|
Üç yıl sonra

İlk andan itibaren hep şunu söyledik: Yaşadıklarımız bir darbe teşebbüsü değil, işgal girişimidir. O gece, demokrasi mücadelesinden ziyade vatan savunması yapılmıştır. 15 Temmuz’da izzet ile zillet, sadakat ile ihanet karşı karşıya gelmiştir. Bir de gafiller var elbette.



15 Temmuz’un üçüncü yılını geride bıraktık. Bu zaman zarfında neler oldu, bunu düşündüm durdum. Mesela pazartesi günkü yıldönümü etkinliklerinde heyecan ve sayı azalması dikkatlerden kaçmadı.

Birkaç gündür maddeler halinde notlar alıyorum. Yaşananlar ve gidişat hakkında. Belki bir faydası dokunur.

Bir:
15 Temmuz gecesiyle ilgili soru işaretleri oluşturmaya gayret edenler, neye maruz kaldığımızı hafifletmeye çalışanlar, meselenin ciddiyetini kundaklamak isteyenler, meclis kürsüsüne kadar ulaşmış görünüyor.

Üç yıl boyunca, kahramanlıklardan ziyade mağduriyet hikâyeleri dinledik. Sistemli bir şekilde ve özenle adalet duygusunu zedelediler. Bir örneği bin gibi gösterdiler. İktidar değiştiği vakit, dış dünyanın da etkisiyle, yeniden yargılama söz konusu olabilir mi? Ağırlaştırılmış müebbet cezası alanların bile hayli rahat görünmesi, yalnızca adanmışlık fikriyle açıklanamaz.

Şu tam olarak anlatılamadı: Bin yıllık tarihimizde ilk defa böyle örgütlü, kapsamlı ve sinsi bir kötülüğe maruz kaldık. Kara düşmanlık, bilmediğimiz ve hiç çalışmadığımız bir yerden geldi. Bu karanlık yapıyla mücadele esnasında hata ve yanlışlık olabilir ama telafi edilecektir. Nihayetinde, adalet sistemini felç eden de yine bu yapıdır.

İki:
Akıllarda şüphe bırakan bazı isimlere usulen bile olsa dokunulmaması, mücadelenin samimiyetini sorgulatır hale getirdi. Bundan dolayı, darbenin siyasi ayağı bahsi her açıldığında, bakışların önemli bir kısmı hep aynı adrese çevrildi.

Oysa: Erdoğan liderliğindeki AK Parti, ciddi bir oy kaybını da göze alarak, paralel yapıyla sıkı bir mücadeleye girişmiştir. Memleketin selameti, siyasetin önüne konulmuştur.

Üç yıl içinde dokunulan, sorguya alınan, mahkeme önüne çıkarılan, hüküm giyen veya meslekten ihraç edilenlerin sayısı, akrabaları da hesaba katılırsa, siyasetin seyrini etkileyecek bir toplama ulaşmıştır. İstanbul seçimleri bu nedenle kaybedilmiştir diyebiliriz.

AK Parti’nin çalışması, ısrarla anlatması ve halkı ikna etmesi gereken konulardan biri, paralel yapıyla mücadele ederken hiçbir siyasi hesabın ve ayrımın yapılmadığını göstermesidir.

Öte yandan: Bir siyasetçi düşünelim. Belli aralıklarla, paralel yapıyla mücadeleye gölge düşürecek açıklamalar yapıyor. Böyle bir ismin cumhurbaşkanlığı yüksek istişare kurulu üyeliğine seçilmesi, arayana aradığını vermekten başka anlama gelmez.

Üç:
İçimizde, her şeyi suiistimal eden küçük ama etkili bir grup var. Sonunda 15 Temmuz sektörü oluşturmayı da başardılar.

15 Temmuz’la ilgili çalışmaların çoğunlukla derinlik, incelik, estetik ve samimiyetten uzak olması, tesirini de azaltıyor.

Son üç günde, büyük bütçeler eşliğinde geniş kadrolar tarafından hazırlanan birçok belgesel, video izledim. Çeşitli kurumların imza attığı afişler, sergiler, etkinlikler, anma toplantıları, konserler vesaire. Hiçbiri, Anadolu Ajansı’nın hazırladığı bir dakika elli yedi saniyelik video kadar etkili olmadı bende. Muhtemelen bir, en fazla iki çalışan tarafından ortaya konulan bir iştir. Emeği geçenleri tebrik etmek isterim.

Dört:
Şehit olanların büyük kısmı, hayatının baharındaki gençlerdi. Yine, şehit ve gazilerin mesleklerine baktığımızda, birkaç istisna hariç, sınırlı imkânlarla yaşadıklarını veya yoksul olduklarını görüyoruz.

İşte bu gençler, milletin özünü oluşturan ve kıt kanaat geçinen orta halli bu insanlar; sadece vatanı değil, devleti yönetenlerin canlarını ve hatta ailelerini de kurtarmıştır. O gece meydanlarda olan hiç kimsenin dünyevî bir karşılık beklediğine inanmayız. Fakat hükümetin vefadan doğan iyi niyet göstergesi olabilirdi. Hızla artan genç işsiz nüfus ve asgari ücretin hali, can sıkıcı bir durum olarak orta yerde duruyor.

Beş:
Osmanlı Devleti’nin kuvvetli zamanları, padişahların ordunun başında gazaya gittikleri dönemlerdir. Yıldırım Beyazıt, Fatih, Yavuz ve Kanuni evvela bu nedenle büyüktür. Ne zaman ki savaşlar saraylardan yönetilir oldu, yenilgiler başladı.

15 Temmuz gecesinin henüz başlangıcında, on binlerce insan kendi iradesiyle tavır almış, sokağa inmiş, meydanlara çıkmıştır. Biz de öyle yaptık. O saatlerde cumhurbaşkanımızın akıbeti belli değildi, başbakanımız bilinmeyen bir yerdeydi. Yani ilk dalgayı karşılayanlar, kimseden talimat almadı. Devamını zaten biliyoruz: Sayın Erdoğan önce telefonla açıklama yaptı, bu açıklamadan sonra kalabalık iyice arttı, sonra kuşatmayı yarıp ortaya çıktı ve ordu milletin başına geçti.

İktidar partisine yakın bazı medya kuruluşlarına ve kimi gazetecilere göre, milletin kendini göstermesi, işte o görüntülü telefon bağlantısından sonra oldu. Bu algının kesinlikle ters teptiğini, olumsuz iklim oluşturduğunu söylemeliyiz. Direniş ve zafer, sadece bir partinin değil, milletin has evlatlarının hanesine yazılmalıdır.

Altı:
Darbeden kısa bir zaman sonra şunu anladık, öğrendik: Paralel ihanet şebekesinin lideri, meğer Amerika’nın Türkiye imamı imiş.

Dönüp bakınca neyi görüyoruz? Batılı “dostlarımız” saklanma ve sakınma ihtiyacı duymadan, darbeci teröristleri himaye ediyor. Amerika, Almanya ve diğerleri. Bu biçimsiz duruma karşı etkili bir dil, caydırıcı bir yöntem geliştiremedik. Devletimizin eksiklerinden biri de budur.

#15 Temmuz
٪d سنوات قبل
Üç yıl sonra
Çin’de Müslümanlara karşı çifte soykırım derhal durdurulmalı!
Bodrumdaki bomba!
Bize ne oldu böyle?
İkiyüzlü dünyanın 200 günü
Garson nereye baksın?