|
Sanat kitaplarında bereket

Sanatla ilgili yeni ve özenle hazırlanıp basılmış kitaplarla Ramazan ayında buluşmuş olmamız tesadüf olmasa gerektir diye düşünüyorum. Çünkü, Ramazan vurgulu olarak, vaaz u nasihatlerde dile getirilen bereket konusunun, evdeki zeytin ve peynirdeki bereketten öte, baştaki tefekkürde, tefehhümde, tezekkürde, eldeki işte ve işleyişte vuku bulduğuna inanıyorum.

Sanat kitaplarında bereket derken de zaten, nicel bir çokluğu değil, nitelikli bir zenginliği öne alıyorum. Zira, sanat ilgisinin kendisi çokluğun olduğu yerde durmaz, sürüye tabi olmadığı gibi, sıradanlığın iğvasına da uymaz.

O nedenle, işi okumak ve seyriyle zevk duymak olan birinin ihtiyacı, hadi yine Ramazan vaktiyle sınırlı olarak söyleyelim üç, beş metni, yirmi otuz istifi, deseni ya da fotoğrafı zaten geçmez.

Bu bağlamda, F. Çiçek Derman Hocamızın, Kubbealtı Neşriyat’tan çıkan Türk Tezyinatını Canlandıran Adam Feyzullah Dayıgil 1910-1949 adlı kitabını zikretmek istiyorum ilkin.

“Feyzullah Dayıgil’i, Rikkat Kunt Hocam vasıtasıyla tanıdım. Şahsen tanımam mümkün değildi; çünkü kendisinin 39 yıllık ömrü, 1949 yılında bir hastane odasında sona erdiği vakit, ben henüz dört yaşında idim.” şeklinde başlayan bir metin okurunu nereye götürür? İçinde tohumlanan sanat eserlerinin ancak belli bir kısmının çiçeğe durabildiği bir sanatçının unutulmasına karşı itiraza, sanatçılığın ve sanat-severliğin tamamlayıcı unsuru olan vefakarlığa yaslanmış bir kalp okurunu nereye götürebilirse oraya götürüyor.

Derman Hocamız, Dayıgil’in desenleriyle ve ilgilisi olduğu istiflerle ona özel bir dünyayı kurarken, bizleri de dünyanın bilgi yönünden tanıklığına davet ediyor. Bu sayede, hazretin şahsiyeti, sanatçılığı, işleri ve sanat çevresiyle ilişkileri hakkında değerli bilgilere ulaşırken, adeta özel olarak öngörülmüş göz hakkının da muhatabı oluyoruz.

Hazır elimin altındayken, yine Kubbealtı Neşriyat mührünü taşıyan, Muhittin Serin Hocamızın yayına hazırladığı Mehmet Şevki Efendi’nin Sülüs – Nesih Meşk Murakkaı ve Elif Kasidesi’nden de söz etmeliyim. Sözden kastım, aslında iki kapak arasında toplanan muhteşem levhaların söze muhtaç olmak ne kelime söze minnet minnet duymayışları nedeniyledir. Bakmanın ve okumanın iki farklı düzeyi ve iki farklı zevki olarak kendilerini konumlandırdıkları nadide örnekler duyabilenler için kendileri konuşuyorlar zaten.

Ramazan bereketi cümlesinden zikredeceğim üçüncü eser ise, Serap Ekizler Sönmez imzasını taşıyan Eskiz Defterimden Osmanlı Mimarisi.

Ketebe Yayınları arasından çıkan bu kitap, Sönmez’in daha önce ve yine Ketebe’den elimize ulaşan Anadolu Selçuklu Sanatının Geometrik Dili – Anadolu Selçuklu ve Betlikler Dönemi – Geometrik Desen Analizleri ile Klasik’ten çıkan Mimar Sinan Camileri ve İslam Sanatında Geometrik Desenler – Kare ve Altıgen Kurgulu Desenler adlı çalışmalarından, esas itibariyle onların bir devamı olarak görünse de farklı bir çalışma.

Deyim yerindeyse Sönmez, merhum Süheyl Ünver eliyle kazandığımız bir sanat zevkinden sonra, geometrik desen adı altında maruz kaldığımız teknik bir işgalin tam ortasında durmuş. Dolayısıyla bu çalışmasında hem Süheyl Ünver’den bir mirası hem de teknik çizimleri bir araya getirerek, sanata mahsus o karakalem ve suluboya sıcaklığını ve tek başına elin ihata etmesi mümkün çok zor olan geometrik desenleri nişanlamış.

Doğrusunu söyleyecek olursam, Sönmez’in bu eseri, şahsen aradığım ve fazlasıyla beğendiğim çalışma tarzını ihtiva ediyor. Zaten Süheyl Ünver’in ecdadımızın sanatını deyim yerindeyse çizgi yoluyla korumaya alan çalışmalarını görüp de, yaşayan sanatçılarımızdan benzerlerini beklememek mümkün değildir. Çünkü, Süheyl Ünver’de, miras, mirası koruma çabası, imkansızlıkları bu uğurda aşma gayreti ve belki de en önemlisi bunları insan elinde eksiğiyle artısıyla, zoruyla kolayıyla toplanmış bir bütün halinde görme tarzı, hayranlık ve hayretlerimizle yoğrularak özel zevkimize dönüşmüştür.

Bu bağlamda, Sönmez’in, Osmanlı’nın ilk payitahtındaki eserden başlayıp, çalışma sahasını payeli camilere kadar genişletmesi, ne yalan söyleyeyim beni Süheyl Ünver’le yeniden buluşturmakla kalmadı, has emek ve gayretlerin izlerinin kaybolmayacağına yeniden inandırdı.

Sönmez’in bu eseriyle pekiştirdiği şey, insani gayretin sıcacık varlığını bizzat göstermenin ötesinde, Müslüman sanatlarında mimarinin tuttuğu özel yerdir.

Umuyorum ki, Sönmez, yeni çalışmalarını da Eskiz Defteri’ndeki gibi şekillendirir ve bu sayede mimarimizin dışta olduğu halde görünmeyen hazineleri de dışa çıkartılmış olur.

#Sanat
#Kitap
#Araştırma
3 yıl önce
Sanat kitaplarında bereket
Tevradî bir mitin Kur’anî bir kıssa ile tashihi
i-Nesli anlaşılmadan siyaset de olmaz, eğitim de…
İç talebe ilişkin öncü göstergeler ilave parasal sıkılaştırmaya işaret ediyor!
Enerjide bağımsız olmak
Târihin doğru yerinde durmak