|
Sabır

İnsanoğlu zayıf mahlûk. Sıcak olur sıcaktan, soğuk olur soğuktan; az olur azdan, çok olur çoktan şikâyet eder. Nefis dokuz canlıdır, gördüğünü ister. Canımız-malımız selamette, keyfimiz yerinde ise güler oynarız; bu nimetlere şükretmek aklımızdan geçmez; az bir tehlikeye düşelim, biraz canımız yansın hemen feryada başlarız.

Sabır dünya hayatında nefisle olan imtihanımızın başlıca ölçüsüdür. Bakınız onun mânâları içinde neler var: Bir kere katlanılması zor acılar, sıkıntılar, haksızlıklar karşısında metin olmak lazımdır. Yoksulluk, yakınların ölümü, ayrılık, hastalık ve burada saymayı lüzumsuz bulduğum pek çok felaket karşısında şikâyet etmeden, sızlanmadan olana

rıza göstermek her babayiğidin harcı değildir. Parmağımıza

diken batsa dünya başımıza yıkılmış gibi feryat ederiz.

Ateş düştüğü yeri yakar. Doğru. Veren de Allah, alan da Allah. Madem ona teslim olmuşuz; “lütfun da hoş,

kahrın da hoş” diyebilmeliyiz. Ama nerde?

En basit meseleler yüzünden aniden parlayarak ya kavgaya tutuşur; ya bağırmaya başlarız. Öfkesini dizginleyenlere ne mutlu. Beklemeye tahammülümüz yoktur, çokluk sıraya riayet edemeyiz. Ne olacaksa bir an önce olsun, ne gelecekse bir an önce gelsin deriz. Bunun temelinde nefsin “elde etme, tatmin olma” duygusu yatar.

Bir kere azdı mı durdurmak

her kişinin değil, er kişinin harcıdır. Oysa nefsin bu sınır tanımayan arzuları hem

kendi ruhumuza, hem bedenimize, hem de çoğu kere başkalarına zarar vermektedir.

Cenab-ı Hakk’ın yasak kıldığı bütün eylemler şeytanın iğvası ile nefse hoş gösterilir. İşte bu “bile bile lades” gibi bir şeydir. İçki, kumar, şehvet, hile, yalan, haksız kazanç, haksız elde edilen makam, şöhret, ne kadar zararlı şey varsa nefsin esiri olan kişi bunların peşinde koşar. Nefsin bu sayısız istekleri ile mücadele sabrın en önde gelen özelliğidir. Sabır en başta nefse karşı kazanılmış bir zaferdir. Kur’an-ı Kerim’de üzerinde çok durulan bir husustur. Hz. Peygamber de sabırla ilgili pek çok hadis söylemiştir.

Cenab-ı Hakk’ın biz insanlara gönderdiği bütün peygamberler Hakk’ı tebliğ için büyük acılara dayanmak zorunda kaldılar. Peygamberler tarihi bu ibretli kıssalar ile doludur ve her birinin merkezinde sabır durmaktadır.

Hz. Peygamber: “Sabır (hadisenin) sarsıntı tesiri yaptığı ilk anda gösterilen tahammüldür” buyurmuştur. Buna bağlı olarak “Sabır ilk vuruşta olur” denilmiştir.

Günümüzde insanlar sabrı unuttu. Hatta onu lüzumsuz buluyor. Her ne istiyorlarsa “Hemen, şimdi” olmalı diyorlar. Bunu bir hayat tarzı yapmışlar. Elbette ki öte dünyaya inanmayan, hesap gününü kabul etmeyenler “gün bu gün, saat bu saat” diyebilir. Dünyaya bir kere geliyoruz; ye-iç-gül-eğlen-def-i hacet et-seviş, güçlü ol-üstün ol-başkalarına emret-nimetler senin, külfetler başkalarının olsun, “ga” deyince su, “gı” deyince et gelsin diyebilir. Alabildiğine bencil, alabildiğine merhametsiz olabilir. Kendisine zarar gelmesin de, kime gelirse gelsin diyebilir. Ancak inananlar böyle davranamaz. Onlar sabr-ı cemil sahibi olmak zorundadırlar.

Cüneyd-i Bağdadî’ye sormuşlar, sabır nedir diye. “Yüzünü ekşitmeden acıyı yudum yudum içine sindirmektir” demiş. Hz. Ali “Vücuda göre baş ne ise, imana göre sabır odur” demiş.

Cenab-ı Allah “Sabredenleri amellerin en güzeline verdiğimiz ecir ile mükâfatlandıracağız” (Nahl-96) buyuruyor.

Ebu Muhammed Cerirî “Sabır, kalp sükûn içinde bulunduğu halde nimetle mihnet arasında fark görmemektir” diyor.

Şimdi bir lahza durup düşünün. Hangimiz nimetle mihnet arasında fark görmüyoruz. Hemen hepimiz “Rabbena hep bana” demeye alışmışız.

Yaşadığımız çağın zihniyeti, hayat tarzı, haz ve hız üzerine kurulu.

Bu iki unsur sabrın düşmanıdır. İkisi de nefse hitap eder. Demek ki modern teknolojik hayat bizden sabrı alıp götürüyor.

Bizi sabırsız bırakıyor.

En kıymetli varlığımıza kastediyor.

Aman aldanmayalım. Atalarımız ne demiş:

“Sabır selâmet, sürat felaket.”

“Acele işe şeytan karışır.”

“Elbet olur sabr ile koruk helva.”

“Sabreden derviş muradına ermiş.”

#​İnsanoğlu
#Allah
#Hz.Ali
#Cüneyd-i Bağdadî
il y a 4 ans
Sabır
Efendimiz’in (sav) Zekatı-1
Milyonlar milyarlar havada uçuşuyor
Sandık başına giderken…
Operadaki Hayalet’in “kehaneti” gerçekleşirse…
Ayasofya’yı açan adama vefa zamanı