|
Hindistan ya da düşünmeye sefer zaferin şartıdır

Mumbai’deki sayılı günlerimizde, en çok şaşırdığım husus, beyaz tenli olanların apriori olarak efendi sayılmaları ve halkın onlara hizmet etmek için adeta yarışıyor olmalarıydı.

Öyle ki, otelin umumi lavabosunu kullanmak istediğinizde en az on kişi size yol gösteriyor ve çıkışınızda yine bu on kişinin her biri, kapı açma ve kapatmadan başlayarak, kolonya dökmeden avlu tutmaya kadar sözüm ona bir dizi hizmeti sunuyorlardı.

Beyazın üstünlüğü fikri halkın zihninde o kadar pekiştirilmişti ki, gezilecek yerleri sorduğunuz bir taksici, İngiliz efendilerinin giriş yaptığı kapılardan başlayarak, onların ayaklarının değdiği sair yerleri ve hemen ardından da ucuz tarafından kafayı bulabileceğiniz mekanları listeliyordu.

Beyazca bir bakışla, içinde en az beş kişinin yaşadığı beş metre karelik teneke evlerde diz boyu pislikle içi içe yaşayan, uluslararası ilaç şirketlerinin denekleri olmaktan başka bir vasıfları bulunmayan, ama yaklaşık yüz milyon filmin çekildiği bir Bollywood’a sahip olan bir dünya...

Bunlara tanık olarak,
Filibeli Ahmet Hilmi’
nin şu değerlendirmesini okuyunca İngilizlerin bir kıtanın zenginliklerini sömürmek kastıyla yaptıkları gayri insani uygulamaların vahşete bitişen düzeyi daha da gerçekçi hale geliyor.

“...İngiltere, esareti altına aldığı kavimlere ‘zevk ve sefahate ait’ hususlarda tam bir hürriyet verdiğinden başka, bunun gizli bir surette fevkalade yaygınlaşmasına yardımcı olur.

İngiltere istilasına düşmezden evvel mahalli kanun ve adetlerden çekinerek alenen fısk ve fücura cesaret edemeyenlerin bir korkusu kalmaz. Mahkum memlekette Şark ve Garb’ın ittifakla meydana getirdikleri fısk ve fücurun hepsi alenen icraya başlanır. Hürriyetin bu şekli sayesinde sevk ü sefaya dalan gafil ve mahkum ahali, boyunlarındaki esaret zincirini hissetmeyecek en rezil miskin bir hayatı sürükler gider. İngilizler, mahkum kavmin sefih çoğunluğunu bu suretle oyuncağı yapar. Paraya tapan ulema ve düşünce adamları parayla elde edilir, dini hisler ve vatanperverlik emelleri bu hainler vasıtasıyla sevk ve idare edilir, yani yüce hisler, parlak bir mevcudiyet altında hiçe indirilir. Merkezi Londra’da olan İttihad-ı İslam Cemiyeti bu acı istihzaların en şaşaalısıdır.” (Yirminci Asırda Alem-i İslam ve Avrupa Siyaseti, Büyüyenay, İst. 2014)

Müslümanların birbirleriyle irtibatlarını, diğer aylardakine göre daha çok güçlendirmeleri, muhtemel ihtiyaçlarını karşılıklı olarak giderebilmenin yolunu daha çok aramaları gereken şu Ramazan ayında, İngiliz sömürüsü üzerinden Hindistan’ı konuşmamız, yenilgilerimize ve acziyetimize bir ağıt daha yakmak için değildir.

Elbette, 2012 yılında Myanmar’ın Arakan eyaletindeki Müslümanların maruz kaldıkları Budist şiddetine karşı, devletimizin ve sivil yardımlaşma kurumlarımızın tutumlarını değerli buluyoruz. Ama, Myanmar mazlumlarının sayısından binlerce kat daha fazla bir Müslüman kitlenin Hindistan’da yüz yüze bulundukları olumsuz şartlara da, bir gazete köşesinin taşıyabileceği sıklete tabi olarak dikkat çekmek istiyoruz.

Daha özet bir söyleyişle, 1947’de Pakistan’ın kurulmasıyla birlikte, Hindistan’da sahipsiz kalan ve kendi hallerine terkedilen yaklaşık iki yüz milyon Müslümanın varlığına dikkat çekmek istiyoruz. Üstelik bu Müslümanlar, Hindistan’ı medenileştiren kurumların, yapıların, uygulamaların ve dolayısıyla kaybedilmiş bir İslam mülkünün sahipleri iken...

“Peki, Ramazan ayında mı aklımıza geliyor bunlar?” diye soranlarımız çıkabilir. Elbette hayır. Ama Ramazan, rahmet ve bereketin işaret fişeği olduğu kadar, en yakınımızdaki muhtaçların gözetilmesiyle başlayıp dünyadaki Müslümanlara açılarak yaygınlaştırılması gereken bir ümmet şuurunun da işaret fişeği olabilir.

Bu cümleden olarak, başta İngilizler olmak üzere Batılıların reziletlerini, vahşiliklerini, bunlarla baş etme, neden oldukları tahribatı azaltma gayretiyle birlikte zihnimize yeniden ve yeniden işlemek, ilgili bilgilerden mahrum olanları da bilgilendirmek zorundayız.

Anavatanımız Türkiye’nin maruz kaldığı yeni Haçlı kuşatması aklımıza, düşüncemize, idealimize ket vurmasın; devletimizin sömürgenlere, teröristlere yedi cephede verdiği mücadele nihai bir hat olarak görülmesin. Allah’ın izniyle vaki ve mümkün tehlikeleri aşacak güce sahip olduğumuza inanalım ve bakışlarımızı Bali’den Lizbon’a, Gulca’dan Cape Town’a uzanan bir coğrafyayı kuşatacak şekilde genişletelim.

Bakışta ve düşünmede sefere gücü yetmeyenlerin zafere gücü yetmez.

Ki, ayrıca bizler zafere değil sefere memuruz.

#Hindistan
#Mumbai
#Filibeli Ahmet Hilmi
#İngiltere
#Pakistan
#Myanmar
#Ramazan
3 yıl önce
Hindistan ya da düşünmeye sefer zaferin şartıdır
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset