Buna göre, Türkiye’nin muhtemel girişimine karşılık olarak, ilgili ülkelerdeki on büyükelçisi istenmeyen adam ilan edilecek; büyükelçi düzeyinde sonlandırılacak ilişkiler cümlesinden Türkiye ticaret başta olmak üzere büyük zarara uğratılacak ve buna bağlı olarak döviz girişinde yaşayacağı darlıkla mevcut problemleri daha da artacak; gündemden hiç düşmeyen ağır siyasi ve ekonomik yaptırım tehditleri uygulamaya koyularak, Türkiye her iki yönden de çıkmaza sürüklenecek; AB ülkelerinin ABD ile ortak hareketi sonucunda ağır bir yalnızlığa düşürülecek olan Türkiye’de olası sair bunalımlar tetiklenmiş olacak.
Fakat, mezkur on ülke için –asıl sahipleri dışında– hiçbir değeri olmadığı halde Kavala isminin hareket noktası olarak seçilmesinin yerli muhalefet ve fondaş medya açısından şu karşılıkları bulunmaktadır:
b) Kendi ülkenin bağımsızlığını koruyan, bu esasta ABD ve ortaklarına boyun bükmeyen Başkan Erdoğan’ı önce yönetme zaafına uğratmak ve ardından sahnelenecek yeni bir Demokratik seçim gösterisinde onu ve ekibini Türkiye’nin yönetiminden uzaklaştırmak.
Nihai gerçek budur ve bunun karşısında, zerre kadar olsun vatan duygusu ve sevgisi olan herkesin sorabileceği “Osman Kavala ABD ve ortaklarının nesi olur? Bunların Kavala’ya sahip çıkmaları bile onun ihanetinin belgesi değil midir?” vb. soruların muhalefet ve fondaş medya tarafından sorulmamasının ve onların bu malum kritikteki krizi Başkan Erdoğan’ın inadına indirgemeye çalışmalarının nedeni budur.
Hal böyle olunca, söz konusu muhataplara “Siz hangi toprağın sofrasında yemek yiyorsunuz; siz hangi millete hizmet ediyorsunuz?” şeklindeki soruların da bir hükmü yoktur. Zira şerlilerin şerdeki ortaklıkları vatan sevgisinin, şeref anlayışının, vefa kaygısının, utanma ve aidiyet duygusunun üstünde; hırslarının ve ihanetlerinin önündedir.
Dolayısıyla, on büyükelçinin ortak açıklamasına karşı alınacak tavrın ve uygulanacak hususların, on birinci elçi olarak imza atma yarışına giren muhalefet ile fondaş medya tarafından, milli kaygılarla doğru tartışılması mümkün değildir.