|
Göğü dolduran müzik

O sabah, Mecusi rahibi olan babası her zamanki gibi sırtına çuvalı almasına yardımcı olup “çabucak bırak gel” diyerek yolladı onu. Sırtında çuval, şehri boydan boya geçip ta ileriye, yeni tapınağın inşa edildiği alana doğru yürümeye başladı ve o müziği yeniden duydu yolun ortasında.

Günlerdir o müziği duyuyor, günlerdir o müziğin geldiği binaya girip o eşsiz, o benzersiz tınıları dinlemek istiyordu. Fakat babası sürekli “çabucak” dediğinden cesaret edemiyordu buna. Duramıyordu bir türlü.

Fakat bu sefer başka, başka bir hususiyeti vardı müziğin. Sanki kendisi için de çalıyor ve şehrin bütün göğünü tek başına dolduruyordu. Dayanamadı. Dayanamazdı da. Müziğin yapıldığı binanın önüne geldi. Açık pencerelerden birinden içeri bakmak istedi. Boyu yetişmedi. Sırtındaki çuval geldi aklına. Tapınağın ateşini yakacak kutsal odunlar yani. Sırtından indirdi çuvalı. Üzerine çıktı. İçeride, bir örnek keten elbiseleriyle bir miktar insan bilmediği dilde bir şarkı söylüyordu ve -söylemiştim bunu- yaptıkları müzik şehrin bütün göğünü dolduruyordu.

Çok sonra, vaktin nasıl geçtiğini unutacak kadar süre sonra, müzikten başka hiçbir şeyin önemi kalmayacak kadar sonra bir el omzuna dokunup “içeri gelmelisin“ dedi.

Hayır. Bu teklife itiraz edecek cesareti yoktu. Ve hayır. Kısa sayılabilecek hayatının bu noktasında ikinci hayatının en önemli kararının o binadan içeri girmek olduğundan haberi yoktu. Olsa girer miydi? Evet.

“Biz” dedi omzuna dokunan adam, “biz Nesturi’yiz. Bir olan Allah’a ve O’nun Resulü İsa’ya iman ediyor ve İsa’nın bize geleceğini haber verdiği son peygamberi bekliyoruz.”

Şaşırdı. Mecusi rahibi olan babasının bu adamlara niçin öfke duyduğunu anlamaya çalıştı.

O öğleden sonra Mecusi olarak doğup büyüdüğü birinci hayatını rafa kaldırıp Hristiyan bir Nesturi olmaya karar verdi. Böyle başladı ikinci hayatı.

Tabii ki babası haberi duyar duymaz hapsetti onu. Tabii ki işkence etti.

Kulağında şehrin göğünü dolduran müzik, kalbinde “gelecek” dedikleri son peygamberi bulma arzusu ve o keskin, kesin imanı ona dedi ki: “Aldırış etme, geçer. Hangi gece var ki sabaha yenilmemiş. Hangi karanlık var ki ışığı görünce koyup kaçmamış.”

Sonrası mı? Çok merak ettin değil mi sonrasını? Bu heyecan dolu hikâye nereye doğru ilerleyecek merak ediyorsun değil mi?

Genç adam Şam’a, Musul’a, Nusaybin’e ve Ammuriye’ye gitti son peygamber hakkında haber almak için. Köle olarak Medineli bir Yahudi’ye satıldı. Allah’ın Resulü’nün şehre gelişine şahitlik etti. Müslüman oldu üçüncü hayatının ilk gününde. “Selman ibnü’l-İslam“ dedi kendisine. Başkaları “Selman-ı Farisi“ dedi. Hendek Savaşı, onun verdiği fikirle kazanıldı. Türküler ondan “Ali’ye Selman olasın“ diye bahsetti.

Şunu sorsana kendine. Duydun mu hiç Selman(r.a.)’ın duyduğu müziği? “Çabuk dön” demişler miydi sana da? Ona rağmen çakılıp kaldın mı hiç olduğun yerde? Sırtındaki odun dolu çuvalı alabildin de ayağının altına, yükseldin mi her şeyi görebileceğin o irtifaya?

Dahası şunu sor kendine. Müziği, göğü dolduran o eşsiz müziği duydun ve duymazdan geldin mi onu hiç? Dünyayı müzikten daha çok sevdiren neydi sana?

Ve şunu da. Hakikati müzik mi buldurdu Selman’a, durması mı?

Hadi şunu da. Durabilir misin?

#Mecusi
#Selman
#İsa
#Nesturi
#Allah
3 yıl önce
Göğü dolduran müzik
Evvelbahar
Siz hiç “ayben”e para gönderdiniz mi?
Irak: Kurtların sessizliği…
Direniş meşrudur, tükür kardeşim
Columbia’da ‘Filistin’le Dayanışma Çadırları’