|
Kasabaya ne oldu?

Toplumun pek çok özelliğini, insanımızın kişisel tarihini daha düne kadar büyük ölçüde belirleyen “kasaba” nerede?

Nuri Bilge Ceylan’ın “Kasaba” filmine biraz da bu merak ile gittim. Bir fotoğraf sanatçısı olan, amatör oyuncular ile çalışan Ceylan, doğrusu çok kendine mahsus bir filim çekmiş. Özellikle kış ve panayır sahnelerindeki görüntüler, atmosfer, kasaba geçmişinden gelenleri hatıralarına götürüyordu. Evet, daha düne kadar nüfusumuzun büyük bir bölümü kasabalarda, köylerde yaşıyordu. Kasaba geleneklerin, sözlü kültürün oluşturduğu asırlık bir mirası taşımakta idi. Kasaba denilince akla eşraf, esnaf ve memurlar geliyor. Konak sahibi, binek atına binip araziyi, marabayı dolaşan eşraf çoktan çekildi. Onların çocukları eğer şehre inmeyi beceremediler, malı emlaki yiyip bitiremedilerse, şimdilerde belki aygaz bayii, benzin istasyonu sahibi veya memleket ile metropol arasında gidip gelen birer otobüs malikidirler.

Esnaf kırık-dökük de olsa, bazı bölgelerde hâlâ eski dükkânlarında oturuyor. Şeker ve un çuvalları, zeytinyağı tenekeleri, bisküvi kutuları, basma ve divitin pazen, kadife, patiska topları, çivi, zincir, halat kıvrımları, baharat kokuları, karasakız ve kahve fincanları arasında. Yok eğer dükkânları az-biraz yeniledilerse konfeksiyon, orlon, naylon, koltuk, çek-yat, hazır yatak satıyorlar. Memur, tahsildar ve jandarmanın ötesine geçince, nüfus müdürü ve tahrirat katibi olarak hatıralarda.

Kaymakam vekili ve vekil öğretmen de uzun süre barındı kasabada. Giderek hâlesini ve varlığını tüketti memur. Kasaba memuru en nihayet Memurlar Lokali’nin dumanlı hatırasına sığınabilir.

Maddeten ve manen bitmiştir. Pazarı bile kurulmayan, eşrafı ölmüş, esnafı dağılmış, konakları çökmüş kasabalar artık birer “ölü şehir” niteliğindedir. Yok eğer bu makus talihi yenebilmiş ise, bir Nazilli, bir Çarşamba, bir Suşehri olmuşlarsa bu defa “il namzedi” diye ikide bir Meclis’e ve mebuslara karşı gösteriye girişebilirler. Tabii ki onların artık arastası, semercisi, nalbandı, iki yanı dut ağaçları, kavak ve çınarla kaplı sokakları kalmamıştır. Muhtemelen bir veya birkaç bulvara, meydana, heykele, çok katlı iş hanlarına, mahalli gazetelere, hükümet ve belediye saraylarına, düğün salonlarına, halı sahalara kavuşmuşlardır.

Üçüncü Lig’de oynayan futbol takımları vardır. Bir kısmı memleket evladı sanayicilerin yatırımları ile organize sanayi bölgelerine ulaşmış, ihracata başlamış, ha desen “Anadolu Kaplanı” denilecek seviyeye çıkmışlardır. Yani artık “kasaba”dan kastedilen o sessizlik, o tıkanmışlık, o kendi içine kapanmışlık kalmamıştır. Nereden bakarsak bakalım “kasaba” fiilen yoktur artık. Ama ruhu yaşıyor. Meclis’teki kavgalarda. Hilton’daki düğünlerde, taşra üniversitelerinde, Şark köşelerinde. Roman yazarlarımızdan biri çıksa da, Tarık Buğra’nın “Yağmur Beklerken” ve “Dönemeçte” adlı romanlarında resmettiği eski kasabamızın yeni fotoğrafını ve bu fotoğrafın günümüze kadar uzanan arka planını anlatsa keşke…

#Kasaba
#Nuri Bilge Ceylan
#Şehir
#Mustafa Kutlu
1 year ago
Kasabaya ne oldu?
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset