|
İyi saatte olsunlar, kıyamete az kaldı

Güzel konuşurlar. Ağızları çok iyi lâf yapar. Dinleyenleri hayran bırakırlar. Cümlelere de ustalıkla takla attırırlar, fikirlere de.

Devlet-millet menfaati, parti menfaati, kendi menfaati sıralaması vardır. Olması gerekendir. Kâğıt üstünde güzel durur. Maalesef orada kalır.

Konuşurken bu meşhur ve elzem sıralamayı güzelce dile getirirler ama uygulamada tersine çeviriverirler. Bir bakarız ki şahsî menfaat, hepsinden öne çıkmış.

Bir daha bakarız, parti menfaati devleti-milleti geride bırakmış.

Bunlar üç harfliler taifesi gibi. İyi saatte olsunlar.

*

Bir zamanlar meşhur bir kantocumuz vardı: Nurhan Damcıoğlu. “Yangın var, yangın var” deyişi eskilerin kulaklarında az çınlamamıştır. “Fındık kurdu” ve “Ben kalender meşrebim” kantoları da o derece.

Şimdilerde unutuldu. Bazı harflerle tanımlanan genç kuşak ise hiç bilmez.

Bugünlerde kantocular değil, kantoncular gündemde.

Ülkeyi bölmeyi, parçalamayı, kantonlara ayırmayı vazife edinmişler. Cumhuriyeti değiştirmeyi planlamışlar.

Güzel konuşanlarla, kantoncuların aynı ekipte yer almasını anlamakta zorlananlar inanın ezici çoğunluk.

“Yavuz Ağırabi” dedi sokakta gencin biri. Soyadını tam hatırlayamadığından olabilir. Yerine söylediğini Yavuz Bey’e münasip gördüğünden olsa gerek.

Ne güzel sözler söylediğinden bahsetti delikanlı, hak verdiğinden.

Doğru, sarsıcı açıklamalar yaptı. Eminim, dinleyenlerin büyük kesimi hak vermiştir.

Hem partisine kötü davranıldığını, haksızlık edildiğini düşünüyor ve öyle yapanları eleştiriyor… Hem de kendi partisini eleştirip masadaki pozisyonunu zora sokuyor.

Buna rağmen istifa etmek gibi bir niyette değil.

*

Durum değerlendirmesini nasıl yapmak gerek?

İstifa yok… İhraç yok… Disiplin cezası da söz konusu değil.

Partide böyle düşünenlerin çok olduğunu ve tabandan destek geldiğini dile getiriyorlar.

Öyleyse? O yol nereye gider?

Yanına bir marabasını alarak yola çıkan ağanın hikâyesini hatırlamak kaçınılmaz oldu. Kendisi at üstünde, marabası yaya hâlde, komşu köye gitmek üzere yola çıkan ağanın maceraları ne anlama gelmektedir?

Kime uymaktadır? Kime uymamaktadır?

Baştaki durumla sondaki durum arasında bir fark olmayacaksa, arada yenilen nesneler, ne maksatla yenilmiştir? Sindirilebilmiş midir?

*

Atalardan kalmış: “Evvel refik, badel tarik…” Boşuna mı demişler?

Anlamı şu: Yoldan önce yoldaş gelir.

Yanına kafa ve gönül dengi olan birini aldıysan, yolda beraber yürüyeceğin kişiyi veya kişileri bulduysan, istediğin yolda rahatça yürür gidersin.

Hedefine de güzelce varırsın.

Yok öyle değilse, yoldaşlar yaramaz kişilerse, işiniz zor demektir.

Ki o kadroyla düzgün yolu seçmek de pek mümkün görünmez. Görünmedi. Görünmüyor. Bundan sonra da görünmeyecektir. Geçmiş ola.

*

Tekrar edelim: Evvel refik, badel tarik.

Biz İyi Parti’yi CHP’nin yanına yakıştıramazken, onlar gitti HDP ile yoldaş oldu.

Oldu mu?

Kendilerine sorarsak olmadı.

Vallahi bizce de ‘olmadı’. Hem de hiç ‘olmadı’.

Anayasa’dan Türklüğü çıkarmayı düşünenler de var yoldaşlar arasında. SİHA’lara dokunmak isteyen de. Türkiye Cumhuriyeti’nin “verilmiş bir avans” olduğunu düşünenler de.

Düşünmekle kalsalar iyi. Bir de bunu dile getiriyorlar. Açık açık söylüyorlar. Ve tuhaftır, kıyamet kopmuyor.

Kıyamet dediğim, mecaz tabii.

Fakat gerçek kıyamet için de sağlam bir alâmet bu.

Sadece biri… Esasen çok alâmetler belirdi. Bugün yarın kopar.

#Nurhan Damcıoğlu
#Yavuz Ağırabi
#Evvel refik
#CHP
#İYİ Parti
#SİHA
#HDP
1 yıl önce
İyi saatte olsunlar, kıyamete az kaldı
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi