|
Umutsuzlar parkı

Birbirimizle konuşmayı bırakalı yıllar oluyor. Kimse kimseyi dinlemiyor. Kimsenin kimseyi dinlemeye tahammülü de yok zaten. Sadece önlü arkalı yargılarımız var ve bu bize yetiyor.


Konuşmayınca, dinlemeyince, birbirimizi anlamak için hiç çaba sarf etmeyince daha güzel bir ülkemiz olmayacak oysa. Elimizdeki kullanışlı sloganları birbirimizin üzerine atınca rahatlamış olmayacağız. Hele meseleyi çözmüş, hiç olmayacağız.

Kocaman bir umutsuzlar parkının içinde sıkışıp kaldığımızı düşünüyorum. Ve bu konuda cesaretle söz almamız gerektiğini…

Bu giriş paragrafı burada bir dursun.

Diyanet İşleri Başkanımız Ali Erbaş, epeyce hasta olan Kadir Mısıroğlu’nu ziyaret etti diye demedik laf bırakılmadı yine. O kullanışlı sloganlar bolca boca edildi toplumun başından aşağıya.

Bu meselede birazcık serinkanlı düşünecek olabilseydik şöyle sonuçlara ulaşabilirdik oysa. İlki ve en önemlisi, birinin ziyaret ettiği bir insanın tüm fikirlerine, tüm görüşlerine katılıyor olması gibi bir önerme saçmalığın dik alasıdır. Dolayısıyla “Ali Erbaş, ziyaret ettiği insanın tüm görüşlerine katılıyor” sonucu sakil, aptalca bir sonuçtur. Kaldı ki “bir bürokratın ziyaret sistematiği”ni ziyaret ettiği insanın görüşlerine katılmak-katılmamak üzerinden kurgulamak da bir başka sakilliktir. Öte yandan, güzel yurdumuzda din ve vicdan hürriyeti teminat altındadır bildiğim kadarıyla. Yani Ali Erbaş pekâlâ Kadir Mısıroğlu’nun görüşlerine bütünüyle katılmak, kısmen katılmak, hiç katılmamak konusunda da ihtiyar sahibi bir bireydir.

Meselenin asıl ve vicdansızca tarafı ise Ali Erbaş’ın hasta ziyareti yaptığı gerçeğini örtmeye çabalamaktır. Hasta ziyaretinde ne zamandır ziyaret edilen hastanın görüşleri birincil derecede önem arz eder oldu? Temsil misal Reisicumhur bir zaman önce hasta olan Deniz Baykal’ı ziyaret etmişti. Bu ziyaret Deniz Baykal’ın siyasi görüşlerini önceleyen bir ziyaret miydi yoksa Reisicumhur ile Deniz Baykal arasındaki insani münasebetin bir gereği miydi?

Haydi hiç durmayın ve bana “ikisi aynı şey mi?” diye sorun, hatta el artırıp “Deniz Baykal ile Kadir Mısıroğlu’nu nasıl karşılaştırırsın?” deyin. Ben de diyeyim ki “insanı insandan ayırarak alınacak mesafe nedir?”

Bu da burada bir dursun.

Birini bütünüyle kutsamak kadar kötü bir şey varsa o da birini bütünüyle yok saymak, değersiz görmektir.

Kadir Mısıroğlu etrafında geliştirilen tartışmalara bakınca şu meşhur toptancılığımız, şu meşhur kolaycılığımız düştü yine aklıma.

Yahu, insanlara “kıymet hükmü” verirken niçin onları bütünüyle kutsamamız yahut bütünüyle değersizleştirmemiz gereksin ki?

Mesela bence Kadir Mısıroğlu, zorlu zamanlarda söz almış, bu söz alışıyla kıymetli bir isimdir. Öte yandan, iddia ettiği tezlerin pek azına katılırım. Selahaddin Eyyubi, Mehmet Akif ve benzeri değer verdiğim isimlere ağza alınmayacak şeyler söylemesi de hiç hoşlandığım bir durum değildir. Zaten yakın tarihi okumak ve anlamak için doğru isim olarak görmem ben Mısıroğlu’nu. Onun yaptığı daha ziyade Necip Fazıl’dan tevarüs eden “aksiyon adamlığı”dır.

İşte bendeki Kadir Mısıroğlu fotoğrafı budur. Ve zor altında olsam bile bundan ötesini söyleyecek değilim onun hakkında. Zaten “benim mahallemde oturuyor” diye kayırılmasına ihtiyacı yoktur bence Mısıroğlu’nun. Diğer yandan kurda kuşa yem edilmesine de rıza gösteremeyiz.

Demem o ki, birbirimizi azıcık dinlesek, birbirimizi anlamaya azıcık kafa yorsak daha güzel bir ülkede yaşayacağız. Fakat bu “umutsuzlar parkı”ndaki toplumsal vasatımız o denli körlüğe ve sağırlığa ayarlı ki birbirimizi anlamak için çaba göstermenin kendisi bile “faydasız bir girişim” olarak kalıyor günün sonunda. Slogan ve öfkenin kazandığı, aklıselimin ve serin kalbin kaybettiği bir yerdeyiz. Burası gayetle kötü bir yer.

#Politika
#Tayyip Erdoğan
#Deniz Baykal
5 yıl önce
Umutsuzlar parkı
Tevradî bir mitin Kur’anî bir kıssa ile tashihi
i-Nesli anlaşılmadan siyaset de olmaz, eğitim de…
İç talebe ilişkin öncü göstergeler ilave parasal sıkılaştırmaya işaret ediyor!
Enerjide bağımsız olmak
Târihin doğru yerinde durmak