıyor. Libya’dan Basra Körfezi’ne, Kızıldeniz’den Balkanlar ve Kafkaslara kadar bir “Türkiye etkisi”nin varlığı ve giderek güçlendiği artık bu bölgelerde güç oyununun aktörleri tarafından da kabul ediliyor.

Çok yeni durumlar, çok yeni hareketler, çok yeni eksenler oluşuyor. Türkiye akıl dolu hamleler yapıyor, coğrafyanın en geniş sınırlarına kadar bir ortaklık, yakınlık, dayanışma dili ve ortamı oluşturmaya çalışıyor.

TÜRKİYE KAÇ CEPHEDE MÜCADELE EDİYOR, BUNU GÖREBİLİYOR MUYUZ?

Böyle olunca da Kuzey ve Orta Afrika’da Fransız sömürge gücü ile mücadele ederken Mezopotamya-Basra Körfezi’nde ABD-İngiltere ile ayrışıyor, Suriye ve Libya’da Rusya ile güç mücadelesi yürütüyor, Akdeniz ve Ege’de hemen hepsine karşı teyakkuzda bekliyor.

Türkiye’ye karşı BAE (Birleşik Arap Emirlikleri)-S. Arabistan üzerinden kurulan “Körfez/Arap Cephesi” ile Suriye’deki “Rus-İran cephesi”, Akdeniz’deki Türkiye karşıtı konsorsiyum ve içeride bütün siyasi kimlikleri aşarak oluşturulan koalisyon “Türkiye’yi durdurma” konusunda aynı yerde, aynı cephede.

Evet, aynen bunu yapıyoruz..

Batı medyası ve siyasi elitlerinin, Türkiye’nin büyük yürüyüşünü yüzyıllık tarih periyotlarıyla, büyük hesaplaşma kavramlarıyla algılamaları, açıklamaları yanlış değil.

Türkiye’nin siyasi aklı da bunu böyle düşünüp yapıyor. Yüz yıllık parantezi kapatıyor. Yeni yüzyılların kapılarını açıyor. Derin hafızamızı ve hatıramızı bugüne taşımanın anlamı buydu. Coğrafya ve tarih algımızı bugüne taşımanın anlamı buydu. Toplumsal idrakimizi bu alana yönlendirmenin anlamı buydu.

“İSLAM ORTA KUŞAK”TA DERİN İZLER VE BU YÜKE OMUZ VERMESİ GEREKENLER.

“İslam Orta Kuşak” üzerinde çok derin izler bırakacak bir enerji oluşturdu Türkiye. Sadece dostlarımız değil, bölgemizde kendini bu ülkeye düşman ilan edenlerin zihinlerini bile formatlayan bir enerji bu.

Düşmanlıklar bile bizim attığımız adımlara göre biçim alıyorsa, bu da gücün varlığını ifade eder.

İşte tam bu sırada, zamanda, aslında bu yüke omuz vermesi gerekenlerin başka adreslere koşmaları, küçük tartışmalarla büyük başarıları gölgelemeleri, Türkiye’yi paçasından tutup aşağı çekmeleri, dar oyun alanlarına hapsetmeye çalışmaları talihsizlik.

CHP’NİN VATANSEVERLERİ, İYİ PARTİ’NİN MİLLİYETÇİLERİ, SAADET’İN MUHAFAZAKARLARI..

Türkiye ile omuz omuza yürümesi gerekirken, onu yalnız bırakanlar bilmeli ki; bu ülke bunları başaracak. Tarih dışına itilen, yanlış sayfalara yerleşen onlar olacak.

CHP’nin vatanseverleri, İYİ Parti’nin milliyetçileri, Saadet’in Muhafazakar/İslamcıları, bu mesele bütün kimliklerin ötesindedir. Adamlar Sevr kavramları ile konuşurken siz hangi dili kullanıyorsunuz?

MUHAFAZAKAR, İSLAMCI, YERLİ AYDINLARA ÇOK İŞ DÜŞÜYOR..

Muhafazakar/İslamcı/yerli aydınların, yazarların, şairlerin, jeopolitikçilerin, güvenlikçilerin, siyasilerin, akademisyenlerin bu büyük mücadelenin fikri altyapısını beslemeleri gerekiyor.

Hedef saptıran tartışmalara konu olmanın sistematik bir planlama olabilirliğini göremiyor muyuz? Bir vesayet hesabının da bizim üzerimizden servis ediliyor olabilirliğini düşünemez miyiz?

YENİDEN TOPARLANIRKEN KİMLER SUSTURUYOR SİZİ?

Türkiye’yi yalnız bırakmayın. Tarihe bakın. Büyük yükselişin olduğu her devirde, benzer hesap hataları yapanlara bakın.

Adamlar “Erdoğan Sevr’in rövanşını alıyor” diyor. Yıllarca Sevr’i dilinden düşürmeyenlerde ses yok. Neden? Bu ülkenin, bu coğrafyanın paramparça edilişini ne çabuk unuttunuz?

Şimdi yeniden toparlanırken kim susturdu sizi?

#Fransa
#Sevr
#Türkiye
4 yıl önce
“Sevr’in rövanşı” ne demek?
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset