|
Edebiyattaki sıradanlaşmanın değeri
S
ıradanlaşma
ve
değer
kelimelerinin, bir cümle içinde birlikte kullanılmasının biraz sakıncalı olacağını tahmin etmekle birlikte, aşağıda edebiyat için zaman esasından hareketle yapacağımız bir genel değerlendirmede bunun gerekli olabileceğini düşünüyorum.


Şöyle ki, kaynak belirtmem gerekirse, geriye doğru en son
Harîrî
’nin (v. 1122)
Makamat
’ında rastladığım, zaman değişti, gençler üstadlara karşı saygısızlaştı, yeni şairler şairlik edebini terketti... şeklindeki suçlamalar, ondan sonra da adeta kalıplaşmış bir şekilde birçok metinde tekrarlanarak bugüne ulaşmıştır.
Dolayısıyla bugün de bizler, şiirin (
ki şiir edebiyatın kendisidir
) emekten mahrum bir uğraş haline geldiğini, kendilerini şair olarak takdim edenlerin şiir bilgisinden (
ki şiirin kendisi bilgidir
) yana ciddi bir nasiplerinin olmadığını, bugün masa başında kimi eski sözlüklerden apartılan çarpıcı kelimelerle yazılan şiirlerin sahte oldukları kadar, ilgili sahteciliği de beslediğini vs. söyleye duruyoruz.
Burada Harîrî’den başlayarak, şiire (edebiyata) yüklenen
bozulma / tarip olma kaderinin
, fiziki bir durumdan önce
zihnî bir durumla
ilgili olduğunu söylemeleyiz.
Zira,
Müslümanların başı zaman mefhumuyla oldum olası derttedir
. Vakitler (günler) itibariyle
müsaviliğin hüsran sayıldığı
, zamanın tahripkar olmakla nitelendiği bir inanç ortamında, zaman telakkisinin olumlu yönde işlemesi mümkün değildir.

Böyle bir zaman telakkisi, dünya işlerinde daima sıradanlaşarak bozulmaya bitişik duracak ve hatta bu olgular bir tür kaderciliği besleyerek Harîrî’den beri olduğu gibi kendi başına bir gelenek oluşturan ve sayede kendi geleceğini de belirleyen şiiri de kaçınılmaz olarak kapsayacaktır.

İlginç olan bunları belirlediğimizde, aslında bizden önce belirlenmiş olan bir hakikati dile getiriyor oluşumuzdur; bugün de malum şekilde vuku bulanı hemen hemen aynı bağlamda, nakzetmek yerine tıpış tıpış teyit edişimizdir.

İyi ama, bize bunları söyleten de hâl değil midir?

Serbest vezinle yazılan şiiri
mide gurultusu
olarak niteleyen
Necip Fazıl
’ın kendi şiiri,
Şeyh Galib
’in şiirine göre bir bozulma değil miydi?
Üstat Sezai Karakoç
’un Cumhuriyet devrinde İslam şiirini ihya edişi serbest vezinle gerçekleştiğine göre, o bu manada kendi üstadının şiirindeki bozulmanın önünde değil miydi?

Bugün yine serbest vezinle şiir yazanların, Üstad Karakoç şiirinden tek dize okumadıkları halde Cağaloğlu’nda (artık sosyal medyada) büyük şair pozlarıyla hava basmaları, eski ölçüler de bir yana, yeni ölçüsüzlük (hadsizlik) ölçüsüne tabi bir bozulma değil mi?

Bu örnekler de gösteriyor ki, Harîrî’nin ilgili telakkisi ve yargıları öz olarak sürüyor ve sürmeyede devam edecek.

Peki bu durumda, bir şiir kitabı yayınlamak için aşındırmadık kapı, sesini olsun duyurabilmek için işgal etmedik sosyal medya ve internet sitesi bırakmayan ve bu inat ve sırarları nedeniyle matbuat alemini kitap cinsinden bir sürü gereksiz kırtasiye ile israfa boğan şaircikleri (edebiyatçıları) ne yapacağız?

Onlar da olmasa şiirde bir hareketlik olmayacağına göre, yaşayan bir değer olarak edebiyatı geleceğe nasıl taşıyacağız?

Bu illetli hâle kısmi bir çare olması bakımından belki şunu önerebiliriz:

Evet, şiirde bozulma kaçınılmazdır, çünkü boz(ul)an aslında zamandır ve onun bozu(lu)şu durdurulamaz. Ancak, hiç değilse buna bağlı olarak meydana gelen
sıradanlaşmada bir değer gözetilebilir
. Zira, sıradanlaşma bir ayrım belirtmez, bilakis,
kalplaşanın
(sahteleşenin) neye göre kalplaştığını ifade eder. Diğer bir söyleyişle sıradanlaşan, ancak sıradışı olanın varlığından görülebilir.

Bu yaklaşımı zorunlu kılan bir diğer husus, yaygın sıradanlığa rağmen, şiirdeki geçmişte oluşan yüksek çıkta seviyesine erişmeye, hatta bunu aşmaya yönelen müstesna üç beş ismin halen var olabileceğidir. Eğer onları yok sayarak, şiirin tümünü yok saymaya ve dolayısıyla onu hayatın dışına düşürerek dili (ve elbette dini) çölleştirmeye kastedenlerin değirmenlerine su taşımış oluruz.

Yukarıdan beri zikrettiğimiz bozulmayı, topraktaki bir
tohumun yeşerebilmek için
çürümesiyle
birlikte düşündüğümüzde, sıradanlaşmada arayacağımız değerin ne olduğunu daha doğru bir yaklaşımla dile getirmiş oluruz.

O halde, şiirdeki (edebiyataki) bozulmayı, bizden öncekiler gibi bizler de kanısayalım ama ondaki yeşile durabilecek olan tohumları da görelim ve son tahlilde hayırlı olanı niyaz etmeyi unutmayalım.

Bir tashih:
Kardeşim
Emin Selçuk Taşar
, merhume
Şule Yüksel Şenler
’in vefatı münasbetiyle yakın zamanda tekrar yayınladığım bir yazımda,
Turgut Cansever
’e atfettiğim “idrak seviyemize göre inşa ederiz” sözünün ona değil, onun hakkındaki
İdrak ve İnşa – Turgut Cansever – Mimarlığın İki Düzlemi
adlı muhteşem çalışmanın sahibi olan
Halil İbrahim Düzenli
Hocamıza ait olduğunu bildirdi. Taşar’a teşekkür ediyor, Düzenli Hocamızın da bu haramiliğimi mazur görececeğini umut ediyorum.
#Harîrî
#Makamat
#Şiir
#Edebiyat
#Sezai Karakoç
#Necip Fazıl Kısakürek
5 yıl önce
Edebiyattaki sıradanlaşmanın değeri
Mülâhaza etmek
Siyasetçileri bürokratlara kurban etmek
Musallada bir sosyolog daha… Vehbi Başer’in ardından
Taşkent’in öbür yüzü
‘Korkuluk’…