|
İmamoğlu Everest’i aştı, yapraklar alkışladı

Ekrem İmamoğlu târihe bir sayfa daha ekledi. Geçenlerde bir açılışta öyle bir uçuşa geçti ki…

Kısa sürede gözden kayboldu.

“Beni Sayın Cumhurbaşkanı yakından takip ediyor”
diye söze başladı.

Cumhurbaşkanı bütün belediye başkanlarını, özellikle büyükşehirleri yakından takip eder.

Bunu bilmeyen yok.

Ülkenin en büyük şehirleri İstanbul, Ankara, İzmir ile daha yakından ilgilenmesi gayet normal…

İstanbul’un en büyük şehir olması, evvelce bu şehirde başkanlık yapması ve buradan Ankara’ya gitmesini de göz önünde bulundurmak gerekir.

Bu itibarla Başkan İmamoğlu haklıdır.

Cumhurbaşkanı Erdoğan -onu da- yakından takip ediyordur.

Burada bıraksa iyiydi.

Fakat durmadı. Gerisi geldi.

*

Her bir cümleyi, bir öncekinin üstüne tuğla gibi koyarak, duvarı yükselttikçe yükseltti.

“İçten içe sempati duyduğunun da farkındayım.”

Takip ettiğini söylemek yetmedi, sempati eklendi.

Sempati de az geldi, hayranlığa dönüştü.

“Hatta bir hayranlık duyduğunun da farkındayım.”

Kendi kendine gelin güvey olmanın nadir bir örneğine şâhit olduk.

Hayranlık da kesmemiş Ekrem Başkanı. Ekledikçe ekledi, dinleyenleri kekledi. (Kek üzümlüydü.)

“Aklından çıkmıyor.”

*

Tuğlalar üst üste yükseldi. Boyu aştı. Minareye yaklaşacak, az bekleyen görür.

“Biraz da sanki imreniyor gibi.”

Az sonra hayır az sonra da değil, hemen o anda ‘sanki’ kelimesi birden vasfını yitirdi, kesinlik kazandı.

“Yani imrenerek izlediğinin de farkındayım.”

Takip, sempati, hayranlık, aklından çıkaramama, imrenme…

Kaç kat çıkacak?

Bu kadar yükseğe ciğer dayanmaz. Oralarda oksijen miktarı bile azalmıştır.

Dayanmıyor nitekim.

En tepeye çıkınca, hızını alamıyor…

Bu gazı nereden temin ettiyse, gibi mibi, sanki manki diyerek, zirveye tırmanıyor.

“Vardır ya; çok imrenirsen tırnaklarını yer gibi izlersin, sanki beni öyle izliyor Ankara’dan.”

Dünyanın zirvesi Everest tepesi bile aşağılarda kaldı.

Yapraklar alkışladı, dallar şaşkın.

*

Helâl olsun. Kartallar bile bu kadar yüksekten uçamaz.

Cumhurbaşkanının İstanbul’da yapılan ve yapılmayan hizmetlerle ilgili birkaç cümlesine dayanarak, nerelere geldi.

Ve sonunda
“Ne mutlu bana”
diyerek, cümle sonundaki noktayı gördü.

Evet, ne mutlu sana, “Türküm” diyorsan.

*

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tırnak yeme alışkanlığı yok ama biri böyle söyleyecek olsa, Başkan İmamoğlu “Ben zaten gibi dedim, sanki dedim. İlle öyledir demedim ki” deyip sıyrılır.

Misal değilse de mecaz olarak vs…

Varsayalım öyle olsun.

Eğer Erdoğan bir an için öyle bir davranışta bulunsa, hayranlıktan değil, sinirdendir.

En az tanıyanlar bile bu kadarını takdir edebilir.

O kadar yüksek uçuşun ardından
halı sahada maç yapalım
dedi.
Tenis
maçı da olabilirmiş.
Cumhurbaşkanı ile İstanbul’da dolaşmaktan,
onun bilmediklerini göstermekten
söz etti.
Yanlış aktarılan
konular varsa, onların da doğrusunu anlatacakmış.

Cumhurbaşkanından herhangi bir cevap gelmedi. Gülüp geçmiştir. Ne yapsın?

“Her akşam muhakkak tesadüfümüz
Yolumun üstünde yine sen varsın…”
diye başlayan şarkıyı hatırladım Başkan İmamoğlu’nu dinlerken.

Suat Sayın’ın o güzel şarkısının güftesi Orhan Seyfi Orhon’undur ve son kısmı şu şekildedir:

“Bilmem ki bu garip gülümsemeden
Ben ne kastederim, sen ne anlarsın…”
#Ekrem İmamoğlu
#Cumhurbaşkanı
#Ankara
#İzmir
3 yıl önce
İmamoğlu Everest’i aştı, yapraklar alkışladı
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset