|
Evet, müzik! Ama nasıl?
Bir zamanlar müziği
ifade özgürlüğü
yle eşitlemek modaydı.
Sonra müziği ifade özgürlüğünü de aşan som bir
kaybolma
hâli olarak gören yeni anlayışlar moda oldu.
Ancak gelinen bu noktada yaşadığı ortamdan, fiilî gerçeklikten, ferdî sorunlardan… müzikte kaybolarak veya müziğe
kaçarak
kurtulma tutumu öne çıkınca müziğin aynı zamanda çok tehlikeli bir yoldaş olduğu daha iyi anlaşılmaya başladı.
Çünkü bu kayboluşu / kaçışı müzik tek başına sağlamıyordu. Son tahlilde belirli bir vakitte erişilebilen ve bu yanıyla geçici bir
vecd
in aracı olarak müziğin, o vecd sayesinde yükseldiği duygu, dışavurum ve izlenimin etkisini artırarak
süreklileştirmek
için sair ilgili araçların da devreye sokulması gerekiyordu. Konserler bu maksatla yapılıyor, aynı zamanda
modern bir ayin alanı
olarak
sahne
ler buna göre düzenleniyor, her türlü müskiratın kullanımı orada meşrulaştırılıyordu.
Uzun süre
başkası
nın müziği ve
başkasının meselesi olarak görünen bu durum nihayet kendi çocuklarımızı da kuşatmaya başlayınca, rocktan popa, cazdan senfonik metale… tüm müziklerin dinlenmesi hoş görüldü. Sonra ‘Yeter ki müskiratın su gibi tüketildiği tepinme mekanlarına gitmeden kendilerini eğlendirsinler’ diye çocuklarımızın bir müzik aleti çalma isteği sevinçle karşılandı. Fakat iş çocukların konserlere gitme isteğini de aşıp, bizzat onların konser vermeye başlamalarıyla yeni bir yön kazandı.

Bu sonuçla “halının altına süpürmek suretiyle sorunu aşmak” şeklinde değerlendirebileceğimiz zikredilen ilk iki aşamayı da göz önüne aldığımızda gelinen nokta hem o halının altında yer kalmadığına hem de mevcut sorunun aile-içini aşıp, toplumsallaşmaya başladığına ve dolayısıyla yeni bir inanç ve kültür çatışmasına yol açtığına hepimiz bizzat tanık olmaya başladık.

Öyle ki, ucuz fikirlerin ve görünme tutkularının ortamı olan sosyal medya, yabancı bir müzik grubunun konserinde ‘acaip dağıtma’kla övünen gençlerle, ‘sahneleri inleten’ başörtülü kızlarla, bunları şeytanlaşmakla, yaklaşan kıyametin habercisi olmakla itham eden medyatik-din zabıtalarının savaşlarıyla
yıkılıyor
artık.

Bu durum karşısında bize ilk kısmı teyit ikincisi soru olan “Evet, müzik! Ama nasıl?” cümlesinin analizinden başka bir şey düşmüyor.

“Evet, müzik!”

Çünkü müzik, seslerin ahenkli ve ritimli olarak düzenlenmesi ve icra edilmesidir.

Sesin
ahenk
le düzenlenişi
nicelik
,
ritim
le
düzenlenişi ise
nitelik
yönündendir.
Ses de bizim gibi
halk edilmiş
bir varlıktır. İhyâ’sında
ölçme
anlamıyla halkın niceliğe tekabül ettiğini söyleyen
İmam Gazzâlî
sayılabilir, ölçülebilir şeyleri
halk âlemi
ne, sayılıp ölçülmesi mümkün olmayan şeyleri de
emir âlemi
ne nispet eder. “İnsan Nasıl İnsan Oldu?“ adıyla tercüme edilen (Ketebe Yayınları) risalesinde de ‘Hani Rabbin meleklere, ‘Ben kuru bir çamurdan, şekillendirilmiş balçıktan bir insan yaratacağım. Onu düzenleyip içine ruhumdan üflediğim zaman, onun için hemen saygı ile eğilin’ demişti.” mealindeki ayeti (Hicr, 15:29) söz konusu iki âlemi birlikte vurgulaması nedeniyle öne alan Gazzâlî, “De ki, ruh Rabbimin emrindedir.” mealindeki ayetin (İsrâ, 17:85) anlamını açarken de yine öne aldığı ayete yaslanarak melek ve insan ruhlarının âlemi emirden olduğunu, bu âlemin “…Duyusal, imgesel, mekânsal özellikler taşımayan, yer kaplamayan manevi varlıklar için...” kullanılan bir tabir olduğunu belirtir.

Buna göre müzik tanımımızdaki ahenk: nicelik, ritm: nitelik eşitlemesini, halk edişteki ölçme-biçme ile emirdeki feyziyyet ile ilişkilendirmemiz mümkün olacağından, sesi de onun yararına sunulan şeyler (bkz.: Casiye, 45:13) cümlesinden insan için ve insana göre konumlandırabiliriz.

Ancak bu söylendiği kadar basit değildir.

Örneğin sesi kulağımızla algılarız ancak anlamlandırmayı, bir ahenge, ritme tabi tutmayı kulağımızla yapmayız.

Bunun için kalbin, gönlün, yeteneğin (melek-e-lerin) ve buna tabi eğitimin hareketi gerekir. Bunların hareketi de yine kulaktan (duymaktan) bağımsız değildir. Bu melekelerle yapılan içteki ölçme-biçme ve ritim kulağa gönderilmek suretiyle test edilirken, bu sayede kulak bunlar tarafından
terbiye
edilmiş, ses de matematik yoluyla musiki eseri namında maddileştirilmiş olunur.
İslam sanatlarının duyuların terbiyesinden ibaret olduğu dile getirilirken de kastedilen şey budur:
İslam sanatı
ndan bir cüz olan müzik sanatı
kulağın terbiyesi
dir.

Az bir kısmına değindiğimiz bu karmaşık süreci, biz de herkesçe söylenen ama içi henüz hiç kimse tarafından tam olarak doldurulamayan ‘Müzik ruhun gıdasıdır’ şeklindeki sözü, “Ruh müziğin, müzik ruhun gıdasıdır” şeklinde değiştirerek özetleyebiliriz.

#Müzik
#İslam Sanatı
#İmam Gazzâlî
1 yıl önce
Evet, müzik! Ama nasıl?
Tevradî bir mitin Kur’anî bir kıssa ile tashihi
i-Nesli anlaşılmadan siyaset de olmaz, eğitim de…
İç talebe ilişkin öncü göstergeler ilave parasal sıkılaştırmaya işaret ediyor!
Enerjide bağımsız olmak
Târihin doğru yerinde durmak