|
Bursa tecrübesi

Tarihler 1326 yılını gösterdiğinde, Osman Gazi’nin “beni şu parıldayan gümüş kubbenin altına gömersiniz” dediği kubbenin de içinde bulunduğu şehir olan Bursa, Orhan Gazi tarafından fethedilmişti.



Denilebilir ki Bursa’nın fethi, Osmanoğulları devletinin birinci fazıydı. 1413, yani Çelebi Mehmet’in Fetret Dönemi’ni bitirmesi ikinci faz, 1453’te İstanbul’un fethi ise üçüncü faz olacaktı. Fakat meselemiz, en azından bu yazıda, bu değil.

Ünlü gezgin İbn Batuta’nın “şehirde bir aydan fazla oturduğu görülmemiştir, bütün işi kafir tepelemektir” diyerek tarif ettiği Orhan Gazi, aslında hükümdarlığını büyük oranda kardeşi Alaeddin’e borçludur. “Ülkeyi bölüşelim” teklifini elinin tersiyle iten Alaeddin “bizim padişahlıkta gözümüz yoktur” dediği için olsa gerek Osmanlı’nın idari anlamda kurucusu olmuş bir isimdir. Benim öteden beri Osmanlı denilince aklıma gelen ilk cümle budur: “Orhan olacaksan sana Alaeddin gerekir.”

Orhan Bey, Bursa’da “bir devlet nasıl kurulur, ne ile işler” konusunda bana kalırsa sadece Türk tarihinin değil tüm dünya tarihinin en önemli derslerinden birini verdi insanlığa.

Önce şu: Fethettiğinde, ufarak bir kale şehir haline gelmiş Bursa’yı bir “açık şehir modeli” haline getirdi Orhan Gazi. Şehri Uludağ’ın eteklerine kurarak bereketli Bursa Ovası’nı bütünüyle üretime elverişli hale getirmiş oldu.

İkincisi şu: Güvenlik, bir açık şehir için çok kritik önemdeydi. Orhan Gazi, Bursa’nın hem etrafını hem de civarını bir “güvenlik alanı” haline getirdi. Rahatlıkla seyahat edebileceğiniz, iç huzuruyla dolaşabileceğiniz bir şehirdi Orhan Gazi’nin Bursa’sı.

Üçüncüsü ise şu: Orhan Gazi’nin fetihten sonra yaptığı en önemli işlerden biri İstanbul’daki Yahudi esnafa haber göndermek oldu. Dedi ki, “Bizans sizi vergi yükü ile inletiyor, Bursa’ya gelesüz, ticaret edip huzur bulasuz.” Bu çağrı karşılıksız kalmadı Bursa’da kısa sürede son derece canlı bir ticari hayat başladı. Böylece, Floransa’dan, Venedik’ten, sair Avrupa memleketlerinden gelen tüccarlarla Çin’den, Hind’den, Sind’den gelen kervanlar Bursa’da buluştu. Yani Bursa aynı zamanda bir “açık pazar” haline de geldi hızla.

Bir şehirde tarımsal üretim ve ticari hareketlilik varsa o şehrin bir cazibe merkezi haline geleceği de kesindir elbette. Bursa’da Ahiler ve dervişler, bu cazibeyi şahane şekilde yönetti. Hem civardan, hem Anadolu’dan, hem de çok daha uzak yerlerden gelen “yerleşimciler” Ahi ocakları ve tekkeler eliyle “Bursa’ya uyum” meselesini çabucak aştılar. Bursa’da herhangi bir tekkede ya da ocakta üç gün dilediğiniz gibi konaklıyordunuz. O üç gün, hem Ahilere hem de dervişlere sizin kim olduğunuzu anlama fırsatı veriyor, kötü bir niyetiniz yoksa “kayıt altına alınıp” sınıflandırılıyordunuz.

Başka bir yerden devam edelim. 1336 yılına gelindiğinde Bursa’da kayıtlı 9 mektep olduğunu haber veriyor bize tarihçiler. Dönemin şartları hesaba katıldığında 10 yılda 9 mektep demek “bu devletin geleceği eğitimdedir, ben bu milleti eğitim ile kalkındıracağım” demektir aynı zamanda. Yine 1336 yılında eğitimini Kahire’de almış, Kaşani’nin talebesi, İbn Arabi’nin takipçisi Davud-u Kayseri Orhan Gazi’nin davetiyle İznik’e gelmiş, ilk medreseyi hayata geçirmişti. Bu medreseyi hızlıca Bursa’daki başka medreseler takip etti. Adına “Osmanlı ilim geleneği” dediğimiz o büyük ve hakiki yolun temelleri böylece atılmış oldu.

Demek ki dört temel kavramdan bahsediyoruz Orhan Gazi’nin devlet aklından bahsederken: Sorunsuz bir ekonomik modelin olacak, eksiksiz bir güvenlik yaklaşımın olacak, açıklığı bir politik düzlem haline getireceksin ve bütün bunlar olup biterken en çok önem vermen gereken mesele eğitim olacak.

Mekteplerinde, yani 6-12 yaş arası çocukların eğitim gördüğü okullarında “ilmul edyan/dinler bilgisi” dersi vererek muhteşem bir “bir arada yaşama kültürü” geliştiren devletin adıdır Osmanlı. Orhan Gazi’nin temel ilkelerinden uzaklaştıkça zayıflamış, zayıflayıp özgüvenini kaybettikçe bir arada yaşama kültüründe derin kesikler oluşmuştur.

Bugün, kendimize sormamız gereken mühim soru şudur: Yeniden bir Bursa tecrübesi mi koyalım önümüze hedef olarak yoksa Tanzimat Fermanı mı? Bu soru aynı zamanda şu sorudur da: “İyileşsin diye dikiş mi atalım kesiklere yoksa açık yaraya su dökmeyi tedavi zannetmeye devam mı edelim?”

#Bursa
#Tecrübe
6 yıl önce
Bursa tecrübesi
Efendimiz’in (sav) Zekatı-1
Milyonlar milyarlar havada uçuşuyor
Sandık başına giderken…
Operadaki Hayalet’in “kehaneti” gerçekleşirse…
Ayasofya’yı açan adama vefa zamanı