|
Darbe kışkırtıcılığı yapanlar, vesayet peşinde koşanlar teşhir edilmesin mi?

Mayıs ayının iz bırakan iki dönüm noktasından birinin 60, diğerinin 70’inci yıldönümündeyiz.

14 Mayıs 1950, çok partili hayata geçişin başlangıcı olarak kabul edilen ilk ‘serbest seçimlerin’ yapıldığı güne denk geliyor.

Evvelsi gün 70’inci yıldönümünü geride bıraktık.

Türkiye’nin felaketi olan 27 Mayıs darbesinin 60’ıncı yıldönümü de yaklaşıyor.

Cemal Gürsel darbecilerin başına geçtikten sonra BBC’ye verdiği mülakatın bir yerinde bıyık altından gülerek, “Biz bu abdestle 50 sene namaz kılarız” demişti.

Kullandığı bu cümlenin iyice akılda kalmasını arzu ettiği için olsa gerek, aynı mülakatın devamında aynı sözü bir kere daha tekrarlamıştı.

“Kurduğumuz düzen 50 sene gider” demek istiyordu.

Çok tuhaf bir rastlantı mıdır emin değilim ama 27 Mayıs düzeni Türkiye’de gerçekten de 50 sene sonra, 12 Eylül 2010 tarihinde yapılan referandumla etkisini yitirmişti.

2010’dan sonra 27 Mayıs ruhunun devlet aygıtında bıraktığı boşluğu bir süre FETÖ doldurdu.

Peki, son dört yıl içerisinde FETÖ’den boşalan alanları kimler dolduruyor?

Ya da şöyle soralım:

Acaba 27 Mayıs ruhu kendisine yeni bir beden arıyor olabilir mi?

60’ıncı yıldönümünde üzerinde döne döne kafa yorup cevabını aramamız/tartışmamız gereken sorular bunlar.

Bu soruların ardından, güncel tartışma konumuza gelebiliriz.

Son günlerde, odağında darbe kışkırtıcılığı yapanları afişe etme niyeti olan bir gündem var önümüzde.

Geleneksel muhalefet ve sonradan ‘muhalefetleşen’ çevreler, bunu yapay gündem olarak nitelendirip iktidarı “Darbe hazırlığı varsa bunu önlemek senin görevin” diyerek sıkıştırma yoluna gittiler.

Darbe hazırlığı varsa bunu önleme görevi elbette iktidarın sorumluluğu altındadır.

KILIÇDAROĞLU O LAFLARI
DAHA 2,5 AY ÖNCE SÖYLEMİŞTİ

Ancak karşımızda tartışması yapılan mesele bu değil.

Mesele, sandık dışı yöntemlerle iktidar değiştirme hevesinden bir türlü vazgeçmeyen çevreleri toplum önünde teşhir etmek.

Daha önce ihmal edilen, yeterince üzerinde durulmayan ya da yeterince teşhir edilmeyen bir tutumun bu defa ‘es geçmeden’ toplum önünde yüzleşmesini sağlamak.

Peki, böyle bir kampanya, yapılmayı hak ediyor mu?

Evet, fazlasıyla hak ediyor.

Şu yakın zamanda Canan Kaftancıoğlu’nun, Özgür Özel’in sözleri, Ragıp Zakarolu’nun yazısı gündem oldu ama ben size çok değil, 2,5 ay önce CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Meclis Grup toplantısında sarf ettiği sözleri bir hatırlatayım.

Bakın neler söylemişti CHP Genel Başkanı:

“Orduda bir hiyerarşi vardır arkadaşlar; en üst komutandan en alttakilere kadar ve orduda asla ve asla emir tartışılmaz. Ast tarafından emir tartışılmaz, yerine getirilir. Mete Han’dan bu yana, Mete Han’dan bu yana Türk ordusunun emir ve komuta zinciri bozulmamıştır. İlk kez 20 Temmuz sivil darbesinden sonra ordunun emir ve komuta zinciri yoktur arkadaşlar. Yaşanan perişanlık, devlet aklının kaybolma perişanlığıdır.”

MAKSAT FİTNE SOKMAK MI? İSYAN ÇAĞRISI MI? NEDİR BU SÖYLER MİSİNİZ

Kılıçdaroğlu, bu konuşmayı 3 Mart’ta yaptı.

Yani eski değil.

Teşhir etmeyi, hatırlatmayı hak edecek kadar yakın bir zamanda yapıldı bu konuşma.

Şimdi de bu sözlerin üzerinde sorular sorarak ilerleyelim:

-Orduda emir komuta zincirinin bozulduğuna dair Kılıçdaroğlu’nun elinde nasıl bir veri var acaba?

-Üstler emir verdi de astların bunu yerine getirmediği nerede görüldü?

-Hiyerarşisi bozulan, emir komuta zinciri kopan bir ordu, üç büyük sınır ötesi operasyonu nasıl yürütebildi?

Rasyonel bir cevabı var mı bu soruların,

Yok.

Gördüğünüz üzere bu açıklamaları belli bir mantık silsilesi içinde anlamaya çalıştığınız takdirde, kendinizi bir çıkmaz sokakta buluyorsunuz.

O halde, Kılıçdaroğlu bu lafları ederek görüş mü beyan ediyor? Yoksa başka bir şey mi yapmaya çalışıyor diye sormamız gerekecek.

Açık konuşalım.

En basitinden bir ‘fitne üretme’ çabası kendisini çok belli ediyor.

Bir kışkırtıcılık, örtülü isyana çağrı, dolaylı 27 Mayıs çağrısı…

Akıl yürüterek gidebildiğiniz kadar gitmenize, şüphe duymanıza elverişli cümleler bunlar.

Reel karşılığı olmadığı halde anamuhalefet partisinin lideri böyle laflar ediyorsa, bu türden çağrışımların seri halde zihninize üşüşmesi kaçınılmaz hale geliyor.

Tersinden baktığınızda da, ordunun sivil iktidar ile uyumlu hareket etmesinden, demokratik ölçülere sadakat göstermesine duyulan rahatsızlık.

Peki, Kılıçdaroğlu’nun bu sözleri için bugüne kadar kaç siyasetçi açıklama yaptı?

Kaç tane haber çıktı?

Kaç tane köşe yazısı yayınlandı?

“Kendisi muhalefettedir ne dese hakkıdır” diye mi düşünülüyor acaba?

#CHP
#1950
#Türkiye
4 yıl önce
Darbe kışkırtıcılığı yapanlar, vesayet peşinde koşanlar teşhir edilmesin mi?
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi