|
Bir kış gecesinin sakinliğiyle gelen…

Türkiye dün saat 04.00 sularında büyük bir depremin haberiyle uyandı yeni güne.

Maruz kalan kardeşlerimize geçmiş olsun dileklerimizi iletiyor; vefat edenlere başsağlığı, yaralananlara acil şifalar diliyoruz.

Deprem gerçekleştiği ve etkilediği alan, şiddeti ve sonuçları itibariyle çok büyük.

Merkezi Kahramanmaraş’ın Pazarcık ilçesi olarak açıklanan deprem Kahramanmaraş başta olmak üzere Adıyaman, Kilis, Şanlıurfa, Diyarbakır, Adana, Osmaniye, Gaziantep, Malatya ve Hatay’ı, on ilimizi birden vurdu. Suriye’nin kuzey kesiminde de etkili olan deprem Lübnan’dan Mısır’a ve Gürcistan’a kadar çok geniş bir coğrafyada hissedildi.

Evet, büyük deprem!

Bu yanıyla 1939 Erzincan Depremi’nden bu yana yaşanan en büyük deprem olarak niteleniyor. 26-27 Aralık 1939 tarihinde Erzincan’da yüzey dalgası şiddeti 7,9 olarak yaşanan depremde 32.962 kişi hayatını kaybetmiş, 116.720 bina yıkılmıştı.

Öte yandan Mardin’den Antalya’ya uzanan bir çizgide gerçekleşen, Suriye’nin Lazkiye’sinden Ankara’ya, Gürcistan’ın Tiflis’inden Mısır’ın İskenderiye’sine kadar hissedilen bu depremin bizim tarihimizde bir ilk olduğunu söylemek de mümkün.

Üstelik mevsim yine kış. Ama bu kış Erzincan’ın kendi şartlarında normal olan bir kış değil.

Sosyal hayatı ve alt yapısı soğuktan daha çok sıcağa göre kurulmuş şehirlerin beklenmeyen kışı! Kahramanmaraş’la Malatya’yı dışarıda tutarsak depremin etkili olduğu diğer şehirler için bu kışın kendisi bir deprem!

Yağmur ve kar yağışı altında hava sıcaklığının artı ve eksi beş arasında şu zamanlarda, yeni günü sıcak yorganlarının altında bekleyen insanlar için çifte bir deprem! Seherin ayazına ve sonuçları henüz tam bilinmeyen haberlerin yakıcı acısına birlikte uyanmanın hafızalarda ve hatıralardaki olumsuz etkisi bakımından da sonuç aynı.

Deprem ve tedbir kelimelerinin birlikte kullanması usuldendir.

Uzmanlar “Deprem ölüme sebep değildir, dayanıksız binaların yıkılması ölüme sebeptir.” derler sıkça ve çoğunlukla da yine bir deprem bölgesi olan Japonya’yı örnek verirler bunun ardından. Deprem çantasını el altında tutmak, ev içinde hayat üçgeni adlı bir küçük alan belirlemek, telaştan ve korkudan uzak durmak da rutin tavsiyeler cümlesinden sıralanır peş peşe…

Bunlar önemli tespit ve önerilerdir ve yapabilenler için değerlidir. Ama büyük bir çoğunluk için beklenmeyen durumların tahakkukunda önerilen şekliyle uygulanamaz. Çünkü insan doğası gereği beklemediği, ummadığı şeye karşı telaşı da korkuyu da üretmekten geri duramaz. Elbette tedbire yaslanarak tevekkülü kuşanır ama tedbirinin hükmünün Takdir Eden’in tasarrufuna tabi olduğunu; bunda bir sınır belirleme hak ve yetkisinin kendisinde bulunmadığını da iyi bilir.

Bu bağlamda Tohoku depremi ve tsunamisinin hatırlatılması yeterlidir. 11 Mart 2011’de, Japonya’nın Tohoku bölgesinde 9,0 büyüklüğünde gerçekleşen deprem ve bundan doğan tsunami, dünyanın gördüğü en büyük ilk beş depremden biriydi. 37,9 metreye varan dalgalara sebep olmuş, 16.000 kişi hayatını kaybetmiş, kara ve demiryolları tahrip olmuş, barajlar yıkılmış, yangınlar çıkmış, enerji hatları tahrip olmuş, bölgenin neredeyse tamamını su basmıştı. Halen üç bini aşkın kişinin akıbetinin bilinmediği bu deprem için binaların dayanıklılığından, tedbirlerin genişliğinden, insanların normal davranma zorunluluğundan kim söz edebilir?

Duamız şudur ki, olacak olan şey olur; Rabbimiz olanın benzerinden ve beterinden korusun. İnsan kendisine bahşedilen aklın, gücün, imkanın farkındadır. Bunlara yaslanarak büyük şeyleri gerçekleştirmek onun hak ve yetkisine dahildir. Ancak hayatın işleyişi bununla birebir uyumlu ya da denk bir seviyede sürmez. Varlıkta hareket ve dolayısıyla değişme süreklidir. Alemdeki farklılaşmalar rastlantısal değildir bilakis Sünnetullah hangi esasları koymuşsa bu esaslar dahilinde gerçekleşir.

Yerküredeki derin kırıklar, bunların yüzyıllar boyunca süren kapanma şartları, yeni derin kırkların ortaya çıkması ve bunların hareketi… nedeniyle insana doğal afet, bela vb. adlarla yansıyan olumsuzluklar genelde varlığın özelde insanın hayatına dahildir.

Dileğimiz, 2004 ve 2010 yıllarında Hindistan’da ve Haiti’de yaklaşık yarım milyon can kaybına sebep olan afetlerden korunmak, Türkiye’mizdeki şu son acının hem maddi hem de manevi olarak üstesinden kolayca gelebilmektir.

Mala erişen zarardan yana bir problemimiz yoktur. Çünkü devletimiz güçlü, milletimizin yardımlaşma ruhu diridir. Birlik ve berberlik içinde müştereken dik durmak milli karakterimizdir.

Türkiye’mize geçmiş olsun, milletimizin başı sağ olsun.

#Deprem
#Kahramanmaraş
#Ömer Lekesiz
1 year ago
Bir kış gecesinin sakinliğiyle gelen…
Kara dinlilerle milletin savaşı
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir