|
Tozlar Ülkesi’nde toza bulanan kavramlarımız
Tozlar Ülkesi
terimine,
Abdullah Kibritçi
’nin
Katmandu’ya Yol Arkadaşı Aranıyor
adlı kitabında rastladığımda, isabetindeki doğruluğu tebessümlerimle teyit etmiştim.
Tebessümlerimle diyorum çünkü,
Amerikan
işgalinin ilk yıllarında (07.08.2021 tarihli yazımda belirttiğim maksatla) Herat’a giderken, İslam Kapı ile
Herat
arasındaki yaklaşık 70 kilometrelik yolda, tozdan bir heykele nasıl dönüşüldüğünü bizzat tecrübe etmiştim.
Şimdi daha da geriye giderek, bundan kırk iki yıl öncesine, Rus işgaline karşı başlatılan
Afgan cihadı
na doğru indiğimde, “N’ola Tozlar Ülkesi’nde toza bulanan sadece bedenlerimiz olsaydı; zihniyetimizi kuran ve bizlere Müslüman kimliği kazandıran kelimelerimiz de –tıpkı bedenlerimiz gibi– toza bulanmamış olsaydı” demekten kendimi alamıyorum.
Cihat yıllarında öncelikle Burhâneddin Rabbânî’nin (ş. 2011),
savaş
kelimesini öteleyerek,
cihadı
n şer’i şartlarının oluşması nedeniyle Ruslara karşı silaha sarıldıklarını söylemesiyle, cihat vakti ile savaş kelimeleri arasındaki farkı idrak ederek nasıl heyecanlandığımızı daha dün gibi hatırlıyorum.
O heyecandır ki, birçok arkadaşımızı üniversite öğrenimlerini yarıda bırakıp, Afgan mücahitlerinin saflarına katılmaya sevk etti. Kimileri yaralı, kimileri ise yeni yeni uçlanmaya başlayan nifaktan kafaları karışmış olarak döndüklerinde, muhtelif hapishanelerdeki zulümle de sınanarak, bıraktıkları yerden hayata devam ettiler. Zaman içinde, o mücahitlerden birkaçı müteahhit oldu, diğerleri de üniversite öğrenimlerini tamamlayıp farklı meslekler edindiler. Sadece merhum
Bahattin Yıldız,
ağır işçiliği seçerek, sade ama bir o kadar da zor bir hayatı sürdürdü.

Cihat vurgusuyla sevdiğimiz ve mânen taraftarı olduğumuz Afgan cihadında, başlayışından hemen birkaç yıl sonra toza bulanan ilk kavramımızın da cihat olması yabana atılabilecek bir paradoks olmasa gerektir.

Önce bizler, çevremizdeki kafirler ürkmesinler, bizden korkmasınlar diye cihadın yerine
direniş
kelimesini ikame ettik. Afgan’da cihadın ikinci, üçüncü yıllarında doğan ve gittikçe kökleşen nifakı izah etmekten aciz oluşumuzu saklamanın en uygun yolu sanki bu kelimeydi.
Sonra
Arabistanlı Ladin
çıkartıldı ortaya. Onunla birlikte, bizim gönüllü olarak perdelediğimiz cihat kelimesi, ABD ve müttefikleri tarafından
cihadist
olarak kullanıma alındı; Batıda İslamofobik maksatlı olarak yeni icat edilen kelimeleri leş kargası açlığı ve dikkatiyle benimseyen aydınlarımız(!) onu burada
cihatçı
olarak tedavüle soktu.
Arabistanlı Ladin’in ikiz kule saldırısından hemen sonra da cihat kelimesi, iletişimin başat kanalı haline gelen internet ortamında, kullanımı aşırı derecede
sakıncalı bir kod
haline getirildi.
Cihat kavramının, Peygamber Efendimizin
küçük ve büyük cihat
ayrımlarına tabi olarak Fıkıh’ta ve tasavvufta müesses olduğu her Müslüman’ın malumudur. Bu kavramın gündelik hayattan çıkarılmasıyla İslam zihniyetinin yapı taşlarından birinin yok edileceği de bilinen bir şeydir. Bugün itibariyle hem mezkur ortamdaki kodlanışıyla hem de kafirlerde sebep olduğu korkuyla, cami vaazlarında bile ifade etmekten kaçınır hale geldiğimiz cihat, Müslümanların sadece Allah’a mahsus olan mülk ve hakimiyet iddiasından da vaz geçtiklerinin bir belgesi haline gelmek üzeredir.
Tozlar Ülkesi’nde toza bulanan ikinci bir kelimemiz ise
hak
’tır.
Taliban’ın son atağını takiben
kadın
nitelemesiyle birlikte sıkça zikredilmeye başlanılan hak, kısa birkaç kesintinin dışında kırk iki yıldır emperyalistlerin zulmüne maruz kalan Afgan halkının insanî bir talebinin karşılığı olmaktan çıkarılmış, kadınlar özelinde modernlerin, liberallerin, batıcıların yine bu zihniyetler içerisinde özgürlük beklentilerinin karşılığı olmuştur.

Bugün itibariyle Rusya’nın, Amerika ve müttefiklerinin Afgan halkına reva gördükleri zulmün adı bile yoktur. Taliban gibi şeriatı diline dolayan bir örgütün, daha başlamamış olan yönetimine sağlam bir ayar çekmenin gayreti her şeyin önüne geçmiştir.

Mahremiyet
e uygunluk maksadıyla kimlik belgelerine anne adının yazılmadığı ama dilenen bir kadına sadaka vermek için elimizi cebinize attığımızda yüzlerce kadın tarafından kuşatıldığımız Tozlar Ülkesi’nde, mahremiyet mefhumu kendi ayaklarımıza dolandığı için, ilgili hakların Müslümanca bir hak içinde değerlendirilmesi de artık çok zordur.

Toza bulanmış daha birçok kavramımız nedeniyle, Afgan’daki 42 yıllık hayat, bizler için bir düşünce ve eylem laboratuvarı değil, sömürgenlerin Müslümanlara zulmünü kolaylaştıran bir laboratuvardır.

#Müslüman
#Afgan
#Rusya
#Amerika
#Taliban
#Bahattin Yıldız
#Abdullah Kibritçi
3 yıl önce
Tozlar Ülkesi’nde toza bulanan kavramlarımız
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi