UNESCO’da, iki yılda bir üye devletlerin katılımlarıyla yapılan Genel Konferans kararlarıyla, evrensel öneme sahip şahsiyet veya tarihî olaylara ilişkin anma ve kutlama yıl dönümleri programının belirlendiğini, geçmişte Türkiye’den de birçok değerli zatın ölüm ya da doğum yıl dönümlerinin zikredilen kapsamda kutlandığını biliyoruz.
Ezanın Türkçe olarak okutulmasına kadar gelip dayanan, bir dizi olumsuz uygulamadan sonra, gönüllü sürgünlüğe çıkan Akif’in, yeni sisteme karşı derinleşen kırgınlığı vefatına kadar sürecektir.
Özetin de özeti olan bu hususlardan bakıldığında, 2021 yılının Mehmet Akif ve İstiklal Marşı Yılı olarak seçilmesi, şairin mezkur kırgınlığının sistem tarafından telafisine ve onunla zıtlığının yerini bir tür barışmaya bırakmasına vesile olması bakımından önemlidir.
Ancak, burada birilerinin aklına şu sorunun gelmesi de mümkündür:
Akif’i, inanç olarak onaylamadığı, zihniyet olarak tasvip etmediği, anlayış olarak benimsemediği bir sistemle barıştırmaya teşebbüs etmek, ona karşı yapılmış büyük bir haksızlık olmaz mı?
Akif’i sevelim, her vesileyle sevilmesini sağlayalım, ama bu soruyu da yabana atmayalım.