|
Kudüs bizim neyimizdir?

Osmanlı’nın Filistin’den çekilmesinden bugüne kadar geçen 103 yılda, İngiliz-ABD himayesinin doğurduğu sonuçların tekrarlanan örneklerinden birini yoğun vahşet tablosu olarak bugünlerde yine yaşadığımıza göre, Filistin’deki mezkur sonucu Müslümanlar açısından katliam, kan ve gözyaşı kelimeleriyle özetlememiz mümkündür.

Sykes-Picot Anlaşması’ndan (1916) başlayarak bizzat tanığı olduğumuz sonucu üreten süreçlerin, Siyonistler, İngiltere, Fransa, Rusya ve ABD için, farklı maksatları birlikte içeren paralel çalışmalar şeklinde nasıl geliştiğini konuşacağız ama bundan önce, Kudüs özelinde sorunun bizler için hangi manayı ifade ettiğini geçmişteki bir yazım üzerinden hatırlatmak ihtiyacındayım.

Bizim ‘el-Aksa’ dediğimiz yer içinde medresenin, Cin Hapishanesi’nin, özel isimleri ve hatıraları olan kubbelerin, Kubbetü’s-Sahra, Kadim Aksa, Mervani, Burak, Kıble mescitlerinin içinde yer aldığı 144 dönümlük alanın ismidir.

El-Aksa’yı ziyaretimiz için Beytullah gibi mikatlar ve özel bir giyinme şekli belirlenmemiştir. Ancak Müslümanların ilk kıblesi olarak el-Aksa, zikrettiğim 144 dönümlük alanla birlikte, onun çevresindeki geniş meskun bir mahalli de çevreleyen surlardan itibaren hürmetle, edeple davranılması gereken bir yerdir.

İsrail terör devleti, kimi büyük kiliselerin ve havraların da yer aldığı bu yere silahlı güçleriyle tecavüzde bulunmakla gerçekte ‘Allah’a ve ahiret gününe inanıp sâlih amel işleyenler’e karşı düşmanlığını açıkça beyan etmekte; el-Aksa’da Kudüs’ün varlık nedeni olan ‘Kelime-i Tevhid’ ile ‘Kelime-i Şehadet’in her ikisinin birden söylenmesini engellemeye çalışmaktadır. Bu salt bir engelleme niyetinden de ibaret değildir, bilakis engellemeyi de gereksizleştirecek şekilde Kudüs’ü kendine göre yeniden dizayn etmeye teşebbüs etmektir.

İsrail terör devletinin yok etmek istediği mana ‘İbrahim, ne Yahudi, ne de Hristiyan’dı; fakat o, Allah’ı bir tanıyan dosdoğru bir Müslüman’dı; müşriklerden de değildi’ mealindeki ayetle tesis edilmiş olan manadır.

Hz. Peygamber’in (sav), kendisinin ne Musevi, ne İsevi şeriatla değil, ‘ata’sı Hz. İbrahim’in (as) dini üzere gönderildiğine dair vurgusu da bu manayı doğrudan İslam’a bağlamıştır.

İslam, kendisinden önceki şeriatları da ihtiva eden ‘müstakil’ son İlahi dindir. Kendisinden önceki şeriatlara mahsus maddi ve manevi emanetler onların ilgili kaynaklarınca zikredildiği için değil, onlar ancak ve ancak Kur’an ile Hz. Peygamber (sav) tarafından zikredildikleri için Müslümanlarca değerlidir.

Bu manada çeşitli tarihi bilgilerle donanmış da olsa Kudüs, fitilsiz ve dolayısıyla yanmayan bir kandil hükmündedir ki, o kandilin fitili İslam ile o fitili ateşleyen Müslümanlar olmadıkça hakkındaki onca bilginin bir geçerliliği yoktur.

Peygamber Efendimiz (sav), önce miracının ilk mekanı olmasıyla sonra hicretinin ikinci yılına kadar Kudüs’ü kıble edinmekle Musevi şeriatı önce İslam’ın içine çekmiş, sonra Beytullah’ın kıble olmasını arzulaması ve bunun İlahi bir karşılık bulmasıyla İslam’ı genelin üstünde özelleşmiştir. Dolayısıyla kıble değişikliği bir reddiye ile değil, Beytullah’ın Kudüs’ün önüne geçirilmesiyle gerçekleşmiştir ki bu ‘toplayıcı’ olan yeni şeriatın ‘yeni’ olmakla elde ettiği bir hak, bir ayrıcalık ve üstünlüktür.

Diğer bir söyleyişle ancak öne geçen, geçtiği şeye vaziyet edebileceği için Beytullah Kudüs’ün önüne geçmiş, onun lafızdaki karşılığını en sahih mana ile buluşturarak varlığını güçlendirmiştir.

Hz. Ömer’in Kudüs’ün anahtarlarını bizzat oraya giderek kan dökmeden alması parçanın bütününe, ferin aslına iadesinin bir gereğidir.

İşte o gün Hz. Bilal ile birlikte Tekbir Dağı’ndan Kudüs’e giren Hz. Ömer İslam’ı ve Müslümanları temsilen yukarıda zikrettiğim kandilin hem fitilini oluşturmuş hem de onu tutuşturmuştur.

Bu fitil oluşun ve onu tutuşturmanın etkilerini bizzat öğrenmek için Kudüs’ün İslam toprağı ve Müslüman mekanı olmasından itibaren gerçekleşen olayların tarihi kayıtlarına iyi bakılmalıdır. Kudüs ‘Bizim Kudüs’ iken ümmetin başının dik, onsuz kalınan zamanlarda ise başının eğik olduğu görülecektir.

Yine ‘Bizim Kudüs’ken Kudüs’ün diğer dinlerin mensupları için de esenlik ve bereket yurdu olduğu, bizim elimizden çıktığında ise (şimdi olduğu gibi) tam bir kaosa sürüklendiği de oradan görülecektir.

İsrail terör devleti bu hakikatleri zulümle, şiddetle, katliamla değiştirme telaşını, İslam ümmetinin parçalandığı, tefrikaya ve dünya derdine düşerek güçsüzleştiği bir zamanda kendisi adına olumlu bir sonuca bağlama niyetindedir.

#İsrail
#Filistin
#Kudüs
3 yıl önce
Kudüs bizim neyimizdir?
İnsaf!
Dağ yürekli adamların büyük seçimine doğru
Demografik dönüşüm
Seçim bitsin, önümüze bakalım!
Yerel seçime ramak kala: DEM, Yeniden Refah ve İYİ Parti