|
Neden İstanbul Mushafı?
İstanbul Mushafı
’nda, cilt kapağı ve zahriyeden kitabete kadar işlenen 1001 tezyin – tezhipte maruf rumîlerden, geometrik desenlerden yararlanılmasının yanısıra, Mushaf’ın ihtiva ettiği Safavî, Memluk, Osmanlı ve diğer devirlerin mimari ve sair eserlerindeki hat ve süslemelerden de yararlanılmıştır.

Sadece Osmanlı üzerinden bakar isek, bunun anlamı şu:

Osmanlı’da 18. yüzyıldan itibaren elyazmasının geriye çekilmesiyle,
hüsn-i hat
mimari yüzeylere daha çok çıkmış ve dolayısıyla Müslüman sanatları gerilemeye başlamasına rağmen, bu sayede halkın görüşüne daha fazla sunulmuş ve böylece görme zevki daha yaygın hâle gelmiştir.
Öte yandan, avamın dikkatini çeken süslemelerle, havasın ilgisine daha çok mazhar olan hüsn-i hat üzerinden ortaya çıkan ikilik, cami ve Mushaf özelinde
tevhid edilmek
suretiyle, Müslüman sanatlarının ilk ilkesinde –Tevhid– biribirinden ayrılmayacak şekilde buluşturulmuştur.

İstanbul Mushafı bu durumun son ve en yetkin örneği. Zira, hüsn-i hat ile mimari yüzey süslemelerindeki uyum, denklik, kısacası ortak zevke hitap bu sayede sağlanmış; benzer bir söyleyişle mimarideki tezyin – tezhibin yeni bir Mushaf’ta buluşmaları, Müslüman sanatlarının ilgili devirleri ve süreçleriyle biribirinden farklılıklarının, hüsn-i hat ve süsleme olarak karşılıklı etkileşimlerinin belirlenmesi, güzellik üstüne güzellik olmuştur.

Bu konuda,
İsfahan Cuma
camii
ile, İstanbul’daki aynı adlı camide muhafaza edilen Hırka-i şerif’i örnek verebiliriz.
Hırka-i şerif
’in Cebaril (as) eliyle Peygamber Efendimize (sav) miraca çıkmadan hemen önce hilafet ve nübüvvetini izhar maksadıyla Kabe’de giydrildiği rivayet edilir. Böylece, ilgili rivayetlerde Hırka-i Şerif’in sıradan –dünyevî– bir örgü olmadığı ihsas edilmekle birlikte, varlığının Müslüman sanatlarının teşekkülünden önce olmasıyla bu sanata dahil edilmesinde tereddüt gösterilir. Oysa ki yapılma yer ve zamanı bakımından gösterilen bu tereddüt, Hanifî / İbrahimî sanatın muvahhitlik niteliğiyle Müslümanlara miras oluşu bakımından kendiliğinden yersizdir. Dolayısıyla Hırka-i şerif desenlerinin İstanbul Mushafı’nda kullanılmasıyla, muvahhit sanatla mezkûr veraset bağımız yeniden vurgulanmakda.

On ayrı devre, hüsn-i hattı ve süslemeleri itibariyle bunca geniş bir anlam yelpazesine sahip olmasıyla Mushafın İstanbul’la nitelenmesinin doğru olup olmayacağı da düşünülebilecek bir başka husustur.

Bu adın kullanılması bizce Mushaf’ın
mefhumuyla
değil, bu Mushaf’ın
yazılma yer ve zamanı
yla ilgililiği bakımından isabetlidir. Buna göre, örneğin “Müslüman Endülüs’e ait hüsn-i hattın ve süslemenin yer aldığı İstanbul Mushafı” vb. şeklindeki ifadeler /tarifler onun isminin açılımda kendiliğinden yer alır.

Bu hususları beyandan sonra, sıra, İstanbul Mushafı’yla ilgili asıl büyük soruya geldi:

Zikredilen emeğe, değere ve zenginliklere sahip zevk ehlinin, sanat heveslisinin ve Mushaf meraklısı halkın görüş ve istifadesine nasıl sunulacak?

Mushafın ihtiva ettiği hünerlerin örnekleri ile ayrıntılı bir açıklaması bir elkitabıyla ve üç boyutlu dijital bir çalışmayla mümkün olabilecektir. Ancak bunlar Mushaf’ın bizzat görülmesi, değerine rûberû tanık olunması bakımından yeterli olmayacaktır.

O halde Mushaf adına bir
müze
açılabilir ya da geniş
sergi
ler tertip edilebilir mi?
Burada turistik bir malzemeden, sanat-sever gürûhun sanat eseri görme zevkinin tatmin edileceği bir
teşhirden
değil, yeni bir Mushaf’la müşerref olunmasından söz ettiğimize göre, bu görmenin de Müslümanca bir temizlik, edep ve imkanla mümkün olacağı aşikar.
Mevcut müze ve sergi uygulaması
bize
ait değildir. “Olmasın, zaman sana uymuyorsa sen zaman uy” şeklindeki halk söyleyişi ise, –ilk bakışta doğru görünse de– asla Mushaf’la bağdaşan bir görüş değildir.

Kendi kanaatimizin, Mushaf’ın bizzat yazıldığı BİKSAD /Bilim Kültür ve Sanat Derneği’nin yönetimindeki nakkaşhânede görüşe sunulmasından yana olduğunu belirterek, mezkur büyük sorunun, sıradan bir soru olmadığını, bilakis Müslüman sanatlarının ihyasına bitişik olduğunu hatırlatmalıyız.

Zira, sanat paylaşılmayı gerektirir. Ancak bu paylaşmanın onun mahiyetine uygun olması gerekir.
Modern müze ve serginin temelini oluşturan teşhircilik, Yaşayan Kitab’a uygulanamaz.
Öte yandan bu Kitap, büyük bir hüneri ihtiva ediyor ise de, salt sanata indirgenemez.

Bu durumda İstanbul Mushafı nedeniyle sorduğumuz soru, doğru bir cevaba ulaşılıncaya kadar hayatiyetini koruyacak demektir.

#İstanbul Mushafı
#BİKSAD
#Hırka-i şerif
2 yıl önce
Neden İstanbul Mushafı?
Zurnanın ‘zırt’ dediği yer…
Mülâhaza etmek
Siyasetçileri bürokratlara kurban etmek
Musallada bir sosyolog daha… Vehbi Başer’in ardından
Taşkent’in öbür yüzü