|
“Seçilmek için değil, seçildiğim için çalışıyorum”

Anadolu’ya zihninizi, gönlünüzü eş zamanlı olarak açtığınızda ne büyük hazinelerle karşılıyor sizi.

Yeter ki merak duygunuzu esirgemeyin.

Gezdikçe, dinledikçe, öğrendikçe, kitap bitirmiş gibi oluyorsunuz.

Geçen hafta Afyonkarahisar’ın ilçesi olan Sandıklı’ya yaptığım kısa süreli ziyaretten bu anlamda yine ‘
heybemi
’ doldurarak döndüm.

Sebeb-i ziyaretimiz 15 Temmuz’la ilgili bir panele katılmaktı.

Siyaset Bilimci Murat Yılmaz ve Araştırma Şirketi Genar’ın Başkanı İhsan Aktaş’la birlikte katıldığımız panelde, Sandıklı halkının huzurunda bulduk kendimizi.

Ciddi anlamda kalabalık ve ilgili bir topluluk vardı karşımızda.

Bittecrübe
’ sabittir.

Böyle ortamlarda dinleyicilerin konuştuğunuz konuyla ne kadar alâkadar olduğunu göz temasının ne kadar sürdüğüyle ölçersiniz.

Diyebilirim ki konuşmalarımız sırasında dinleyicilerle aramızdaki göz teması hiç kesilmedi.

15 Temmuz gecesi İstanbul’daki gibi, Ankara’daki gibi tanklar burada da darbe yapmak için çıkmış olsaydı, siz de sokaklara, caddelere çıkardınız değil mi diye sorduğumda, karşımda bulduğum ‘
kararlılık gösterisini
’ görmenizi isterdim.

Demek ki, o farkındalık, o geceki bilinç devam ediyor.

Ne kadar güzel.

Eskiden Osmanlı döneminde belediye başkanlarına
‘şehr-i emin’
derlermiş.

Sandıklı’da böyle bir belediye başkanı ile karşılaştım dersem, tabir yerli yerini bulmuş olur.

Mustafa Çöl, 2014’ten beri Sandıklı Belediyesi’nin başında.

2019’da yine AK Parti’nin adayı olarak girdiği seçimde oylarını artırarak çıkmış.

Kendisiyle ilk defa bu ziyaret vesilesiyle yüz yüze geldik.

Birlikte Sandıklı sokaklarında, caddelerinde gezerken, bir sürü insanın kendisine, spontane bir şekilde güler yüzle selam verdiğine şahit olduk.

Bu bile başlı başına bir kanaat edinmeniz için yeterli.

Mustafa Bey, yürüttüğü büyük ve vizyoner projelerden biri olarak ‘
kadim
’ dönemin Sandıklı’sını görünür kılmak için tarihi evlerin ayağa kaldırılmasını vazife edinmiş.

Böyle evlerden birini dolaşırken, siyaset erbabının kulağına küpe olabilecek türden bir ifade kullandı.

“Seçilmek için değil, seçildiğim için çalışıyorum”
dedi.

Bu kısa gezimiz sırasında Sandık’lıya dair büyük hikâyeler de dinledik.

İki tanesini anlatayım.

1800’lü yıllarda Osmanlı ekonomisi Ruslarla yapılan uzun süreli savaşlar nedeniyle ciddi hasarlar görmüş.

Savaş tazminatlarının ödenmesi için halktan yardım istendiğinde Sandıklı halkı öne atılmış,
“Bu işi biz yaparız”
diye.

Devletin borcunu ödemek için Sandıklı halkı kampanya başlatmış.

Kadınlar altınlarını, erkekler yevmiyelerini bağışlamış.

Kısa süre içinde toplanan yardımlar, tazminatın önemli bir bölümünü karşıladığı için dönemin padişahı Sultan İkinci Mahmud bu durumdan çok memnun olmuş ve Sandıklı halkının bu yüce gönüllülüğünü ilçe adına altın bastırarak ödüllendirmeye karar vermiş.

Sene 1808.

Duyduk ki, Osmanlı döneminde altın bastırılan iki şehirden bir İstanbul, diğeri ise, Sandıklı olmuş.

Sandıklı halkı, benzer bir fedakârlığı Kurtuluş Savaşı sırasında da göstermekten geri durmamış.

O zorlu dönemde de, Türkiye Cumhuriyeti’nin
“Kendi uçağını kendin al”
kampanyasına destek vererek, 2 uçak alıp bağışta bulunmuş.
İhtimal, bu özveriler nedeniyle ağzı dualı birileri Sandıklı halkı için
“Tuttuğunuz altın olsun”
diye dua etmiş olmalı.

Niçin böyle diyoruz?

Gidip gördüğümüz ve dinlediklerimiz üzerinden hem halkta, hem de şehirde, ciddi bir zenginlik halinin olduğunu fark ettik.

Jeotermal sayesinde, binlerce kişi, dışarıdan gelip yıldızlı otelleri dolduruyor, termal turizm ekonomisine katkı veriyor.

İlçenin ısınması büyük ölçüde jeotermalle sağlanıyor.

Ama bunlardan çok daha fazlası tarım alanında kendini göstermiş.

Yılın 12 ayı üretimin yapılabildiği, milyonlarca metrekarelik alanlara yayılmış seracılık faaliyetlerinden söz ediyorum.

Bu jeotermal sayesinde 12 aya yayılan bir üretim söz konusu olduğu için Antalya’ya göre, çok daha fazla verim alabiliyorlarmış.

Yurt içi ve çoğunlukla yurt dışına ihraç edilen domatesler sayesinde yıllık 500 milyon liraya yakın bir gelir elde ediliyormuş.

12 metreye kadar uzayabilen domates fidanlarının bulunduğu bir seraya götürdüler bizi.

Dediler ki, yerin altındaki doğal hazine olan jeotermal, bir sistemle önce şehre gidip haneleri ısıtıyor, sonra da dönüp bu seralarda kullanılarak çifte ekonomik değer üretmiş oluyor.

E böyle olunca, ha altın bulmuşsun, ha jeotermal.

Çok fark eder mi?

#Anadolu
#Sandıklı
#15 Temmuz
#Murat Yılmaz
#İhsan Aktaş
3 yıl önce
“Seçilmek için değil, seçildiğim için çalışıyorum”
Tevradî bir mitin Kur’anî bir kıssa ile tashihi
i-Nesli anlaşılmadan siyaset de olmaz, eğitim de…
İç talebe ilişkin öncü göstergeler ilave parasal sıkılaştırmaya işaret ediyor!
Enerjide bağımsız olmak
Târihin doğru yerinde durmak