|
“Bu ezanlar -ki şehâdetleri dinin temeli-“

Kamçatka’dan başlayıp, her gün her bir saniyede tekrarlanarak yeryüzünü kat eden Ezan, İslamî idrakin oluşumu bakımdan genel, İslam sanat idrakinin/aklının oluşumu bakımındansa -tematik manada- özledir. Bu esasta özel olan, mezkur genellik içinde yuvalanır ve genel olana göre vuku bulabilecek bir yanlış anlayışta, özel olan da o yanlışa tabi olarak kendiliğinden tahribe uğrar.

Bu nedenle İslam’da Ezan konusunun mezkur genel ve özel cihetiyle doğru anlaşılması ve sapmalara kapalı olarak izlenmesi gerekir.

Arapça ezn kökünden gelen ezan duyurma, duyuru, çağrı ve ilan manasında mastardır. İslami bir terim –el-Ezan- olarak ise, namaz vaktinin zamana girdiğinin Şari tarafından belirlenmiş lafzî ve âvâzî bir formla müminlere duyurulmasıdır ki, bu duyuru bir müezzin (ezan okuyan) vasıtasıyla bir mi’zene’de (ezan okuma yerinde) icra edilir.

“Ezan kelimesi Kur’ân-ı Kerîm’de bir yerde ‘bildiri, ilâm’ (ezânun) manasında geçerken (et-Tevbe 9/3), terim anlamında ezana nidâ kökünün türevleriyle (nâdeytüm; nûdiye) iki âyette (el-Mâide 5/58; el-Cum‘a 62/9) işaret edilmiştir. Ezan sözlük anlamında ve çeşitli fiil kalıplarıyla (fe’zenu; teezzene; ve ezzin) yedi âyette (meselâ bk. el-Bakara 2/279; el-A‘râf 7/167; el-Hac 22/27), müezzin de yine bu çerçevede ‘çağrıcı, tellâl’ manasında (ve nâdâ; ezzene) iki âyette (el-A‘râf 7/44; Yûsuf 12/70) yer almaktadır. Hadislerde ise ezan kelimesi terim anlamında hem isim olarak hem de çeşitli fiil kalıplarıyla sıkça geçmektedir.” (bkz.: DİA, Ezan maddesi).

Ezan, hem ezelî ve ebedî bir duyuru hem de zamana yeni giren güncel/şimdiki vaktin ilanıdır; “Allâhü ekber(4), Eşhedü en lâ ilâhe illallah(2), Eşhedü enne Muhammeden Rasûlullah (2), Hayye ale’s-salâh(2), Hayye ale’l-felâh(2), Allâhü ekber(2), Lâ ilâhe illallah (1)” lafızlarıyla yeryüzünün müminlere açılması (feth) ve onun her şeyden önce bir ibadet mahalli olarak işaretlenmesidir.

Bu iki durumu doğru kavramanın yolu öncelikle Ezan’ı lafız ve mana yönünden kendi dilinin içinden anlamakla/bir idrake dönüştürmekle mümkündür. Diğer bir söyleyişle Ezan’ın, tıpkı Lafz-ı Celal, Kelime-i Tevhid ve Şehadet, Besmele... gibi başka bir dile çevrilmeksizin, sanki ideogramik tek bir cümleymiş gibi idrake dahil edilmesi gerekir.

Çünkü, “Tevhit tanıklığına bitişmiş peygamberliğe tanıklığı telaffuz etmede bize Allah’ın öğrettiği ilahi bir sır vardır. Bu sır şudur: Şari’nin bildirdiği ve nitelediği tek ilâh aklın algıladığı birlenen ilâh değildir. Çünkü, aklın tevhit anlayışı, Allah’ın birliğine tanıklığa peygamberliğe tanıklığı da bitiştirmeyi kabul etmez. Dolayısıyla Şari’nin kendisini bilmesi bakımından tevhit, teorik aklın kabul ettiği tevhidin aynı değildir. Şeriatın kendisine ibadet etmeye ve birlemeye çağırdığı ilâh, zatında değil, ilâh olduğu mertebedeki ilâhtır. Bunun için, O’nun kendisini nitelediği inmek, istiva etmek, beraberlik, tereddüt etmek, düşünmek vb. gibi şeriattan soyutlanmış sırf aklın tevhit anlayışının kabul edemeyeceği özelliklerle nitelememiz geçerli olabilmiştir.

İşte (şeriatın bildirdiği) bu ilâh, kendisini gönderenin birliğine tanıklığına peygamberin kendi peygamberliğine tanıklığını bitiştirmeyi gerektiren bir mabuttur (ibadet edilen). Bu nedenle peygamberliğe tanıklık Allah’ın birliğine tanıklığa eklenir ve her gün beş vakit namazın Ezan ve Kametlerinde otuz kere şöyle denilir: ‘Allah’tan başka ilâh olmadığına tanıklık ederim. Muhammed’in Allah’ın peygamberi olduğuna tanıklık ederim.’ Peygamberlikle ilgili bu tanıklığı telaffuz edenlerdeki bu ayrıştırma, tevhidin tanıklığındaki ayrıştırma gibidir. Öyleyse, (bütün) mertebelerde bu üsluba göre yürümelisin.”

Burada nazari akıl ile onu da kuşatacak şekilde –en geniş manasıyla- Dış’tan iç’e doğru gerçekleşecek bir taşmanın (feyz’in) ve mertebenin ayrı ayrı ve müştereken bilinmesini zorunu kılan bir alıntı yaptığımın farkındayım. Ancak, mezkur idrakin konusu olarak Ezan esasında, bilinenin dışında daha bilinmesi gereken birçok şeyin varlığını hatırlatmak bakımından bu alıntının yaralı olacağını sanıyorum.

Bir feth olarak Ezan bu manada, mutasarrıfı kılındığımız şeylerin başında gelen akıl nimetinin fethini önceleyerek kulluk idrakine bitişip, bunun ilk göstergesi olan ibadet/dua yoluyla, işitmenin/duymanın ve itaatin sonucunda (Bakara 2:285; semi’na ve etaa’na), tıpkı Ezan’ın kesintisiz kuşatıcılığındaki gibi, yeryüzünü an be an secde formuyla kuşatarak a)Allah’ın adıyla Allah’a ve b)Allah’ın adıyla insanların salahına ve felahına açar.

#Ezan
#İslam
#Tevhid
4 yıl önce
“Bu ezanlar -ki şehâdetleri dinin temeli-“
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi