|
3 Kasım seçimleri ABD harici ülkeler için ne anlama geliyor?

Amerikan halkı 22 gün sonra, kendi ülkelerinden çok, dünyanın geri kalan bölümü için daha büyük etkileri olabilecek kritik bir seçim için sandık başına gidiyor.

Amerikan halkı deyince insanlar oy vermek için birbirleriyle yarışıyor diye anlaşılmasın.

Seçimlerde ortalama yüzde 50 civarında bir katılım oluyor.

Bu da demek oluyor ki, Amerikalıların öbür yarısı, kim seçilirse seçilsin fark etmez ‘kayıtsızlığıyla’ hareket ediyor.

Donald Trump mı?

Joe Biden mı?

Anketlerin çoğunda Demokratların adayı Biden önde gözüküyor ama sonucu yüzde 14 civarındaki kararsızların belirleyeceği söyleniyor.

Hatırlayalım, 4 yıl önce yani, 2016’da yapılan seçimlerde Trump’a şans verenlerin sayısı çok azdı.

Ezici çoğunluk, Demokratların adayı Hillary Clinton’un kazanmasına kesin gözüyle bakıyordu.

Hatta seçim gecesi Newsweek Dergisi bir skandala imza atmış, sonuçlar henüz kesinleşmeden “Madam President” kapağıyla Clinton’u galip ilan etmişti.

Oy sayısı bakımından Clinton daha fazla oy almış ama küçük eyaletleri kollayan seçim sistemi sayesinde Trump daha fazla delege çıkartarak ipi göğüslemeyi başarmıştı.

3 Kasım seçimleri ABD’de yapılıyor ama yazının başında dediğimiz gibi, bu seçimin sonucu, pek çok bakımdan ABD dışında kalan dünyayı daha fazla ilgilendiriyor.

Şöyle diyeyim ki, daha iyi anlaşılsın:

Bu seçim Almanya’da, yahut Japonya’da yapılsa, ABD’den çok daha fazla katılım olur ve bu iki ülkede insanlar, Trump’ın bir daha seçilmemesi için sandığa hücum ederler.

Niçin böyle diyoruz?

Aradan 4 yıl gibi bir süre geçtikten sonra Trump’ın reflekslerini, niyetini, politikalarını ve uygulamalarını daha yakinen tanıyoruz.

Oturduğu yerden dünyaya nasıl baktığını da değişik tecrübelerle öğrenmiş olduk.

Trump’ın bu 4 yılda dünyaya verdiği en ağır mesaj, İkinci Dünya Savaşı sonrası oluşan küresel sistemin taşlarını yerinden oynatmak oldu.

Amerikan ulusalcılığına oynayarak, güvenliği ABD garantisinde olan ülkeleri hoplatan politikalar geliştirdi.

Kimi zaman Almanya özelinde Avrupa’ya, kimi zaman Japonya özelinde Uzakdoğu’ya “Amerika sizi korumak zorunda değil” mesajını verdi.

Alman Şansölyesi Merkel’i Beyaz Saray’da ağırladığında basının ısrarına rağmen tokalaşmaya yanaşmamasını, aynı mekânda Japonya Başbakanı ile basın toplantısı yaparken (Geçenlerde sağlık sorunları nedeniyle istifa eden Abe) konuk başbakanın konuştuğu sırada, “Senin ne dediğin umurumda değil” der gibi kulaklık takmamasını bu yaklaşımın çıktıları olarak görebiliriz.

Geçen sene Osaka’da yapılan G-20 zirvesine gelmeden önce Japonya’yı kalbinden vuran şöyle bir açıklama yapmıştı Trump:

“Japonya bir savaşa girse, Amerika onlarla birlikte savaşmak zorunda. Ama biz bir savaşa girsek, Japonlar Sony televizyondan bu savaşı izleyecekler”.

Nasıl bir dokundurma, nasıl bir laf sokma var burada görüyor musunuz?

İkinci Dünya Savaşı sonrası oluşan kurulu düzeni artık taşımak istemediğini bundan daha açık nasıl ifade edebilirdi ki?

Trump’ın geride kalan 4 yılı, İkinci Dünya Savaşı’nın galiplerine galibiyetlerini, mağluplarına da mağlubiyetlerini hatırlatmış oldu.

Rusya’nın 500 yıllık rüyası olan Akdeniz’in sıcak sularına inme arayışlarında mevzi kazanmasını, Fransa’nın Avrupa ve Ortadoğu’da atağa geçme çabalarını, ABD’nin bu bölgelerde bıraktığı ‘boşlukları’ doldurma arayışları olarak okumak da mümkün.

Geçenlerde New York Times gazetesi, Trump’ın yeniden seçilmesi halinde NATO’dan çekilme kararı alabileceğini yazdı.

Mümkün mü?

Tersinden soralım:

Mümkün değil diyebilir miyiz?

Fransa Cumhurbaşkanı Macron, “NATO’nun beyin ölümü gerçekleşti” dediğinde Şansölye Merkel kendisine “Sizinle oturup bir bardak çay içebilmek için, her gün kırdığınız bardakları toplayıp yeniden yapıştırıyorum.” diye afili bir çıkış yapmıştı.

Macron Merkel’i dinledi mi?

Hayır, bir kere akla karpuz kabuğu düştükten sonra dinler mi?

Ezcümle şunu söyleyelim:

Trump seçilirse, Almanya, Japonya gibi İkinci Dünya Savaşı sonrası oluşan düzende ABD’nin güvenlik şemsiyesi altında kalan ülkelere kâbus yaşatmaya devam edecek.

Peki, Biden seçilirse ne olacak?

O durumda geriye kalan bu 4 yılın paranteze alınması ve yerinden oynayan taşların tekrar eski yerlerine oturması beklenebilir mi?

Böyle bir ihtimal var ama bu durumda da ‘demans/bunama’ hastası olduğu söylenen 80’ine merdiven dayamış bir Biden ile mi bu olacak diye ayrıca başka bir soru sormak gerekebilir.

#ABD
#Seçim
#Donald Trump
4 yıl önce
3 Kasım seçimleri ABD harici ülkeler için ne anlama geliyor?
Mülâhaza etmek
Siyasetçileri bürokratlara kurban etmek
Musallada bir sosyolog daha… Vehbi Başer’in ardından
Taşkent’in öbür yüzü
‘Korkuluk’…