|
Neden bu hale düştüler?

6 Nisan’da Cumhuriyet Gazetesi’nin eki olarak çalışma masama konan Le Monde Diplomatique Türkiye’nin korona analizi dikkatimi çektiği için alıp çekmecemde saklamıştım.

Şimdi o yazıdan yararlanma zamanı.

“Bir sonraki kıyamete kadar” başlığını taşıyan yazı, dünyanın gelişmiş ülkelerindeki sağlık sistemlerinin kovid-19 karşısında verdiği kötü sınavdan kapitalist ekonomi modelini sorumlu tutuyordu.

“Kemer sıkma politikaları sağlık sistemini salgına karşı zayıf düşürdüğü” için böyle olmuştu.

Renaud Lambert ve Pierre Rumbert imzalı yazının çekmecemizde kendisine yer bulmayı hak etmesinin asıl nedeni, içeriğinde Avrupa ve ABD’deki sağlık sisteminin 40-50 yıllık zaman dilimi içerisinde nereden nereye gerilediğini gösteren çarpıcı verilere yer vermiş olması ve bu kötüleşmeyi hayli dikkat çekici şekilde gerekçelendirmesi.

Yazıdan iki paragraflık alıntımız var:

“1980’de Fransa’da her bin kişiye 11 hastane yatağı düşüyordu. Eylül ayında Macron yanlısı bir sağlık bakanının zaten kıt olan kaynağın tahsisinden sorumlu ‘yatak yöneticilerine’ emanet ettiği bu sayı 6’ya indi. 1970’te ABD’de bin kişi başına düşen 7,9 hastane yatağı 2016’da 2,8’e geriledi.

Parola her yerde aynıydı: Maliyetler asgariye çekilsin!”

“2008 kriz uygulamaları, çalışan ve kamu için kemer sıkma politikası şeklini aldı. Daha az yatak mı, dediniz?

Evet, çünkü bankaların kurtarılması gerekiyordu.”

Burada anlatılanlar ne anlama geliyor?

Çok anlama geliyor ama en basitinden yarım asır boyunca kimsenin dönüp de “Sağlık sistemimiz ne durumda, hastaneler ihtiyaca cevap veriyor mu” diye sormamış olmaları ve korona salgınıyla bu illüzyona yol verenlerin bir nevi ‘suçüstü’ yakalanmış olmaları anlamına geliyor.

Geçenlerde yazmıştım.

Fransa’da tedavi olmak için hastaneyi arayanlara ısrarla “Evde kalın, gelmeyin” denmesini, “Morarma var mı” sorusuyla, hastaneye kabul şartının ne olduğunun ortaya konmasını.

“HASTANELERE BAŞVURUN. BİZ BİR İSPANYA BİR AMERİKA DEĞİLİZ”

Bu böyle iken, son bir hafta içerisinde meydan okuyucu niteliği olan iki haber karşımıza çıktı.

İlki sözlü, ikincisi eyleme dayalı idi ama ikisi de, içinden geçtiğimiz şartlarda tarihe not düşme adına kıymetliydi.

Sözlü dediğimiz meydan okuma Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’ya ait.

Koca, hasta kabulü için “Morarma var mı” diye soranlara nazire yaparcasına, Türkiye’de yaşayıp da korona belirtisi olan herkese “Hastanelere başvurun” çağrısında bulundu:

“Hastanelerimizin çok yoğun olduğunu düşünüp belirtilerinizi göz ardı etmeyin, başvurun. Size hizmet verecek güce, şartlara sahibiz. Tedavi için geç kalmayın. Geç kalmanız akciğer iltihabına yol açabilir, yoğun bakım ve entübasyon desteğini zorunlu kılabilir. Halen yoğun bakımda olan hastalarımızın şikayeti olduğu halde geç başvurmuş kişiler olduğunu unutmayın. Biz bir İspanya, bir Amerika değiliz. Hastalığa erken müdahale etme imkanlarımız, klinik şikayeti olan hastamızla ilgilenme gücümüz var. Teşhis konan biri ile temasınız olmuşsa hiç vakit kaybetmeyin.”

İkinci haber dün gelişti.

İsveç’te sağlık sisteminin dışladığı, hastaneye kabul etmediği bir Türk vatandaşı (Emrullah Gülüşken) için ambülans uçak kaldırıldı.

İsveç’teki Türk hastayı taşıyan uçak, öğleden sonra Ankara’ya iniş yaptı.

Eskiden, bir Fransız vatandaşı Türkiye’de hastalansa, yaralansa, Paris’ten uçak kalkar gelir o hastayı, yaralıyı alır gider biz de biraz da boynu bükük halde şaşırır kalırdık, “Adamlar neler yapıyor” diye.

Şimdi roller değişmiş görünüyor.

Onlar kendi hastalarına doğru düzgün bakamazken, biz kendi hastamızı gidip alıp gelebiliyoruz.

  • “Kızlarım küçük, bakarsınız değil mi?”
  • Günlük tablolar…
  • İyileşenlerin sayısı..
  • Günlük vaka sayısı…
  • Toplam vaka sayısı…
  • Günlük test sayısı…
  • Bir günde hayatını kaybedenlerin sayısı…
  • Sürekli rakamlarla uğraşıp duruyoruz.
  • Burada bir tehlike var.
  • Sürekli istatistiklerle uğraşmak yaşanan dramlara karşı bir tür kayıtsızlık getirebilir.
  • Geçen gün tam da böyle rakamlar üzerinden okumalar yapmaya çalışırken, cep telefonuma düşen bir haber tokat gibi yüzümde patladı.
  • Dr. Yavuz Kalaycı’nın son sözlerine dair idi gelen haber.
  • Hastalarını tedavi ederken koronasirüse yakalanan bir doktor, önce yoğun bakıma alınıyor.
  • Yoğun bakımda nefes sorunu artınca uyutulmasına karar veriliyor.
  • Doktor Kalaycı’nın uyutulmadan önce arkadaşlarına söylediği ‘son sözlerini’ okuyunca bir süreliğine her şeyi bıraktım.
  • Hüzünlendim, gözlerim doldu.
  • Şöyle diyordu doktor Kalaycı:
  • “Kızlarım küçük, bakarsınız değil mi?”
#Renaud Lambert
#Cumhuriyet Gazetesi
#Fransa
#İspanya
#İsveç
#Yavuz Kalaycı
4 yıl önce
Neden bu hale düştüler?
Mülâhaza etmek
Siyasetçileri bürokratlara kurban etmek
Musallada bir sosyolog daha… Vehbi Başer’in ardından
Taşkent’in öbür yüzü
‘Korkuluk’…