|
Sağ olasın Azize, var olasın Emine…

Afetler içerisinde deprem kadar insanı çaresiz bırakanı yok.

Başka afetlerde olduğundan çok daha fazla bir çaresizlik duygusu.

Hayatınızın
‘sallantıda’
olduğunu böyle zamanlarda daha iyi anlıyorsunuz.

Bir de şöyle şeyler oluyor:

Çaresizlik, duygudan duyguya yollar açıyor, çocuklarını korumak için refleks veren bir adamın
‘babalığı’
göğsünüzün sol yanına bir kılıç yarası bırakıyor.

Sonra o yaraya iyi gelecek bir merhem arıyorsunuz, o babanın cansız bedeninin arasından kurtarılan bir çocuğun hiç kapanmayacağını düşündüğünüz o yaraya nasıl iyi geldiğini fark ediyorsunuz.

Babaysanız eğer, genellikle çocuklarınızdan gözlerinizi kaçırarak hiç tanımadığınız başka babalar için ağlarsınız.

Bunun adına da
‘hüzün’
deniyor.
İbn Arabi,
“Kalpten hüzün gittiğinde kalp harap olur
” diyor.
‘Kalp sağlığına’
bir de buradan bakmalı.
Ağustos 1999’da Marmara depremi olduğunda o çaresizlik ortamı içerisinde bir hastanenin
‘yeni doğan’
ünitesinden haberler yapmıştık.

Biçare insanlara teselli veren, acıları yatıştıran yeni doğumlar…

Bebekler, başka bir gerekçeyle, büyükler başka gerekçeyle bunu yapıyorlar ama herkes bir şey için ağlıyor.

İnsanların topluca toprağa verildiği, başınızın döndüğü, yıkık binaların arasında toz toprak içinde ve en kötüsü kesif bir koku nedeniyle maskeyle dolaşmak zorunda olduğunuz bir ortamda, hayatın devam etmekte olduğunu böyle haberlerden anlıyordunuz.

Elazığ depremi sonrası hüzünlenen kalplerin imdadına, enkaz altında bebeğiyle sıkışıp kalan bir annenin önce kendisini değil de, kucağındaki bebeğini kurtarmak için cılız bir sesle seslenmesi, dayanamaz hale geldiği halde, bebeğinin dayanamaz hale gelmesinden daha fazla yakınması, sonra da hem annenin hem bebeğinin canlı olarak çıkarıldığı haberi yetişti.

Bir de, Emine ile Azize’nin telefon görüşmesi sayesinde 6 kişinin sağ-selâmet kurtarılması haberi.

Sağlık Bakanlığına bağlı olarak faaliyet yürüten UMKE (Ulusal Medikal Kurtarma Ekibi) görevlisi Emine Kuştepe’nin enkaz altındaki Azize ile yaptığı telefon görüşmesi herkesin zihnine
‘mıhlanmış’
olmalı.

Emine, enkaz altındaki Azize ile konuşuyor.

Bir taraftan ne yapması gerektiği, nasıl nefes alıp vermesi gerektiği konusunda gerekli bilgileri veriyor.

Eşzamanlı olarak, enkazın başka bölgelerinde sıkışıp kalan ve Türkçe bilmeyen başka insanlara Kürtçe seslenmesi için çağrılar yapıyor.

Emine yüksek ihtimal bir Kürt aileden geldiği için Kürtçe biliyor ama Azize’nin enkaz altında olup da, Türkçe bilmeyen diğer insanlara ulaşabilmesi için onların anlayacağı cümlelerle seslenmesi gerekiyor.

Bunu da büyük bir soğukkanlılık içinde Emine sağlıyor.

Sonrasında Emine’nin konuştuğu Azize ile birlikte, Emine’den öğrendiği Kürtçe kelimelerle seslendiği 5 kişi daha enkaz altından sağ salim çıkarılıyor.

Böylelikle, içinde sadece bir deprem kurtarma faaliyeti olmayan, başka başka çağrışımlarıyla,
‘sabit fikirleri’, ‘ideolojik saplantıları’
sorgulamaya yarayacak, aynı zamanda elverişli durumdaki kalpleri yumuşatacak bir hikâye çıkıyor.
Sosyal medyada yayınlanan bir videoda, enkaz altından çıkarılan bir kadın,
“Beni Mahmut isminde Suriyeli çocuk kurtardı, elleri paramparçaydı, bunu hiçbir zaman unutmayacağım”
diyor.

Bir üst cümledeki ifadelerin uyarlaması, buraya da yapılabilir.

Suriyeli, Mahmut isimli bir çocuk…

Enkaz altındaki bu kadını çıkarmak için gayret ederken elleri paramparça olmuş.

Mahmut kimdir?

Kaç yaşındadır?

Suriyeli olduğu için ayrımcılığa uğramış mıdır?

Göç ettiği yerlerden getirdiği başka acıları olduğu için mi bu kadar canhıraş bir tutum sergilemiştir?

Şimdiye kadar neden bulunamadı Mahmut?

Bu soruları sorarken, Elazığ’dan gelen görüntülerle onun kim ve nasıl birisi olduğunu da öğrenmiş olduk.

Dürdane Aydın, eşiyle birlikte enkaz altından nasıl kurtarıldığını şöyle anlatıyor:

“Yukarıdan gelen bir ışığı (Mahmut’un telefonu) görünce eşim ıslık çalıp yardım istemeye başladı. Mahmut, önce eşimi kurtardı sonra beni bulunduğum yerden çıkardı. O sırada elinin kanlar içinde olduğunu gördüm ama o bana halen ‘Abla cam var dikkat et, bir yerin kesilmesin’ diyordu. O bizim kahramanımız ve Hızır’ımız. Ben enkazdan çıktığımda eşime sürekli çocuk nerede diye sordum. Herkes kendi oğlumu ve kızımı sorduğumu sanıyordu ama ben onların annemlerde olduğunu biliyordum. Benim çocuk diye sorduğum kişi halbuki Mahmut’tu.”

Elazığ’dan esnaf dostumuz Mustafa Candan, depremin hemen ardından, yıkılan binaların olduğu bölgeye gidip, oradan bize cep telefonu üzerinden görüntüler gönderdi.

Ertesi gün tekrar konuştuğumuzda bana şunu söyledi:

“Elazığ, yalnız olmadığını gördü.”

Allah beterinden korusun.

Deprem nedeniyle hayatını kaybedenlere rahmet, yakınlarına başsağlığı, yaralılara da şifa diliyorum.

#Suriye
#Kalp
#Hızır
#Elazığ
#Deprem
4 yıl önce
Sağ olasın Azize, var olasın Emine…
İnsaf!
Dağ yürekli adamların büyük seçimine doğru
Demografik dönüşüm
Seçim bitsin, önümüze bakalım!
Yerel seçime ramak kala: DEM, Yeniden Refah ve İYİ Parti