|
Bir kültürel etkileşim hikâyesi

Geçenlerde şu meşhur “kültürel iktidar” tartışması yeniden alevlenince sosyal medyada çokça dolanan bir gönderi düştü önüme: “Paran olduğunda kime benzemek istiyorsan kültürel iktidar ondadır.”

İlk bakışta “vay be, adam doğru söylüyor” diye karşılanmaya meyyal bu cümle aslında kocaman bir zırvadan ibaret. Zırva, çünkü kültürel iktidar paran olsa da olmasa da nasıl biri olarak yaşaman ve nasıl düşünmen gerektiğini kodlayan devasa bir endüstriyel iktidar gücünün adı…

Türkiye’de bir yanlışlıklar silsilesi olarak tartışılagelen “kültürel iktidar” kavramının temelinde “kültürü sen üretiyorsun, yok asıl ben üretiyorum” tartışması yok. Sağcılık, solculuk, AK Partililik, CHP’lilik falan yok. Doğrudan “düşünsel dünyamızı belirleyen etkileşimleri kimlerin ürettiği” meselesi bu!

Bunun basit örneğini Afganistan’dan ve Avusturya’dan vereyim. Birer gün arayla Afganistan’da ve Avusturya’da benzer terör saldırıları oldu. Afganistan’da DAEŞ üniversite basıp 22 gencecik insanı katletti. Avusturya’da da 6 terörist toplamda 5 kişiyi katletti.

Avusturya’daki terör eylemi için dayanışma mesajları, destek açıklamaları, kınama metinleri havada uçuşurken Afganistan için cümle kurulmadı doğru düzgün. Niçin? Çünkü işte biri Afganistan biri Avusturya… Biri çöl, biri vaha… Biri üçüncü dünya, biri modernliğin beşiği… Birinde insan ölürse istatistik, diğerinde insan ölürse trajedi…

Bunları tam böyle konumlandırmıyoruz aslında zihnimizde. Fakat o etkileşimleri üreten sistem, bir süre sonra zihnimizi kompartımanlara bölerek parçalıyor. Tepkilerimizi, yönelimlerimizi, normatif alanı, gündelik ahlakı böyle belirliyorlar.

Kültürel etkileşim dedik değil mi?

Pazar pazar sizi daha fazla teoriye boğmadan anlatayım. Efendim, geriye kitap bırakmadığına çok çok üzüldüğüm mübarek bir adamdan, Kuşadalı İbrahim Halveti Efendi’den bahsedeyim size. Namı üzerinde Kuşadalı ve Şabani-Halveti geleneğin bir müntesibi. İstanbul’da medrese okumuş, geriye de sadece biraz mektup ve birkaç nutk-i şerif bırakmış büyük bir mutasavvıf. 1847 yılında, Hac yolculuğundan dönerken vefat ediyor.

Bu mübarek zatın en bilinen nutk-i şerifinin girişi şöyle: “Vech-i yâre düş olan âlemde seyrân istemez / Cânını cânâne teslîm eyleyen cân istemez / Bu misâfirhânenin fânîliğin fehm eyleyen / Hâne-i kalbinde Hakk’dan gayrı mihmân istemez / Cennet içre tamudan korkar mı Hakk’ın âşıkı / Hak budur erbâb-ı aşka hûr u gılmân istemez”

Bu nutk-i şerif pek çok kez besteleniyor. Meclislerde icra ediliyor. Bugün dahi en bilinen nutk-i şeriflerden biri.

Haydi gidelim Azerbaycan coğrafyasına. 19. yüzyıl Azerbaycan şirinin büyük ismi Seyid Ezim Şirvani’ye selam verelim. 1835’de doğup 1888’de ölen bu büyük şair, Kuşadalı İbrahim Halveti Efendi’nin nutk-i şerifini takliden (aslında “istemez” redifli tüm şiir birikimini takliden) en az bu şiir kadar iyi bir başka şiir yazmış: “Mülk-i dünya akıbet berbat olar ey hoş yar / Murg-i can ehli olan mülk-i Süleyman istemez / Ey tabib el çek ilacımdan beni incitme çok / aşık-ı sadık olan derdine derman istemez.”

Ve gelelim 2020 yılına. Geçtiğimiz aylarda bir albüm çıkaran Azerbaycanlı Fergana Kasımova, bu şiiri bir İran Türkü olan Davud Azad ile birlikte seslendirmiş. Şahane çalıp çığırıyorlar. 10 bin falan izlenmiş tabii sadece.

Şimdi mesele şu: Kültürel etkileşimi ve moda tabirle “sürdürülebilirliği” sen temin edersen “âşık-ı sadık olan derdine derman istemez” dizesi dolaşıma girer. Sen temin edemezsen televizyonda kızının okul arkadaşıyla yatıp kalkan yahut üvey annesine âşık olan adamların fink attığı “alçaklıklar” izler, başına neyin geldiğini bile fark etmeden Afganistan’da ölen 22 insanı önemsememeye başlarsın. Zira kültürel iktidar bir diyet listesi gibi çalışır. “Yiyeceğin” şeyi belirleyen kültür endüstrisi, “çıkaracağın” şeyi de belirler. Gül yağı gülden çıkar. Kaktüsten gül yağı çıkarmaya çalışan “çarpıtılmış zihinlerimiz”le yaptığımız kültürel iktidar tartışması da gitse gitse boşa gider.

Hakan Arslanbenzer’in tabiriyle devasa kültür endüstrisinin “kültür komiserliğini” yapan danalarla zaten olmaz da, bizden de bir yol olacağını düşünmüyoruz artık. En kötüsü de bu. Kazana attığımız kaktüsten gül kokmasını bekleyerek hem kazana hem güle hem kaktüse yazık ediyoruz.

#Kültür
#İktidar
#Endüstri
3 yıl önce
Bir kültürel etkileşim hikâyesi
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset